Jimin;
Başımı yastığın altına sokarak telefonun sesinin susmasını bekliyordum. Fakat bir türlü susmak bilmiyordu en sonunda dayanamayarak telefonu alıp duvara fırlatmıştım. Her seferinde acil birşey olur diye zil sesini açıyordum ancak sabah pişman oluyordum. Uyanınca bir daha uyuyamadığım için yataktan kalkıp banyoya doğru ilerledim yerde duran telefona baktığımda ekranı kırılmıştı. Neyse ki çok hasar almamıştı.
Belime havlu bağlayarak odaya geçtim. Yerdeki telefonu alıp yatağa oturdum. Bu kadar önemli ne olabilirdi ki.
Gördüğüm tüm sitelerde Rose'nin fotoğrafları vardı.
"PARK ROSE SEOUL'A DÖNDÜ" yazısını gördüğüm anda ufak çaplı bir şok yaşamıştım. 1 senedir peşinde olduğum kadın şuan benimle aynı şehirdeydi. Onunla aynı şehirde olmak bile beni bu denli delirtirken ona dokunmak benim için ölmenin eşiği gibiydi. O İtalya'dan gelmeyeceği için planlarımda getirtmek vardı ancak şimdi aynı şehirdeydik hemde onun isteğiyle. Ancak o gelmeden önce bana haber verilmesi gerekiyordu. Şirketindeki sekreter bana çalışıyordu 1 senedir onu takip ediyordum.
Onu ilk alışveriş merkezinin üstünde görmüştüm. Bina da posteri asılıydı. Büyüleyiciydi. O benim olmalıydı. Olacaktı da.
Daha fazla oyalanmadan siyah takımımı giyerek arabama bindim. Saatime baktığımda öğleni geçmişti bile. Taehyung kesinlikle söylenecekti. Ailelerimiz aynı yerden ev aldığından evlerimiz yan yanaydı.
Taehyung'un evinden geçerken arabasının olmadığını farketmiştim. Her zamanki gibi erkenden işe gitmişti. Fakat Jungkook'un arabası hala evin önündeydi normalde benden önce çıkardı. İlginç.
Rose;
Annem kızlara zorla yemek yedirmeye çalışıyordu. Beni zorlamıyordu çünkü ben yoldan geldikten sonra bir süre yemek yiyemezdim yesem de geri çıkarırdım.
"Abim gitti mi?"
"Evet gitti bu sene şirketin başına geçtiklerinden beri çok sıkı çalışıyorlar" dedi annem gülümseyerek.
"Babalarına çekmişler. Eskiden bizde böyle çalışkandık, bu şirket nasıl kuruldu sanıyorsunuz ?" Diyen babama sırıttım. Arkadaşlarını çok seviyordu belliydi. Ölen arkadaşı babamı çok etkilemişti. Onlar gerçekten kardeş gibiydi.
"Kendini övmeyi de hiç bırakmaz" dedi annem göz devirerek. Kızlar ve babam gülerken duvardaki tablo dikkatimi çekti annem, abim ve babam vardı. Jennie ve Benim olmamam üzmüştü.
"Yakında tekrar çekiliriz" dedi babam bana gülümseyerek. Üzüldüğümü anlamıştı. "He bu arada akşam davet olacak yorgun değilseniz gidelim herkes artık kızlarımı görmeli" dedi tekrardan babam. Hepimiz gülümseyerek kafa salladık.
"Baba bu arada ben şirkette çalışayım diyorum ne dersin?" Jennie'nin şirket aşkı asla bitmezdi. Bende şirketle ilgilenmeyi severdim fakat o başına geçmek bile istemişti.
"Harika olur derim ama biliyorsun ki abin şirketin başında eğer o da isterse neden olmasın" iş abime kaldıysa Jennie şirkette hayatta çalışamazdı. Abim izin vermezdi.
"Baba abimi biliyorsun izin vermez"
"Yetki onda kızım ancak biraz konuşabilirim" Jennie gülümseyerek babama sarıldı.
"Neyse Çocukları rahat bırakalım hayatım, hadi kızlar siz odalarınıza çıkın dinlenin yoldan geldiniz" diyen anneme kafa sallayıp merdivenlere yöneldik. Biz çıkarken annem ve babam gülüşüyordu onları yeniden böyle görmek güzeldi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MODALITÀ ITALIA
Fanfiction"Sensiz bırakırsan ölecek olan bu adama sevgini bahşedebilir misin Roséanne?" ... JIROSE