Başımda bir ağırlık hissedince hafif doğruldum. Kafamı bir güvencinin gagaladığını görünce elimle kovmaya çalışınca yanımdan uzaklaştı. Kapıyın önüne geçince bahane bulmam gerektiğini düşündüm. Cebimi karıştırdığımda bir miktar para olduğunu görünce çok sevindim. Bakkala gidip ekmek aldım dersem inanma olasılığı yüksekti. Koşarak bakkala gittim. Bir tane ekmek alıp parasını ödedim. Sorun olmayacağını düşünerek yavaş adımlarla eve vardım. Son sıkıntılı bir nefes verip kapıyı çaldım. Merve abla uykulu gözlerle bana bakıyordu. Elimdeki ekmeği görünce geri çekildi ve kendi odasına gitti.
Ucuz kurtulmuştum. Ekmeği mutfağa bırakıp hızlıca odama çıktım. Üstümü değiştirip telefonu elime aldım. Bir insan bu kadar mı şanssız olur? Tam oyuna girecekken bilinmeyenden mesaj geldi.
Bilinmeyen: Güzelim, hayatın nasıl gidiyor? Sana bayadır yazmıyorum. Beni hiç mi merak etmiyorsun?
Vira: Vallahi sen yazmayana kadar her şey çok iyi gidiyordu. Ta ki şimdi sen yazdın. Varya seni gram merak etmiyorum. Niye seni merak ederek beynimi yorayım.
Bilinmeyen: Ben senin gününü mahvetsemde mutlu olacaksın. Karşına çıktığımda korkudan tir tir titreyeceksin.
Vira: Sen niye kafanda olmayan düşünceler kuruyorsun. Belki titremeyeceğim. Karşıma çıktığında ilk olarak öyle bir tüküreceğim ki ne olduğunu şaşıracaksın.
Bilinmeyen: Sen öyle sanmaya devam et güzelim. Neyse benim işlerim var. Sakın yazmayı bırakıyorum diye üzülme ben molada yine yazarım. Görüşmek üzere.
Vira: İşine gelince işim var. Şu anda göt korkaklığı yapıyorsun. Kim üzülecek ben mi? Şükürler olsun yazmayı bıraktın. Sakın yazma Allah korusun. Yok hiç görüşmemek üzere.
Karşıma çıktığında titreyecekmişim. O biraz nah olur göt bilinmeyen. Neyse gereksiz bir kişi için moralimi bozamam. Bilinmeyenin 'Beni hiç mi merak etmiyorsun' yazınca merak ettim. Düşündüğüm şeylere bak. Boşver Allah Allah tanımadığım kişiyi neden merak edeyim. Şeytanın "Tanımadığın için olabilir mi Vira?" "Aslında mantıklı söylüyorsun Şeyto." dedim. "Bazen beyninin olmadığından şüphe ediyorum. Hem Şeyto ne? Gerçekten Şeyto mu diyeceksin?" "Aslında ben de bazen şüphe ediyorum. Yanlışlıkla ağızımdan çıktı. Boşver çok umursamana gerek yok. Ben mutfağa inip kahvaltı edeceğim. Hadi ben kaçar." deyip Şeytanın bir şey demesine izin vermeden odadan çıktım.
Mutfağa indiğimde Merve abla sofrayı hazırlamış kolunun üstünde uyukluyordu. Hafifçe dürtekleyip uyanmasını sağladım. "Ne oldu küçük fare?"dedi. "Farkındaysan sofrada uyuyorsun. Kahvaltı edelim sonra uyursun."dedim. "Bu beni uyandırabileceğin anlamına gelmiyor." "Uyandıranda kabahat. Sen uyumana devam et. Ben kahvaltı edip dışarı çıkacağım." "İyi ben uyumaya devam ediyorum. Sonra sen ne yaparsan yap."dedi. Bir kaç dilim ekmek yedikten sonra dışarıya dolaşmaya çıktım. Yolda yürürken nereye gitsem diye düşünürken ayaklarım beni annem ve babamın mezarına götürmeye başladı.
İşte gelmiştim. Önümde yanyana olan annem ve babamın mezarı vardı. Zorlukla yutkunurken dizlerimin üstüne düştüm. Dayanılmazdı. Ben bunları yaşamak zorunda mıydım? Anne ve babanın ölmesi senin de yaşaman için sebep yok demektir. Başardığın bir şeyde ailenin görememesi veya her daim arkanda olamaması kadar acı bir şey yoktur. Anneme aldığım menekşeleri mezarına koydum. Babama ise aldığım papatyaları koydum. Belki ben onları göremiyordum fakat onların beni izlediğini düşünüyordum. Sanki Vira'nın hayatını nasıl mahvedebiliriz diye oturup düşünmüşler gibiydi.
Ben yaşamıyordum. Ruhum bedenimden ayrılmış sadece yaşıyordum. Kendimi şurada öldürsem kim ne yapabilirdi veya benim hakkımda ne hissederlerdi? Ben mutlu olacaktım. Benim bu dünyaya gelmem zaten saçma bir olay. Sonra üstüne anne ve babamın ölmesi ayrı saçmaydı. Üstümde sadece tişört olduğundan esen rüzgar bedenimi üşütmüştü. Sonsuza kadar burada kalmak istesemde, ailem ölmüş olsalarda burada kalmamı istemezlerdi.
Son kez dua okuyup "Görüşürüz anne, görüşürüz baba en kısa sürede birlikte olacağız." el sallayıp mezarlıktan çıktım. Ayaklarım istemsiz şekilde sokakta yürüyordu. Neler hissetmem gerekiyordu bilmiyorum ama ben hislerimi kaybedeli çok olmuştu. Kaldırıma oturup bir süre etrafımdaki insanları izledim. Pazardan gelen yaşlı teyzeler, kendi kendine koşuşturan çocuklar ve iş yerinden gelen insanlar vardı. Biraz ileride kaldırımda ağlayan küçük kızı görünce yerimden kalkıp oraya yürüdüm. "Neden ağlıyorsun? Sende arkadaşlarınla oynasana." dedim. "Ama onlar ben hızlı koşamıyorum diye dışlıyorlar." demesiyle içimde kötü bir his oluşmuştu. "Ben de senin yaşlarında arkadaşlarımla oynadığımda topu düzgün atamadığım için oyundan atarlardı." deyince kız gözyaşlarını silip bana sarıldı.
Karşılık verince "Sen iyi bir ablaya benziyorsun. Senin arkadaşların yok mu? " dedi. "Benim şu anlık bir tane arkadaşım var. Benide sen gibi dışladılar." dedim. Ellerini çenesine koyunca sıkıldığını anlamıştım. "Benim aklıma bir fikir geldi. İstersen birlikte sokakta koşabiliriz." dediğim anda küçük kız gülümsedi. "Gerçekten mi? Ben çok isterim." demesiyle elinden tutup kaldırımdan kaldırdım. Hazır olduğunu anlayınca koşmaya başladık.
Sevinçten kahkaha atıyordu. Küçük bir çocuğun böylesine basit bir şeyden mutlu olması çok garipti. İkimizde sokağın sonunda durduğumuzda nefes nefese kalmıştık. Aslında ben de mutlu olmuştum. "Hadi gel seni evine bırakayım çok yoruldun." dedim. "Ama ben yorulmadım ki. Hem ben seni çok sevdim. Lütfen beni bırakma." diyerek dudaklarını büzdü. "Şöyle yapalım ben seni arada görmeye geleyim. Belki başka oyunlar oynarız." dedim. "Tamam o zaman anlaştık." dedi. Yeniden elini tutup işaret parmağı ile gösterdiği eve gelmiştik. "Hadi bakalım sen evine git dinlen. Görüşürüz pembe elbiseli minik kız." dedim. O da "Görüşürüz siyah sonsuzluk işaretli kolyeli iyi abla." demesiyle şaşkınlıkla ona baktım. Kimse kolyeme bu kadar dikkat etmezdi. Ama o benim en çok kolyemi sevmişti, ben de onun elbisesini çok sevmiştim.
El sallayıp oradan uzaklaştım. Evin alt tarafındaki parka yaklaştığımda sadece rüzgardan sallanan ağaçların sesi vardı. Bu sessizlik tüylerimi diken diken yapmıştı. Arkamdan adım sesleri duydum. Hızlıca arkamı döndüğümde kimse yoktu. Umursamayıp yürümeye devam ettim. Yeniden ses duyunca göz ucuyla arkaya bakmaya çalıştım. Gölge vardı.
Bu benim gölgem değildi. Tam hızlıca koşacakken bileğimin tutulmasıyla yere takıldım. Attığım tekmeler işe yaramıyordu. Resmen filmlerde gördüğüm maskeli adamdı. Tam elindeki bezi ağızıma bastıracakken kafa attım. Kaçmaya çalışınca eli ile ayak bileğimi tuttu. Beni yanına doğru çekince 'İmdat! Yardım edin!' diye bağırsamda bilerek bugün dışarı çıkmayacağım diye ant içmişler gibi kimse yoktu. Eli ile bezi ağızıma bastırdı. Gözlerim kendi kendine kapandı. İşte şimdi ölüme daha çok yakındım..
![](https://img.wattpad.com/cover/255685455-288-k109457.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şeytan İle Bir Kızın Dostluğu
Fiksi UmumOnu görmeden, dokunamadan, hissedemeden sevmek çok garip değil mi? Seni hiç terketmeyeceğini biliyorsun. Ama içinde seni bırakacak diye duygu besliyorsun. Önemli olan görmek veya dokunmak değil, kalpten hissetmek ve sevmektir..