Selamm! Yarım kalan onlarca kurgum olmasına rağmen bunu yazmaya başladım, aslında taslakta bitirmeden yayınlamayacaktım ama tutamadım işte. Biraz farklı oldu çok gerginim, umarım beğenirsiniz :( Nehir kaçarr.
***
Katsuki'nin gözleri renkli harflerle yazılmış isme takıldı.
Hagakure Toru (0)
Yanı sıradaki kurban. Gözlerini üstünde oyalanmasına izin vermeden yürümeye devam etti, öylece. Bu duruma ne zaman alıştı, ne zaman duyarsız oldu bilmiyordu. İradesi ne zaman kesildi, ne zaman ölecek her insana sadece bakıp geçmekle kalmaya başladı bilmiyordu.
İki gün sonra, tam iki adım ileriden bir araç çıkacak. Arkasında beyaz bir tabut taşıyan, sanki içinde bir can yokmuş gibi, cennetten geldiğine ikna etmek istercesine parlayacaktı. İnsanlar kandırılıyordu, ve fısıldıyorlardı, cenaze arabası geçerken gülümseme. Merak ediyorlardı, bakıyorlardı. Fakat acıma yoktu, üzüntü yoktu, bir varlığın yer yüzünden kaybolmasına alıştılar ve sadece kendilerinin tehlikede olup olmadıklarını kontrol etmeye çalışıyorlardı. Ve devam ettiler, çünkü bir sonraki sen olabilirsin.
0 normal sıraya göre öldürülenler, 1 ise kasıtlı öldürülenler için kullanılırdı. Ne canilik.
Sarışın şapkasını tuttu ve görmemek için gözlerinin önüne indirdi. Paltosunun adeta içine saklandı ve umursamazca yola devam etti. Onun bakmaya ihtiyacı yoktu, onun korumaya ihtiyacı olan bir hayat yoktu.
Açıkçası, hiçbir zaman olmamıştı. Varlıklarında bile ailesine verilmesi gereken değeri vermediğine göre yokluklarında vermemesi gerekirdi, değil mi?
Bir zamanlar tutunduğu müziği de aynı onlar gibi kopup gitmişti, ölüler için kullandığı renkler ile sanatını da öldürmüşlerdi. Birkaç ziyan edilmiş yıl Katsuki'ye insanların ölüme ne kadar kayıtsız kaldığını öğretmeye yetmişti.
O öldüğünde umursayacak kimse kalmamıştı, insanlar teker teker kayboluyordu ve arkalarında bıraktıkları tek şey belli belirsiz acı melodiler oluyordu.
Evine vardığında üstünü çıkarıp attı ve koltuğa uzandı, meydanın bu kadar renkli ve açık olmasına rağmen sahip olduğu huzursuz atmosfer cehennemde gibi hissettiriyordu.
Her zaman yaptığı gibi rengi bozulmuş duvarına yaslanmış piyanoya baktı, çok değil, birkaç yıl önce medyanın en gözde müzisyeni olmuştu. İnsanlar yeteneğine, sözlerine, tutkusuna, yakışıklılığına ve en önemlisi hissettirdiği negatif heyecana hayrandı. Çünkü çaldığı müzik aleti önemli değildi, o ne olursa olsun aynı etkiyi vermeyi başararak yepyeni bir devir başlatmıştı.
Şimdi ise ismini hatırlayan tek tük insan çıkacaktı çünkü herkes kendi derdine düşmüştü, kim onları suçlayabilirdi ki?
Eğer orada bir tanrı bile gerçekten varsa, Katsuki adaleti bunun sağlamayacağına emindi. Binada dolaşan sigara kokusu duvarlardan odasına sızıyordu, bundan her zaman nefret etti. Aslında, o her şeyden nefret etti.
İnsanlardan, kahrolası üç maymunu oynayan tanrıdan, perdeleri yırtık bırakan komşudan, her gece evine bağırarak giren ayyaş yaşlı adamdan, güneşten, aydan, yıldızlardan hatta kendinden.
Hepsinden nefret etti.
Ah, tek bir istisna dışında, gerçi bunu hala hatırlamasına şaşıyordu çünkü hafızası pek iyi sayılmazdı. Ama onu hatırlıyordu, her çalışmasına, konserine gelen yeşil saçlı bir genç. Gerçi, o zamanlar kendisi de gülünç bir şekilde bu ünden zevk alan bir gençti. Çünkü ana kapılmıştı ve hata yapmıştı, o zaman bile kendisini gülümseyerek dinleyen çocuğu fark etmişti.
"Ah! Çünkü müziğinin verdiği histen çok hoşlanıyorum."
"En dibe batmama rağmen nefes alabildiğimi hissettiriyor."
Her zaman gülmeye devam ederdi, Katsuki çoğu zaman onun bu sebepsiz mutluluğuna öfkelenir ve onu terslerdi. Buna rağmen iletişimlerini hiç kesmemişti, zorunda kalana dek.
***
"O insanlar ara sokaklarda dolanan bir avuç tanrı kompleksli şeytan tarafından kurban edilmeyi hak etmiyorlar!"
"Sıradan insanlar kurban olmaya mahkumdur Deku, hepsini kurtaramazsın."
"Nasıl bu kadar umursamaz olabilirsin?!"
"Umursamaz değilim! Kurtaramazsın çünkü bu kahrolası bir kahraman filmi değil, sadece gerçekçi oluyorum."
Diyaloglarında genelde sinirli taraf o olurdu, fakat bu sefer İzuku oldukça sinirli ve hayal kırıklığına uğramış görünüyordu. İkisi de Katsuki'nin eski çalışma alanında (şimdi ise sadece eviydi) odanın ortasında durmuş tartışıyorlardı, yeşil saçlı çocuğun hiddetli tavırları zaman geçtikçe onu da sinirlendirdi. Kendine hakim olmalı ve haksız yargısını bir kenara bırakıp onun haklı olduğunu itiraf etmeliydi, ama yapmadı.
"Bunun sonsuza kadar devam edeceğini mi düşünüyorsun? Eninde sonunda yakalanacaklar."
"Nasıl? Aylar oldu ve her şeyi bu kadar açıkta yapmalarına rağmen hiç ipucu yok!" Sarışına yaklaştı ve onu sarstı,
"İnsanların cesetleri şenlikteymiş gibi taşınırken nasıl için rahat olabiliyor? Bir gün sıra ailene gelirse ne yapacaksın Kacchan? Belki sana?"
"Hey! Kimse bana bir şey yapamaz."
İzuku agresif bir şekilde yakasından onu ittirdi ve uzaklaştı, "Kendini çok üstte görüyorsun... Sadece iyiliğini istiyorum."
"Sen ne yapacaksın?! Onları takip edip öldürecek misin? Adalet anlayışına ne oldu ha, oraya gidenlere ne olduğunu biliyorsun."
Katsuki sesini yükseltti, işaret parmağıyla pencereyi işaret etti ve bağırdı,
"Hepsi öldü! Kendini öldürtmek mi istiyorsun gerizekalı? Hem de tanımadığın önemsiz insanlar için."
O an'a dek yeşil gözlerdeki hayal kırıklığı bu derece net görülmemişti, iç çekti ve sadece sessizce onu izledi. Katsuki ise geri kalan yıllar boyunca bakışını hatırladı, ama asıl hatırlaması gereken zamanda onu yok saymıştı.
"Evet, sana hayatında iyi şanslar Kacchan. Umarım kimse sana bir şey yapamaz."
***
ŞİMDİ OKUDUĞUN
grave || bakudeku
Fanfictionbasically şehirde her hafta ölecek kişilerin ismini gösteren bir cenaze aracı vardır ve eski ünlü müzisyen katsuki bakugo kendisine yabancı gelmeyen bir isimle karşılaşır.