3 : hide something and be someone else

674 85 72
                                    

Geleceği karşı tek isteğim sabah olduğunda kimse uyanmadan evden çıkmaktan ibaretti.

Komodinimin üzerindeki dijital saatin kırmızı rakamları sabah 6'yı gösteriyordu. Ilk dersim saat 8'deydi. Alt kattaki mutfaktan gelen tıkırtıların sabah kahvaltısı için hazırlığın başladığının göstergesi olduğunu anlamıştım. Hizmetlilerden kaçmak kolaydı. Sorun zaten kasisler olsaydı, çoktan mutluluğun formülünü bulmuş hazzı yaşamıştım.

Giysi dolabımdan düz ince gri kazağımı çıkarıp üzerime geçirdikten sonra altıma siyah kotumu giydim. Lavaboma gidip saçlarımı tarayıp düzleştirdikten sonra mor rengi tıpkı renk skalasının en koyu tonundan çalınmış gibi gözüken göz altlarımı yok etmek için kapatıcı ve fondöten sürdüm. Kirpiklerimi kıvırdım, koyu kahve far paletinden en açık renkten göz kapağıma fırçayla hafifçe gezdirdim, dudaklarıma şeftali tonunda rujdan sürmemin ardından lavaboyu terk edip telefonumu alıp çıktım. Alt kata inerken rahattım çünkü ailenin diğer fertlerinin uyuduğunu biliyordum. Salona inip kapıya ilerledikten sonra portmantodan siyah sırt çantamı kapıp beyaz spor ayakkabılarımı ayaklarıma geçirip hızla evi terk ettim. Telefonu ekranını açıp saate baktım. 06:25

Evin büyük bahçesinden çıkarken Raisa'nın numarasını tuşluyordum. Lily'nin hala uyuduğuna emindim. Hatta Hyuck'ta kalmış bile olabilirdi. Onun bu tarz problemler yoktu.

"Vaera?" Hafif uykuluydu sesi.

"Rai günaydın."

"Günaydın. Çıktın mı evden?"

"Çıktım. Sana gelsem olur mu?"

"Ne demek olur mu? Ben geleyim seni almaya?"

"Taksiye binip gelirim. Görüşürüz."

"Bekliyorum. Öptüüm."

Telefonu kapayip cebime attığımda caddedeki taksi durağına hızlı adımlarla ilerledim. Boş bir taksiye atlayıp adresi söyledikten yarım saat sonra Raisa'nın yaşadığı sitenin girişinde ücreti ödeyip indim. Şifreyi bildiğim için içeri girmem uzun sürmedi. Daire kapısını çalıp beklemem de birkaç dakikamı almıştı ancak açanı görünce kaşlarım hızla havalandı.

Donghyuck gözlerini zar zor açarken onu inceledim. Onu dün gördüğüm giysileriyleydi. Açık kahve saçları darmadağınıktı. "Aa Vaera, gel. Raisa geleceğini söylemişti."

"Öyle bir şey hatırlıyorum da... Ben doğru adrese mi geldim onu kaçırdım."

"Yumoşum kim gelmiş?" Hyuck'un arkasından gelip beline sarılan Lily tıpkı Donghyuck gibi karışık saçlaryla ve uykulu gözleriyle bana bakıyordu.

"Vaera gelmiş, papatyam. Biz sabah seksi yapmayınca böyle ithamlar kullanıyoruz kusura bakma Vaera-"

Lily onun karnına dirsek atıp güldü. "Ne ağzı bozuk oldun sen de."

"Ne bileyim kraliçem, seni görünce pek normal şeyler çıkmıyor ağzımdan."

"Kızı içeri alsanıza anasını satayım!" Jeno'nun sesi beni kurtarınca şükreder gibi ellerimi birleştirdim.

Içeri girdikten sonra holü geçip salona giriş yapınca Raisa yere bağdaş kurmuş Jeno'nun elinde saç maşası, saçlarını yaptırıyordu. "Bu saatte sizin ne derdiniz vardı da uyandınız acaba?" Diye homurdanarak kahverengi L koltuğa geçip oturdum.

"Biz hiç uyumadık ki." Diye cevap verdi Raisa. Sonra canı yanmış gibi kafasını çevirdi. "Jeno kulağımı mangal yaptın ya. Yavaş."

"Tamam ya dur. Yüzyılın en iyi buklesi geliyor. Bekle."

"Biz kişi başı 4. kilo kahvelerimizi tükettik az önce." Lily yanımda, Hyuck'un dizine oturmuş elinde kahve bardağı vardı. Hyuck kafasını geri yaslamış uyukluyordu.

"Saat 3'de falan geldik zaten." Dedi Raisa. "Ancak kendimize gelebildik. Lucas falan geldi ortamı görsen, delirdi herkes. Orda olmalıydın Vaera, çok eğlendik. Neden erken gittin ki eve?"

Dün gece... Ev... yakın geçmiş burnumu sızlatmaya başlatmaktan daha çok nefretimi kabartan bir zaman dilimiydi.

"Misafir falan gelmiş. Evde olmamı istemişler o yüzden aradılar. Bir olay yok."

"Anladım- JENO bırak maşayı artık ver ben hallederim. Git ya."

"Yapacağım diyorum sürekli hareket ediyorsun ne yapayım ben şimdi?"

"Ver şunu." Raisa sonunda Jeno'nun elinden maşayı alıp kendisi devam etti. Jeno da oflayarak kendini tekli koltuğa atıp rahat bir şekilde oturdu.

"Annenler nerde Raisa?"

"Çin'e gideceklermiş. Şaka gibi."

Kaşlarım havalandı. "Nasıl yani? Çin'e? Ne amaçla?"

"Aşk tazelemeye..." vurgulu bir biçimde konuştu Hyuck.

"Raisa'ya kardeş gelsin ister misiniz?" Dedi gülerek Lily.

"Bence bizim bir çocuğumuz olsun Lily. Raisa'ya yeğen gelsin."

Jeno koltuğun kenarındaki küçük yastığı tutup Hyuck'un kafasına fırlattı. "Yeni ergenliğe girmiş bebeler gibi seksten başka bir şey düşünmüyorsun ya."

"Öyle demeyin onun kalbi nasıl yumoş ama." Lily Hyuck'un yanağını okşayıp bir anne edasıyla göğsüne bastırdı. O küskün bir tavırla Jeno'ya bakıyordu.

"Saçlarımı yapayaım okula gidelim ya. Saat 7'ye geliyor." Dedi Raisa tek elinde telefonuna bakarak.

Böylece yarım saat sonra hazırlanmış bir şekilde otoparka inmiştik. Lily Donghyuck Lily'nin arabasına, ben de Jeno'yla Raisa'nın arabasına binmiştim ve kısa sürede kampüse gelmiştik. Jeno Işletme'de, Donghyuck Reklamcılık'ta olduğu için kendi fakültelerine gitmek için bizden ayrılıp -kızlardan ayrılıp- taksiye binip gitmişlerdi.

Karnım ve başım ağrımaya başladığı için kafeteryaya inerken, Raisa bilgisayarından işlerini halletmek için sınıfta kalmıştı. Bir kahve alıp kampüste yürümeye başladım, arka tarafta çimler ve banklar vardı. Boş bir banka otururken baldırımdaki sızıyı hissettim. Elimi götürüp yokladığımda morarmış olabileceğini ön görüp geriye yaslandım ve öylece gelen geçeni seyrettim.

Aslına bakarsam hayatım hareketliydi. Aile yaşantım göz ardı etsem de hareketliydi, arkadaşlarım hep hareketliydi. Ben... değildim. Elbette değildim. Bunca hareketlilik içinde hep durup dinleneceğim bir sakinlik aramıştım.

Kahveyi bitirip çöpe attıktan sonra binaya dönüp merdivenleri tırmanmaya başladım. Sınıfa girip Raisa'yı ararken gözlerim birine takıldı. Aslında ona bakınca gözlerimi çekmiştim anında ancak beynim kim olduğunu algılayınca onu tekrar buldu gözlerim. Jaemin burada ne yapıyordu?

Raisa'nın yanına geçip otururken Jaemin'in bakışları nihayet bana uğrayınca kaşlarımı çatıp gözlerimi üzerinden çektim. Bol bir gri kazak üzerine kot ceket giymişti, beyaza boyalı saçları yandan ayrılmış düzgündü. "Bunun ne işi var burda?"

Raisa mırıltımı hemen duydu. "Bilmiyor musun? O da bizimle okuyor."

Dudaklarım aralandı, dişlerimi sıktım. Nasıl ya?

We Fell In Love In October Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin