Bölüm 2

1.5K 242 64
                                    

İYİ OKUMALAR ARKADAŞLAR... YENİ BÖLÜMLER SİZLERİN YORUM VE BEĞENİLERİNİZE GÖRE GELİYOR... OTUZ BEŞ YORUMUN ALTINA BÖLÜM GELMEYECEKTİR... BOL KEYİFLER...


Uyanışı gece vaktine denk geldi. Jorah, o uyanmadan önce bir şekilde uyuyakaldığı yerden sıçradı. Sanki onu hissetmiş gibiydi. Yerinden fırlayarak ayağa kalktı ve ona doğru gitti. Kadın sanki acı çekiyormuş gibi kıvranıyordu. İnlemeleri kötü bir kâbusun içindeymiş gibiydi.

Ona doğru yaklaştıkça kadının çevresini saran karanlık aurayı görebiliyordu. Oldukça yoğun ve şaşırtıcı derece de güçlüydü. Bedeni kanın getirdiği değişimleri dış görünüşüne yansıtmaya başlamıştı.

Tırnakları altındaki yakaladığı çarşafları sert bir sesle yırtacak kadar uzamıştı. Ağzından akan kan dişlerinin uzadığını ve dilini ısırdığını gösteriyordu. Boynuzu yoktu ve teni kararmıyordu. Ancak daha başka neler olduğunu tahmin bile edemezdi.

Dikkatli bir şekilde kadına doğru eğildi ve yüzünü incelemeye başladı. Biri buz mavisi diğeri kırmızı renkteki bir çift göz açıldı ve ona doğru öfkeli bir şekilde atıldı.

Jorah, hazırlıksız yakalanmıştı. Geri doğru savrulup kadınla beraber yere düştü. Alışkanlık bir an için adamın karşılık vermesine neden oldu ama gücü kadının yanından geçti ve karşı duvarda bir delik açtı. O bir anlık süreçte karşısındakinin kim olduğunu unutmuştu. Bu kadına zarar veremezdi. Tıpkı onun kendisine zarar veremeyeceği gibi.

Kadın ellerini onun boğazına sardı. O pençe gibi tırnaklar istese anında boğazını parçalardı ancak bir şekilde tenine geçiremiyor gibiydi. "Kimsin sen?" diye bağırdı kadın. Sesi uzamış dişlerinden ötürü boğuk geliyordu.

Asıl soru bu değildi ona göre. Asıl soru kadının kim olduğuydu Jorah için. "Ben kim olduğumu biliyorum" dedi neşeli bir şekilde. "Peki, sen biliyor musun?"

Heterokromiya gözler şaşkınlıkla büyüdü. Gırtlağına sarılan elleri gevşedi ve kadın geri doğru çekildi. Jorah doğrulup oturur hale geçti. Kadın bir süre etrafına bakındı. O sakinleştikçe görünüşü de değişmeye başlamıştı. Tekrar insan bedenine dönüyordu.

Bir gözü mavi ve diğeri yeşildi. Kahverengi saçları minik boğuşmalarından dolayı dağılmıştı. Üzerinde basit bir tişört ve kot pantolon vardı. Oldukça şaşkın ve ne olduğunu anlamaya çalışıyormuş gibi görünüyordu.

"Ben kimim?" diye fısıldadı en sonunda erkeğe doğru bakarak.

Bak işte bunu beklemiyordu! Kadın kim olduğunu hatırlamıyor muydu? Bilmesi gereken tek şey kendisiydi ve onu bile bilmiyor muydu? Jorah, gözlerini kapadı ve burnundan bir nefes alıp verdi. Hayır, belki de böylesi daha iyiydi. Bu daha çok işine yarayabilirdi.

Başını yana eğdi ve hafifçe parmağını şıklattı. Metal bir tasma kadının boynunda belirdi anında. Özel yapım bir prangaydı bu. Uyuduğu sürece bunu yapmak için uğraşmıştı. Güçlerini engelleyecek ve onu sıradan insan halinde tutacak bir prangaydı bu.

"Sen benim özel hizmetçimsin" dedi Jorah sakince. "Geçen gün insanlarla girdiğimiz bir savaşta yaralandın ama bu kadar büyük bir hasar vereceğini düşünmemiştim"

Kadın tedirgin ve şüpheli bir şekilde boynuna dokundu. Bu histen hiç hoşlanmamıştı. Ancak bir şekilde karşısındaki son derece aşina olduğu biri gibiydi. İnsanlarla girdikleri bir kavga olmuştu demek. Bunu söyleme şekli bir tuhaftı. "İnsan değil miyiz?"

Erkeğin dudaklarından istemsiz bir kahkaha koptu. Böyle bir düşünce bile çok saçmaydı. Başını iki yana salladı. "Hayır, tabi ki değiliz." En azından artık o da değildi.

"Adım ne?" diye fısıldadı en sonunda. Sormak o kadar zor gelmişti ki zorlukla yutkundu. Kendisi hakkında hiçbir şey bilmemek o kadar saçma ve zordu ki sormaktan utanmıştı.

Bilge Kalkanı ona söylemişti. Erkek hafifçe dudaklarını kıvırdı. Zavallı kadın... Evet, ona karşı hisleri vardı. Gerçekten de enteresan bir şeydi bu. Zayıf bedeni hemen karşısındaydı ve tek ihtiyacı olan ona dokunmaktı. Sadece bunları ona hissettirme cüretini gösterdiği için bile başına gelenlerden bihaberdi.

"Efnan" dedi sakince.

Efnan, bu ona aitmiş gibi geliyordu. Aşina bir isimdi. Bütün bu anlattıklarına karşılık yanlış bir şeyler varmış gibi geliyordu tam olarak ne olduğundan emin değildi.

Elini tekrar boynuna götürdü. Üzerinde kabartmalar olan metal çok yabancı bir histi. Kesinlikle orada olmaması gereken bir şeydi. Yavaşça ayağa kalktı ve etrafına bakındı. Daha fazla soru sormak istemiyordu. Ortada sanki yanlış olan bir şeyler doğru olanlarla karışmış gibiydi.

Bu adama karşı bir aşinalığı vardı ama ona tam güvenemiyordu. Adını biliyor gibiydi. Sorduğunda hiç teklememişti. Başına neler geldiğini söylemişti. Başını eğip ellerine doğru baktı.

Hizmetçi olabilir miydi? Tırnakları diplerinden kısa kesilmişti ve aralarında kirler birikmişti. Ellerinde yaralar vardı. Hiç de öyle asil ya da hanımefendi bir kadının ellerine benzemiyordu.

Ellerini incelerken dikkatini başka bir şey çekti. Çok pis durumdaydı. Saçları kirden keçeleşmiş ve yapış yapış olmuştu. Üzerindeki kıyafetleri uzun bir süredir giyiyor olmalıydı. O kadar kirlenmişlerdi ki onları yıkamak bir işe yaramazdı. Direk yakmak gerekirdi.

"Ben ne kadar zamandır uyuyorum?" diye fısıldadı kendisine inanamıyormuş ve kendisinden tiksiniyormuş gibi duruyordu. Hiç şüphesiz ne kadar pis olduğunu fark etmişti.

Ne yazık ki sorduğu soru Jorah'ın cevap veremeyeceklerinden biriydi. Tahmini olarak söyleyebilirdi yalnızca. "İki buçuk üç ay" dedi en sonunda.

Ve o da burada hizmetçisinin başında mı beklemişti. Bu her şeyden daha çok şüpheli görünüyordu. Kim hizmetçisinin uyanmasını üç ay beklerdi ki? Kendisine başka bir hizmetçi bulup yoluna devam etmeliydi. Tek kaşını kaldırıp ona baktı. "Sende sadık bir efendi olarak benim uyanmamı mı bekledin?"

Uyanış şeklinden, direk üzerine atılmasından ve evini de inceledikten sonra fark ettiği şeylerden biri bu kadın kesinlikle uysal bir kadın değildi. Şüpheci ve kavgacı birine benziyordu. Zaten kim olsa şüphelenirdi. "Sana" dedi onu göstererek. "Bir şeyler yaptılar. Daha önce tanık olmadığım bir şey. Uyandığında ne gibi sonuçlar doğuracağını merak ettim"

Genç kadın yavaşça onun yanından geçti ve sanki çok normal bir şeymiş gibi banyoya doğru gitti. Yerinin neresi olduğunu sormaya gerek görmemişti. Aynanın karşısına gelip yüzüne baktı.

Karman çorman kahverengi bukleler, birbirinden farklı gözler. Üzerindekileri çıkarıp yere attı ve bedenini inceledi. Zayıftı gerçekten de. Boyu da bir altmış beşten büyük olamazdı.

Esmer tenliydi. Daha doğrusu güneş yanığı rengiydi teni. Belli ki efendisi ona güneşin altında çok iş veriyordu. Sahi ya efendinin adı neydi ki? Dahası bu adam söylediği kişi miydi? Onunla ilgili inanabileceği tek şey insan olmadığıydı. O güç topunun duvarda açtığı deliği fark etmişti.

Hiçbir şey bilmiyordu ve ne yapması gerektiğinden emin değildi. Bir de anlamlandıramadığı bir çekim vardı. Dibinde duran adama dokunmamak için büyük bir efor sarf etmesi gerekiyordu.

Bir kere daha aynaya baktı. Boynundaki tasma yanlış duruyordu. Sanki o olmaması gereken bir şey gibiydi. Ancak bir şeyleri öğrenmek için içerdeki adamın peşinden gitmesi gerekiyordu. Zaten şimdilik başka bir şansı da yoktu. Ancak bu işin uzun sürmeyeceğine dair bir his vardı içinde.

YEDİ ÖLÜMCÜL GÜNAH 7- AÇGÖZLÜLÜKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin