nineteen

3.2K 380 72
                                        

on dokuz



Changbin

Sessiz ve karanlık sokakta adımlarımı hızlandırdım. Henüz gün aymadığı için hava tahmin ettiğimden daha soğuktu ve ben evlerimiz yakın olduğu için yürüme kararı almıştım. Ama bu oldukça yanlış bir karardı. Adımlarımı olabildiğince hızlandırmaya çalıştım. Hem üşüyordum, hem de geç kalacaktım. Kimse Jisung'un çenesini çekmek istemezdi.

Kapının önüne geldiğimde elimdeki çantayı yere bırakıp zile bastım. Biraz bekledikten sonra Jisung kapıyı açmış ve kendi çantasını benimkinin yanına koymuştu.

"Sandığımdan daha çabuk hazırlandın." Bana gülerken gözlerimi devirdim.

"Bu mutlu gününü kaçıramazdım."

"Ya ya, ne mutlu gün ama." Evden çıkıp kapıyı kitledi. Ben de ikimizinde çantasını alıp yürümeye başladım.

Jisung bana yetiştiğinde "Taksi çağırmadım, caddeden çeviririz bir tane." dedi. Başımı sallayıp onayladım. Sabahın köründe nasıl yoldan geçen boş bir taksi bulacaksak artık...

Sessizce yürümeye devam ederken "Konuştun mu sen Minho'yla?" diye sordum. Cevap vermeyip başını iki yana salladı. Hâlâ canı sıkkın görünüyordu. Onu böyle görmek benim de canımı sıkıyordu. Geçen sene buraya döndüğünde o çocuğu bana anlatış şeklini hiçbir zaman unutmayacaktım sanırsam.

"Ben," deyip durdum ve yüzüne baktım bir süre. Söyleyip söylememek arasında kararsızdım.

"Sen ne?" Bana kısa bir bakış atıp yürümeye devam etti. Caddeye de çıkmıştık zaten.

"Ben geçen gün Chan hyungla konuştum."

Bakışları anında bana dönerken "Vallahi kötü bir amaçla değil. Sadece onun Minho'yla bir kere konuşmasını istedim." diye kendimi savunmaya geçmiştim bile çoktan.

Oflayıp eliyle yüzünü kapadı. "Niye böyle bir şey yaptın?"

"Çünkü olanları ona anlatırsan aranızda sorun kalmayacak, biliyorum. Çocuk seni harbiden evleneceksin diye biliyor amına koyayım. En başından siz trendeyken bunu anlatmalıydın ona."

"Biliyorum." Mırıldanıp yola bakmaya devam etti. Bende üstüne daha fazla gitmemek adına bir şey demeyip gelen taksiyi durdurdum.

İkimizde oturduğumuzda "Eğer Chan, Minho'yu ikna edebildiyse gittiğimizde Minho Busan'a gelecek. Bir ihtimal belki gelir. Kendini hazırla sen." dedim.

Gözlerini devirip "Gelmeyeceğini sende bal gibi biliyorsun. Şöyle konuşup durma." diye konuşmaya devam etti fakat ben çoktan kulaklığımı takmış sırıtarak yolu izlemeye devam ediyordum. Bugün hayırlı bir işe vesile olacaktım, ben mutlu olmayacaktım da kim olacaktı?

-

Jisung

"Changbin uyan hadi. Kalan yarım saati bile nasıl değerlendirip uyuyabildin?" Elimle koluna vurdum fakat tık yoktu. Oflayıp ayağa kalktım. Ayağımla sertçe ayağına vurdum. Bu canını acıtmış olmalıydı ki hemen uyanmıştı.

"Ne ara bu kadar kas yaptın sen ya? Ayağımı hissetmiyorum şu an." Eliyle ayak bileğini tutarken "Sızlanma hadi kalk gidiyoruz." dedim.

Oturduğu yerden etrafına bir göz gezdirip bana döndü. "Sen git yerleş, ben bi' tuvalete gidip geliyorum."

"İyi defol git. Acele et ama." Başını tamam anlamında sallayıp ayağa kalktı. Bende çantalarımızı alıp dışarı çıktım. İki hafta öncesine nazaran bugün etraf daha boştu. Bunda saatin çok erken olmasının sebebi de olabilirdi tabii.

Biraz daha öylece bekledikten sonra gelen trende vagonu bulup kompartmana geçtim. Aklıma istemsizce Minho geliyordu. Buna gerçekten engel olamıyordum. Uzun bir süre trene binmek veya görmek istemiyordum.

Çantalarımızı yere bırakıp oturdum ve arkama yaslandım.

"Eğer Chan, Minho'yu ikna edebildiyse gittiğimizde Minho Busan'a gelecek."

Changbin'in söyledikleri aklımdan yol boyunca çıkmamıştı. Gerçekten gelir miydi, yapar mıydı bunu? Bazen o kadar soğuk duruyordu ki ne düşündüğünü anlamak imkansız oluyordu. En son biz kafedeyken mesela, 'gidiyorum, kendine iyi bak' derken yüzünde bir mimik bile oynamamıştı.

Chan hyungun ona ne anlattığını da çok merak ediyordum. O gün biz Minho'yla ayrıldıktan sonra akşam üzeri bana mesaj atmıştı. Minho aramızdakileri tamamen bitirdiği için üzgün hissettiğini söylemiş ve özür dilemişti. Oysaki onun hiçbir suçu yoktu bile. Tam tersine, bizim bu kadar yakınlaşmamıza imkan sağlayan kişi oydu.

Üstümdeki ceketi çıkarıp kenara koydum. Daralmıştım. Dışarıya baktığımda hava aydınlanmıştı neredeyse. Arkama yaslanıp telefonumu elime aldım ve Changbin'in gelmesini bekledim. Bebek gibi dakika başı tuvalete gidip duruyordu. Günde üç litre su içmesinin tek kötü yanı buydu sanırım.

Bir süre sonra duyduğum kapı açılma sesiyle "Nihayet gelebildin." diye söylendim.

"Beni beklediğini bilmiyordum."

Ne?

Gözlerimi telefondan çekip kafamı kaldırdım fakat kaldırmamla eski halime dönmem çok kısa sürmüştü. "Hayır Jisung, şu an halüsinasyon görüyorsun." Elimle yüzümü kapatıp kendi kendime mırıldandım. Sanırım Changbin'i Minho olarak görecek kadar delirmiştim.

-

selamlarrrrr ben geldim!! bu bolum ne yazsam diye cok dusundum ve en mantiklisinin bu olduguna karar verdim cunku artik bitirmem gerek diye dusunuyorum

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

selamlarrrrr ben geldim!! bu bolum ne yazsam diye cok dusundum ve en mantiklisinin bu olduguna karar verdim cunku artik bitirmem gerek diye dusunuyorum. size oyle gelmeyebilir belki ama ben cok uzatmis gibi hissediyorum. yazmaya devam ettikce fic daha da karmasiklasiyo... ben de bunu istemiyorum

DİGER BOLUM FİNAL olacak... umarim begenirsiniz. sizi seviyorum<3

together | minsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin