Kafasını yere eğerek karnına bakan Elizabeth, ağlamaklı sesi ile “Başardık... Sen gerçekten annenin çocuğunun...” Diye konuştu Genç kadın. Hayatında çekmediği kadar acı çekmişti ama Bebeği için asla pes etmedi. Ve şimdi onunla beraber hayatta kalmayı başarmıştı. Kafasını tekrar havaya kaldırıp Gözlem odasındaki Peter'a baktı. Yüzünde hiç olmadığı kadar geniş bir gülümseme ile kocasına bakan genç kadın çok mutluydu. Gözlem odasından koşarak fırlayan Peter, Elizabeth’e doğru son hız koşuyordu ki , oda da “Öldürmek için güzel bir ortam ha!?” Diye bir ses duyuldu. Daha kimse bir tepki veremeden kocaman bir patlama ile herkes bir yerlere savruldu.
Geçmişin sırları tek tek ortaya çıkarken , insanlık asıl felaketine bir adım daha yaklaştı.
Moloz yığınlarının arasında baygın yatan genç bir kadın, yavaşça gözlerini açarak “Ahh... N-neler oluyor?” Diye kendi kendine konuştu. Etraf harabe haline dönmüştü. En son hatırladığı şeyse kocaman bir patlamaydı. “Herkes hızlıca genç hanımı koruma altına alsın!” Diye bağırdı Philip yattığı yerden. Onun sesi ile kendilerine gelmişlerdi. Kimse ne olduğunu anlayamamıştı. Tek gördükleri bir kaç kişinin Elizabeth'e saldırdıkları.
“Ah bu kadar kolay mıydı cidden? Sizi ezikler biraz bile direnemez miydiniz? Bari işin zevki çıksaydı.” Dedi sinirli ve üzgün konuşan yabancı adam. Biri onu görse gerçekten de üzüldüğüne inanırdı. İki kişi tek başına, bütün konsorsiyum üyelerini ve onlarca askeri etkisiz hale getirmişti. Bu gerçekten de küçümsenemez bir olaydı.
Arkadaşı gibi yüzü maskeli diğer saldırgan “Zaman kaybetme tahammülümüz yok! Şaklabanlık yapmayı kes...Efendimiz bizi bekliyor!” Diye konuştu. Sesindeki ciddiyet ve tonlama dikkate alınmaya değerdi. Arkadaşından gelen emire “off iyi be...” Dedi ve elindeki gaz bombasını, gözlem odasına doğru attı. Kimse daha tepki veremeden zehirli gazın etkisiyle bayıldılar.
Yavaş adımlarla Elizabeth’e doğru yürüyen yüzü maskeli genç adam , ona doğru bakarak “Leydim, artık bizim tutsağımız... yok yok misafirimizsiniz. Tutsakta neymiş, çok ayıp.” Diye konuştu genç adam ve Elizabeth'i narince kucağına alarak oradan ayrıldı.
Bir kaç saat sonra gözlerini açan genç kadın, kendisinin bir at arabasında olduğunu fark etti. Hareket etmeye çalıştı lakin elleri ve ayakları sıkıca bağlanmıştı. "Ne yaptığınızı zannediyorsunuz! Aşağılık herifler! Bırakın beni!” Diye bağırmaya başladı genç kadın. Kafasını yan tarafa çevirince, kocasının yani peter'in kolları arkadan bağlı bir şekilde olduğunu gördü. "PETER! IYI MISIN PETER!... Ne olur kendine gel sevgilim...” Diye bağırdı genç kadın. Peter'den hiçbir tepki alamayınca, onun ölmüş olduğu korkusu yüreğinde filizlendi ve ağlamaya başladı.
Arabayı süren dengesiz genç adam kafasını çevirerek , Elizabeth’e baktı ve kendini tutamayarak “Peter mi? Hahahaha.” Dedi ve daha fazla kendini tutamayıp kahkahalara boğulmaya başladı genç adam. Yan tarafta, at arabasının içinde oturan arkadaşına bakıp “ Duydun mu Kane? Onun adi Peter’miş... hahaha.” Diyerek kahkahalar atmaya devam etti genç adam. "Bizi takip eden var mı Agustin?” Diye konuştu gözleri ve baygın numarası yapan Peter. Evet bu ikili Agustin ve Kane'di. Uray'a gelecekte en çok zarar veren ikili. O halde Peter'de...
“Sorun yok Patron. Pesimizden gelemeyecek kadar uzaklaştık.” Dedi Agustin. Sesi bu sefer ciddi çıkıyordu. Az önce şaklabanlık yapan Agustin gitmiş. Yerine ciddi bir Agustin gelmişti. Onun sözleri ile ellerini belinden çözen Peter, derin bir nefes alarak kollarını iki yana açarak gerdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SONRAKİ DÜNYA
Science Fiction"Tam yüz yirmi bir yıl oldu. Osie denen bu yer altı şehrinde nesillerdir yaşıyoruz ama bir gün ölümün gölgesinde yaşadığım bu yalan dünyadan kurtulacağım ve karanlıkta kaybolmuş gerçeklerin ışığını tüm dünyaya yayacağım." Keşke her şey bu sözler kad...