6 : don't take me home, take me to hell

562 82 83
                                    

"Shot!" Donghguck bağırdığında dalan bakışlarımı çözebildim. Durum şuydu, Jeno'yu sarhoş etmeye çalışıyorlardı. Raisa buna itiraz ediyordu ama eğlencenin tadını aldığı için engellemiyordu. Lily, Hyuck'un kolunun altında onunla birlikte tezahürat tutuyordu. Jaemin nerdeydi hiçbir fikrim yoktu. Ben, elimde kırmızı şarap dolu kadehle olanları izliyordum.

Jeno sekizinci shot bardağını masaya sertçe vurarak bıraktığında ellerini nereye koyacağını bilemez gibi gözlerini ovuşturup saçlarını karıştırdı. "Beynim sikiliyor şu an."

"Sıkılıyor demek istedi." Diyerek tercüme etti Raisa onu, elindeki bira bardağını sağa sola sallayarak.

"Yok sevgilim. Direk sikiliyor şu an."

"İki tane kaldı. Amma bebek çıktın ha sen de." Dedi Hyuck ona gaz vermek ister gibi.

Jeno ona ezeli düşmanı gibi bakmaya çalıştı ama gözleri kayıyordu. "20 yaşındaki bedenime sağlam içkiler sığdırdım ama bugün..." gözlerini kıstı. Raisa'ya dönüp, "Ben neyden bahsediyordum sevgilim?" Diye sorunca hepimiz ona güldük.

"Tamam, yeter. Onun kalan iki shot'ını ben devireceğim." Raisa duruma el koyup  bardaklara uzandığında Hyuck itiraz edercesine homurdandı.

"Jeno sevgilisinin sırtından geçiniyor yani?"

"Sen kendine bak lan, Lily'nin götünden ayrılmıyorsun. Tuvalete giderken bile." Raisa bardağı diklemeden önce ona kızarak konuşunca sustular.

Ben keyif alamadığım kırmızı şarap dolu kadehi masaya bırakırken bar kısmındaki taburede oturan Jaemin'i fark ettiğimde gerildim. Beni buraya getirirken asıl amacı kendi eğlencesi için buraya geldiğini düşünsem de sırf ona, beni kurtardığı için borçlu gibi görünmek istemediğimden yerimden kalkıp yanına ilerledim. Buraya geldiğimiz gibi ortadan kaybolmuştu. Hazır kimsenin dikkati bende değilken Chenle'ya mesaj atmak aklıma gelmişti ama cevap vermemişti.

Jaemin'in yanındaki boş bar taburesine oturduğumda granit tezgahın üzerindeki muhtemel viski olan bardağındaydı uzun ince parmakları. Ben de kadehimi koyduğumda omzunun üzerinden yanına dönüp yüzüme baktı. Neon ışıklar yüzünü gölgeliyordu.

"Neden beni kurtardın?" Diye sordum sesli bir şekilde.

"Sıkılmıştım sizde."

Kaşlarım havalandı. "Kendi keyfin için yani?"

"Eve geri mi gitmek istiyorsun?"

Kaşlarımı çatıp yüzümü buruşturdum. "Hayır." Sonra duraksayıp ifademi düzelterek gözlerimi kadehime çevirdim. "Yani hayır daha yeni geldik neden tekrar eve gitmek isteyeyim. Ayrıca sen sıkıldıysan ben iki kat sıkıldım. O canın arkadaşın Mark'ın varlığı yeter sıkılmam için."

Dalga geçer gibi sırıtarak kafasını eğdiğinde kaşlarımı çattım. "Kaç yaşındasın sen? Kıskanç küçük kız kardeş potansiyeli gösteriyorsun."

"Sen de dengesiz bir bukalemun."

Gözlerini kıstı. "Ne?"

"Beyaz saçtan sonra siyah saça geçince dilin çözülmüş gibi konuşmaya başladın. Sen de kadınların depresyonu olayını mı benimsedin?"

"Fazla hırçınsın." Dedi durgunca. "Sabırsızsın."

"Neden benim hakkımda gözlem yapıyorsun?"

Omuz silkip önüne döndü. "Bilmem."

Kaşlarım hayli çatıldı tuhaf cevaplarından dolayı. Gözlerimi çevrede gezdirmeye başlarken Chenle'yu arıyordum ama velet yoktu ortalıkta. Her gün buradan ayrılmayan çocuğun bugün gelmeyeceği tutmuştu resmen.

"Ne oldu birini mi arıyorsun?" Jaemin bayık bayık bana bakarken sinirlerim daha da bozulmuştu.

"Evet. Arkadaşımı arıyorum."

"Onun için mi kaçmıştın evden?"

"Evet." Dedim kaşlarımı kaldırıp net bir şekilde konuşarak.

"Bugün yok."

Yüzümü buruşturdum. "Kim olduğunu nerden biliyorsun?"

"Geçen gün de masaya uğramıştı. O çocuk başka ne için uğrar ki?"

"Liseden arkadaşım." Diye yalan söyledim.

"Ne fark eder? İşi bu. Temiz torbacı."

"Saçma sapan konuşma."

"Yalan mı söylüyorum?"

Duraksadım. Bana hesap sorar cinsten bakıyordu. "Seni ne kadar ilgilendirir? Hyunguna mı şikayet edeceksin?"

"Ağabeyin."

"O benim ağabeyim falan değil. Sikerler onun ağabeyliğini."

"O ne yaptı sana?"

Gözlerimi devirip kadehi dikleyip tezgaha bırakıp yerimden kalktım. Çocukların masasına ilerlerken sinirden ellerim titriyordu. Masanın üzerindeki çantamı alıp, "Ben eve gidiyorum. Görüşürüz yarın." Dediğimde el salladılar ama kafaları uçmuştu. Ayık olan bir Raisa vardı.

Ortamı terk ettikten sonra sokaktaki sessizlik kulaklarıma basınç yaptı, gürültü gerimde kalmıştı ama beynimin içindeki de içeriden bana el sallıyordu. Neden böyle boktan bir hayata sahiptim ki? Bu hayat yerine, ebeveynsiz, yalnız bir hayatı tercih ederdim.

Zaten yalnızsın. Her şeye sahip olmana rağmen.

Annem yoktu ama.

Tek ihtiyacım olan şey oydu sanki hâlâ.

Ağır adımlarla ana caddeye ilerlemeye başladım. Hava zifiri karanlıktı. Ama bu şehrin ışıkları bunu da yutardı.

Köşeyi dönerken arkamdaki adım seslerini işittim. Kaşlarım çatıldı ama dönüp de bakmadım. Jaemin miydi? Muhtemelen.
Birkaç dakika boyunca hiç seslenmedi, belki de başkasıydı ve ben sürekli onu gördüğüm için o gibi geliyordu.

Bir patırtı gelince bunun birinin yere düşme sesi olduğunu analiz etmemle arkamı dönmem bir oldu. Görüntü gözlerimin irice açılmasına neden oldu çünkü yere düşen bambaşka, yabancı bir adamken, onun dibinde bekleyen de Jaemin'di. Ona vurmuş muydu?

"Ne yaptın sen?" Diye sorduğumda dağılmış siyah saçlarının arasından bana bakıyordu.

"Dönüp de bakmıyorsun, bu piç takip ediyordu seni." Ayağını kaldırıp sırtına bir tekme attı. "Neden asilik yapıp tek başına çıkıyorsun ki?"

"Karete biliyorum ben. Tek başımaysam kendimi korumasını da bilirim. Sen niye korktun?"

Afalladı. "Ne bileyim." Soluk soluğaydı. Bakışlarını yerdeki adama çevirdi. Adam tek yumrukla bayılmıştı resmen.

"İyi. Yine de sağ ol. Buradan sonraki piçleri ben hallederim." Yumruklarımı gösterdim. "Iyi geceler."

Bir elini belinde yasladı, diğer elini de dağınık saçlarının arasında attı. "Peki. Iyi geceler."

Sen de piçsin. Seni nasıl halledeceğim acaba?

oylayın yorum bırakın ne bileyim iyi olur güzel olur 💔

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

oylayın yorum bırakın ne bileyim iyi olur güzel olur 💔

We Fell In Love In October Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin