Senin kollarında başlayan sabahlara biten gecelere doyamadım hâlâ.
Gurur'un vurulmasının ardından neredeyse iki ay geçmiş, sular durulmaya başlamıştı. O günden sonra Özgür Nil ile barışmış Marmaris'e ailesinin yanına yerleşmişti.
Her iki tarafın da iyice düşünmesi ve ani kararlar vermemesi gerekiyordu.
Alparslan'ın verdiği emirle kokteyl hazırlıkları tüm hızıyla sürüyordu. Nil, Nehirle birlikte odasında oyun oynuyordu. Alparslan kapıyı usulca açıp pervazına yaslandı.
''Bana da oyununuzda yer var mı küçük Karahanlar?'' Gülerek yıllardır hayalini kurduğu o anı canlı canlı izliyordu.
Nehir babasının sesini duyunca elindeki oyuncakları fırlatıp Alparslan'ın bacağına sarıldı. Hep kızlar babalarına aşık olur derlerdi ama Alparslan inanmazdı.
''Var babacığım hadi gel evcilik oynuyoruuuz.'' Küçük kız sevinç nidaları atarken Nil buruk bir gülümsemeyle olanları izliyordu. Onları her böyle gördüğünde Alparslan'ın dediği kelimeler geliyordu aklına.
''Ailemizi sen mahvettin Nil. Hayatımızı, mutluluğumuzu sen mahvettin. Seni affedebilir miyim inan bilmiyorum..''
Nil de böyle olsun istemezdi. Her ne yaptıysa onlar için yapmıştı. Ne kadar üzgün olsa da asla pişman değildi. Bu durumu düzeltecekti. Her ne pahasına olursa olsun.
Alparslan kızının yanına oturdu. Nehir babasına oyuncak fincanı uzatırken Nil'e de aşkla bakıyordu.
''Anne oynamak zorundasıııın.''
Nil kızının bu mızmız hallerine gülerek baktı.
''Dayanamıyoruum''
Nehir hemen annesine baktı.
''Hayır anneciğim kaçamazsın.'' Nehir Alparslan'ın kolunu büyük bir çaba sarf ederek kaldırıp Nil'in omzuna attı.
''Anne babalar böyle durur. Biz de Çınarla evcilik oynarken böyle duruyoruz.''
''Çınar kim lan?!'' Alparslan kaşlarını iyice çatmıştı. Kızının bu büyümüş tavırlarına sinirle bakıyordu. Bu kız şimdiden böyleyse ileride kim bilir neler olacaktı.
Nehir babasının sert tavrına karşı koşarak Nil'in koynuna girdi. Alışkın değildi tabii. Ürkek bir ceylan gibi bakıyordu Alparslan'a. Tıpkı annesi gibi.
''Hadi annen seni hazırlasın akşam baloya gidiyoruz.''
''Prenses balosuna mıııı!''Nehir'in tüm korkusu geçmiş heyecanla bakıyordu.
''Evet, prens ve prenses balosu. Geç kalanı almıyorum ona göre.''
Alparslan odadan çıktığında Nil ve Nehir hazırlanmaya başlamıştı.
Su, aynanın önünde durmuş giydiği kırmızı elbisenin asaletine kaptırmıştı kendini. Bu hayata da bu şatafata da alışması uzun sürecek gibiydi. Boynunda parlayan kolyesini tuttu avuçlarında. Babasından kalan son hediyeydi. Derin bir nefes alıp o anı hatırladı.
Geçmiş
''Su'yum. Prensesim.''
''Babaaaam.'' Diyerek koşup atladı yoldan yeni gelen babasına.
Babası kaptan olduğu için sürekli sefere giderdi. Geriye de babasının özlemi kalırdı Su'ya.
''Bu sefer bana ne getirdiiin?'' heyecanla babasının ellerine baktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARANLIĞIM OL
Teen FictionGurur ve Gül geçen iki günde birbirine iyice alışmış, kaybolan yılların hasretini gideriyorlardı. "Gülüm hadi sen şimdi uyu annenle benim biraz işimiz var." Diyerek kızının saçlarını öptü. Gül kollarını babasının boynuna sarıp heyecanla yüzüne baktı...