16 : long time ago bastard

484 82 97
                                    

Uzun zaman hırsımdan kurtulmak için kendimi gözlemledim. Hiçbir zaman tam anlamıyla kurtulmadım belki de hiçbir zaman gerçekten kurtulmak istemedim. Insan neden unutmak ister ki tahribata uğrayan evini? Hırsı söner unutursa, unutursa affeder. Ben unutmak istemedim. Aynaya baktığımda daha çok hatırladım, hatırladıkça yıprandım ama bu nefretimi daha da harladı.

Ben herkesin mezuniyet balosu için bir sokak sıra dolusu erkekten çıkma teklifi alan o kızdım.

Eğer bir istisna varsa bile, onca erkeğin arasında, gidip beni en mahvedebilecek olanı bulabilen o kızım aynı zamanda.

Yılın hep aynı zamanında saçlarımı kesmeyi alışkanlık haline getirebilmiş, bir türlü bu pezevenklerden kurtulmayı öğrenememiştim.

Belki de böyle şeyler annelerden öğrenilirdi. Ben nerden bilebilirdim ki değil mi? Belki bütün kız çocukları, annelerinden, pezevenk erkeklerden nasıl uzak durulacağını çoktan öğrenmişlerdi ve bu yüzden çevremdeki herkes mutluydu sevgilileriyle. Ben bu yüzden yalnızdım belki de. Ama öyle değil işte. Sorunun kaynağına doğrudan baktığımı biliyorum.

Aynadaki aksime kısa bir göz gezdirdim. Küt saçlarım biraz uzamıştı, üstten bir kısmını toplayıp bağlamıştım lastik tokamla. Gümüş rengi düz halka küpelerimi takmıştım. Bordo ruj, siyah göz makyajı. Üzerimde beyaz kalın askılı, altımda yüksek bel mavi jean. Bu defa kaçmayacaktım.

Doğum günü partileri klasiktir. Elime hediye kutumu alırken bu gece neler olabileceği konusunda çok kolay fikir yürütebiliyordum. Evdeki herkesin katılacağım doğum günü partisinden haberi olduğundan kimse yemeğe kalmam için ısrar etmeyeceğini bildiğimden portmantoya inerken daha az gergindim. En azından bu konuda gergin değildim. Üzerime siyah deri ceketi, ayaklarıma aynı renkteki botlarımı giyip çıktım.

Lily-Hyuck, beni almaya gelen siyam ikizleriydi.

"Ooo, hediyesini bile almış. Ne ara?" Camı açmış bana her zamanki laubali ifadesiyle bakan Donghyuck, kolunu açık camın üzerine yaslamış kafasını da hafifçe çıkarmış dışarıyı süzüyordu. "Yalnız Vaera, kanka, siz bu eve elektriği nasıl yetirebiliyorsunuz ya? Ülke size mi çalışıyor? Her pencerenin ışığı yanıyor, israf israf..."

"Kafanı içeri sokmazsan, bu konuda gönüllü olabilirim."

Ve kafasını içeri sokup camı kapattı. Mavi spor arabanın arka yolcu koltuğuna yerleştiğim gibi direksiyondaki Lily motoru çalıştırıp, bahçenin açık otomat kapısından geçti. "Selam Vae, Jeno'nun sızlanması tutmuş Rai onu besliyordu o yüzden seni almaya biz geleceğiz dedik."

"Hayır efendim, Leydi Jeno'nun sızlanması değil bayağı karın ağrısı tutmuştu, ama yemek için değil başka bir şey için."

Lily oflarken aynaları kontrol ediyordu, kıkırdamaya başladı birden Hyuck'un imasına. Sarı boyasının dibi gelmiş saçlarını tepeden at kuyruğu yapmıştı ve makyajı pembe tonlarındaydı, yumuşak hatlara sahip yüzünde hoş duruyordu. Sarı-siyah kareli gömlek tarzı bol bir elbise giyiyordu, kollarını yarıya kadar kıvırmıştı ve renkli özel taş yüzükleriyle doldurmuştu parmaklarını. "Karışma milletin özel hayatına, sen ne hediye aldın Lucas'a?" Diye sordu Donghyuck'a yalandan küçümseyici bir bakış atıp.

"Ben mi? Ben kendimi götürüyorum daha ne kadar muhteşem bir hediye olabilir ki?"

"Bunu demeni bekliyordum ben de..." diye homurdandı Lily, tanıdık sokağa çevirirken direksiyonu.

"Sen ne aldın kız Vaera." Hyuck ön yolcu koltuğundan merakla bana doğru dönmüş kucağımdaki hediye kutusuna bakıyordu.

"Hediyeyi kafana yemek istemediğin sürece öğrenemeyeceksin. Hadi dene."

We Fell In Love In October Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin