Özel Bölüm 2

345 32 7
                                    

Aşkın aldı beni benden, bana seni gerek, seni...

Yıllar akıp giderken içindeki pas tutmuş acı bir türlü yıllarla beraber akıp gitmiyordu...

Saatler süren toplantıdan çıkmış, Yaş almanın getirdiği ağrılarıyla beraber odasına ilerliyordu Alparslan.

Artık doğum günlerini kutlamayı bırakmış yerine Nil'i ve çocukları olmadan geçen yılları saymayı yeğlemişti.

Odasına girip günün yorgunluğuyla kaplı bedenini koltuğa bıraktı.

Gözleri odasının kenarında duran taze güllere kaydı usulca. Odaya dolan güllerin taze kokusu Nil'i anımsatıyordu ona.

Gerçi, unutması bile pek mümkün değildi.

Her sabah evden işe gelirken köşedeki çiçekçiden kırmızı gülleri alır odasındaki vazoya koyardı. Güneş batıp ay yerini aldığında ise şirketten çıkar gülleri eline alır Nil'in mezarına gelip başucuna bırakırdı.

Güne Nil'in kokusuyla başlayıp gününü de Nil'in yanında bitiriyordu kısaca.

Odanın kapısı tıklatılınca gözlerini güllerden çekip kapıya dikti.

Boğazını temizleyip çatallı bir sesle 'Gir' diyebildi sadece.

Özgür kapıyı usulca açıp odaya girdiğinde Alparslan'ın nemli gözlerinden durumu kolaylıkla anlamıştı.

Yıllardır söylememiş olsa da artık yalnız hissetmesini istemediği için Alparslan'a yakın davranıyor, yaşanan onca tatsız olayı yaşanmamış sayıyorlardı her ikisi de.

"Enişte, beraber yemeğe çıkalım mı diye soracaktım." Derken masada yamulmuş duran çerçeveyi düzeltti.

"Yiyelim." Ceketini alıp kalktığında gömleğinin koluna sildi akan yaşlarını.

Vazoda duran güllere biraz daha su ekleyip hafifçe okşadı yapraklarını. Kokularını derince içine çekip ceketini üzerine giydi.

Çocuklarının koşup oynayacağı, kızının bin bir cilveye odaya dalacağı, oğullarının çeşitli kavgalar edeceği bu şirket onun sadece sığınağı olmuştu artık.

Sadece gerçeklerden kaçmaya yarayan bir meşgale.

"Ne yiyelim patron?"

Alparslan Özgür'ün tonlamasına yarım yamalak güldü.

Bir zamanlar başında durmadan 'Patron,Patron,Patron' diyen bir adam vardı. O zamanlar kızıp sinir olsa da artık Hilmi'nin bile yokluğunu iliklerine kadar hissediyordu.

Aşkı, geleceği, ergenliği ve geçmişi...

Tüm hayatı basit bir bombanın patlamasıyla kül olup karışmıştı İstanbul semalarına.

Şimdi ise Alparslan İstanbul'daki onca kalabalığın içinde yıllardır yalnızlığı yaşıyordu.

Başını her nereye çevirse Nil, her nereye çevirse çocukları ve ailesi vardı. Her bir köşe her bir detay ona ailesini hatırlatmaya yetiyordu.

Olur, olmadık anlarda, olur olmadık yerlere gelen tanıdık kokular ve halisler duygu durumunu alt üst etmişti.

Özgür ile şirketten çıktıklarında Özgür arabaya yönelmişken kolunu omzuna koydu Alparslan.

"Yürüyelim. Hava güzel." Diyerek önden yürümeye başladı.

Nil'in en sevdiği mevsimdi. Kış.

Etrafta yeni yılın telaşlı havası hâkimken, camlara asılan yeni yıl süsleri oldukça şaşalı bir hale büründürüyordu sokakları.

Saçlarını havalandıran rüzgârı sevmişti hep Nil. Maşam bozulacak, fönüm bozulacak derdi olmamıştı hiçbir zaman.

KARANLIĞIM OL Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin