Önce bir yol varken şimdi oraya giden yön kaybolmuş, beni farklı taraflara doğru içine çekiştiriyordu. Perdeler aralanıp sırlar ortaya çıkıyor ve çekilen feryatlar ise bir bir arkada kalıyordu.
Açılay Hanım ile biraz daha muhabbet edip bugün geçen haftanın geri kalan kısmını anlatmaya karar verdim. Anne ve babama ne olmuştu?
Cahit ve Cesur'un bizi de içine bulandırdığı olayı anlattıktan sonra kahve içmiştik ve şimdi geçmişteki yaşanmışlıkları anlatmak için hazırdım. Sanırım...
"Neler oldu Özgü?"
Derin bir nefes aldım.
"Babamdan bahsetmiştim az çok. Bizim bir ilaç şirketimiz vardı ve babamın işleri çok yoğundu. Ablam da eczacılık okudu, mezun olmuştu. Annem ve ben evde olurduk genelde. Ben de okula gider gelirdim. Abim evi terk ettiğinden beri daha da kopmuştuk birbirimizden. Kimse iyi değildi.Bu yaşananları atlatacağımızı düşünmüştüm. Yani her şey zamanla düzelir diyorlardı. Ben de öyle olacağını umuyordum."
Ben anlatmaya devam ederken oda beni pür dikkat dinledi ve bir an olsun başka hiçbir şeyle ilgilenmedi. Böyle olması çok hoşuma gitti. Çünkü birine yaşadığınız şeyleri anlatıyorsunuz ve o da sizi yargılamadan, yorum yapmadan hatta aksine yardım etmeye çalışarak dinliyor. Bu o kadar güzel bir duyguydu ki...Uzun zamandır kendimi rahat hissetmediğimi fark etmeyi sağladı.
"Babam eve erkenden gelince bir gün, çok şaşırdım doğrusu. Böyle bir şeyi beklemiyordum. Ablam bazen arkadaşlarına gider, onlarda kalırdı. Herkes evden kaçabilmek için bir yol buluyordu. Babam da o gün annemi yemeğe götüreceğini söyledi. Ben çok şaşırdım tabii. Fakat annem bunu çok normal karşılayarak kabul etti. O gün şaşkınlık üstüne şaşkınlık yaşadım."
Başını salladı. Açık duran pencereyi kapatmak için koltuktan doğruldu. Onu kapatmasını ve bana tekrardan odaklanmasını bekledim. Beni dinlediğini gözlerimle görmek daha iyi hissettiriyordu. Birkaç saniye sonra pencere kapanmış ve yüzü yine bana dönmüştü.
"Annem dolabındaki güzel kıyafetlerden birini giymiş, takılarından makyajına kadar her şeye çok özenmişti. Sanki hiç acı çekmemiş gibiydi. Babam da her zamanki takım elbiselerini çıkarıp yerine daha iyi bir takım çekmişti üzerine. Adeta genç ve yeni evlenmiş bir çift olmuşlardı annemle. Onları böyle kaç kere görebildim pek hatırlamıyorum. Ben tabii o sıralar on yedi yaşındayım ve üniversite sınavlarına hazırlanıyorum bir yandan. Evde kendimi derslere vermiştim o dönemler. Çünkü yapacak daha iyi bir şey gelmiyordu aklıma. Annem ve babam evden bana haber vererek çıktılar. Aradan birkaç saat sonra da telefon çaldı, haberler hiç iyi değildi." deyip başımı eğdim.
Ağlamak istemiyordum. Gözlerimi sımsıkı kapattım. Birkaç saniye bekledim kendimi toplamak için. Açılay Hanım bunu fark etmiş olacak ki bana hiçbir tepki vermedi. Sadece masada duran elimi tutup bana destek verdiğini ve yanımda olduğunu belli etti. İçten içe ne demek istediğini anladım. Bazen tek kelime etmeden de insanları rahat hissettirebilirdiniz. O anlardan birindeydik.
"İlk iş ablamı aradım. Ve ikimiz anlaşıp kaza meydanında buluştuk. O arkadaşının evinden gitti. Ben eve taksi çağırıp öyle gittim. Öbür türlü çok uzun sürecekti. Bir an önce kaza yerine vardığımızda annemlerin şarampole yuvarlandığını gösterdiler. Kim bilir neler olmuştu? Polisler herhangi bir çarpışma durumu olduğunu düşünmediler. Ortada bir kanıt yoktu. Başka bir araba yoktu. Sürücünün direksiyon kontrolünü kaybettiğini söylediler. Böylelikle olay direkt kapandı. Sonrası ise günümüze kadar böyle geldi."
"Abimi bulamadık, eve bir daha gelmedi. Beni aramak isteseydi illaki bulurdu. Biz o evden taşındık ama hiçbir anıyı kafamızdan silemedik. Ablam yanımda olmasa ne yapardım diye düşünmeden edemiyorum." diye ekledim.
"Akrabalarınız yok mu? Eşiniz dostunuz?"
"Uzak akrabaların çoğunu bilmiyorum, onlar da annem ve babam olmayınca bizle görüşmeye tenezzül etmediler. Kötü insanları yere düştüğünüzde daha iyi görüyorsunuz. Yakın akrabalarımızla da ben pek görüşmüyorum. Nadir görüşürüz. Cenaze işlemlerini yaparken daha çok babamın iş arkadaşları, çalışanlarımız, yakın dostlarımız yardım etti."
"Anladım Özgü, senin adına çok ama çok üzgünüm ve bunu nasıl belirteceğimi bilmiyorum. Ben ne derse diyeyim ya da başına mucizeler gelse bile bu olaylar illaki bir yerde kafana takılacak ancak bunları kabul edip hayatına daha tecrübeli adımlarla, mutluluğun kıymetini bilerek yön vermelisin canım. Eminim senin için en iyi tavsiye bu olur. Çünkü acı geçmeyecek. Hep içinde bir yerlerde olacak ama asla umudunu kaybetme. Bir bakarsın bir gün öyle güzel şeyler olur ki, o acılarla çok kolay baş etmeni sağlar.
"Şimdi bile senin çok güçlü bir kız olduğunu düşünüyorum. Üniversite okuyup başarılı bir şekilde mezun olmuşsun. Ailenin durumu gayet iyi, yeri geldiği zaman ablan senin yanında ve bil ki ben de ablanın arkadaşı olarak her zaman senin yanında olacağım. Ne zaman ihtiyacın olursa çekinme lütfen! Acıları silemeyiz, geçmişi temizleyemeyiz belki fakat daha iyisini yapmak için önümüzde zaman var. Hala zamanın var diyorum. Ne duruyorsun, güzel bir hayat için çabala. Öyle oturup sana gelmesini bekleme. Çabala" dedi ve beni motive etmeyi başardı.
Ona ister istemez kocaman gülümsedim. Bu an, hayatımda sayılı anlardan bir tanesiydi ve şu an gerçekten bazı yüklerden kurtulmuş gibi hissediyordum kendimi. Bir kuş kadar hafiftim. Mutluluk, yumuşak bir duyguysa eğer ben onu şu an omuzlarımda ve yanaklarımda taşıdığıma emin oldum.
"Her şey için teşekkür ederim Açılay Hanım"
"Rica ederim Özgü, ne demek bu benim görevim. Gelmeye devam edecek misin?"
"Tabii ki daha yeni başlıyoruz bence. Gelmeye devam edeceğim. Anlatmak istediğim birkaç şey var aslında. Nasıl anlatılacağını bilmiyorum"
"Ne zaman istersen gelebilirsin. Randevun yine haftada bir olacak değil mi?"
"Evet, öyle olsun istiyorum. İki kez gelip konuşmakla dört kez gelip biriyle konuşmak arasında fark var haliyle." Not defterini çıkarıp belli bir sayfayı açtı ve bir şeyler yazdı. Sonra geri kapattı.
"Peki Özgü'cüm, sen nasıl istersen öyle ayarlayalım. Bundan sonra neler yapmayı düşünüyorsun?" dediğinde umutla düşündüm. 'Umarım her şeye rağmen, hayata dair güzellikler bir kenarda köşede bizi bulmak için gizli gizli bekliyordur' diye düşündüm.
"Hayatıma bir boş sayfa açıyorum. Kafama ne eserse onu yapacağım artık. Bazı şeyler için geç olsa da ben, galiba umutluyum...Evet, benim hala içimde hiç büyümeyecek bir kız çocuğu var, farkındayım. Ruhum beş yaşında gibi...O, hiç eskimedi. Bu boş sayfanın 'yarım kalan hayatımı bana geri vereceğine' inanıyorum, Açılay Hanım..." dedikten sonra o odadan ilk defa emin adımlarla ayrıldım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Boş Sayfa
Genç KurguÖzgü Işıldan, hayatıyla ilgili bazı sorunları çözmek ve bunları çözerken de kendini değiştirmek ister. Yolu bir şekilde Dr. Açılay Kayı ile kesiştiğinde yapması gereken tek şey; Açılay Hanım'a kendini teslim edip, hayatına renk katabilmesi için onun...