Biliyorsunuz av, iyi avcının ayağına gelir. Doğrudur şüphesiz ama avcı kim, av kim? İşte her şeyin kilit noktası bu. Bekleyip göreceğiz.
“Kaç... Öldür... İntikam... Agustin...” durmadan bu kelimeleri sayıklayan Uray, İblis formunun kontrolünü tekrar kaybetmişti ve sağlıklı düşüremiyordu. Ama Victor'un ölmediğini bilmesi ,sırtına bağlanan keder ve acı prangalarını azda olsa gevşetmişti. Bu acısı azda olsa dinmiş olsa da kendisini kuş kadar hafif hissetmesine neden olmuştu. Son iki ayda o kadar çok şey yasamıştı ki bu kötünün iyisi olan bir saniyelik sevinci, sanki bir bayram havasına girmesini sağlamıştı. Başkası olsa muhtemelen akıl sağlığını çoktan kaybetmişti.
Bu Düşüncelerden kendini kurtaran genç adam son hız ileriye doğru koşmaya devam etti. Şu an nereye gittiği hakkında en ufak bir fikri yoktu. İçinden bir ses durmadan geldiği yönün tam tersine yani ileriye gitmesini söylüyordu. Sırtındaki acı azalmaya başlıyordu ama Agustin’i öldürmemesinin kendisine böyle ağır patlayacağını da beklemiyordu. Plazma oku eğer bir kaç santim daha ilerlemiş olsaydı kalbine saplanıp ölmüş olacaktı. Ondan o kadar çok nefret ediyordu ki onu öldürmek için canını bile feda edebilir durumdaydı.
Victor kanlar içindeki halinden azda olsa sıyrılmaya başlamıştı. Elini Uray'ın yüzüne atıp “ Bul... Onu“ diye zar zor başladığı konuşmasına daha tamamlayamadan tekrar bayılmıştı. Gelen mırıltılar ile Victor'u dinlemeye çalışsa da genç adam hiçbir şey anlayamamıştı.
Tam bir saat oluyordu Necromancer (Nekromansır) tarikatının kalesinden kaçalı. “Çok... Yoruldum... Uyumak istiyorum...” Dedi genç adam, İblis formunun fiziksel ve zihinsel baskısına daha fazla dayanamadı ve tekrar normal insana dönüştü. Koşarken dönüşmesi yüzünden ikili yere düşüp ağaçlara çarparak ancak durabildi.
Bir kaç dakika sonra ormanın içinden çıkan üç kişi, ikilinin yanına gittiler ve nabızlarını kontrol ettiler. Liderleri olduğu belli olan Orta yaşlı adam Uray'a bakarak “Ah çocuk. Hala gücünü kontrol edemiyorsun. Neyse... onu alın ve götürün. Muhafızların tam görebileceği bir noktaya koyun... Bu ağrı kesicileri ve güçlendirme haplarından da içirin... İblise dönüştüğünde tam gücünde olması lazım.” Diye askerlerinden birine emir vererek.
“Emredersiniz efendim" dedi hemen cevap veren genç adam ve Uray ile ilgilenmeye başladı. “O gün seninle konuşmaya değeceğini biliyordum... Tek umut sensin... savaş yaklaşıyor ve hızlı olmalıyız. Lütfen bir hata yapma çünkü sonuçlarına tüm dünya katlanacak...” dedi Uray'a düşünceli bir şekilde zihninden kendisi ile konuşarak. Sesi aynı o gün Uray'ın zihnindeki sesti. Eğer Uyanık olsaydı kendisi de bundan emin olabilirdi.
Bir kaç saat uzaklıkta İnsanlığın evi olarak bilinen Sora kalesinin önünde büyük çaplı bir savaş mevcuttu. İnsanlar tam bir aydır İblisler tarafından kuşatma altındaydı. Bunun yüzünden hiç kimse şehri terk edemedi. Kimse Uray’ı aramaya gidemedi. Çoğu kişi onu tanımasa da ölmüş olduğundan eminlerdi. Hector ve Elias ise bu durumu hazmedemedi. Onlar Uray'ın ölmediğine hep inanmak istediler. Fakat her geçen saniye kalplerindeki umut ışığı solmaya yüz tutuyordu. Bunun için orduya yazılmışlardı ve daha 1 ayda Keşif birliğine seçilmişlerdi. Çok hızlı yükselmiş gözüküyor olabilirler ama bunu yapmalarındaki amaç Uray'ı bulabilmek.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SONRAKİ DÜNYA
Science-Fiction"Tam yüz yirmi bir yıl oldu. Osie denen bu yer altı şehrinde nesillerdir yaşıyoruz ama bir gün ölümün gölgesinde yaşadığım bu yalan dünyadan kurtulacağım ve karanlıkta kaybolmuş gerçeklerin ışığını tüm dünyaya yayacağım." Keşke her şey bu sözler kad...