Bölüm 20

1.3K 242 78
                                    

İYİ OKUMALAR ARKADAŞLAR... YENİ BÖLÜMLER SİZLERİN YORUM VE BEĞENİLERİNİZE GÖRE GELİYOR... OTUZ BEŞ YORUMUN ALTINA BÖLÜM GELMEYECEKTİR... BOL KEYİFLER...


Gideon bu işe bulaşmayı hiç istememişti. En başından beri kendince uzak duruyordu. Arada bir kardeşiyle hücreleri ziyaret etmek ya da kadınla bir iki sohbet etmek o kadar da kötü bir durum değildi. Ancak işte bu işler ailede böyle yürüyordu. Hep aynı saçmalıklar. Aile, kardeş, anne, baba...

Hiçbir anlam ifade etmeyen bir saçmalık yüzünden bunları yapıyordu. Hissetmiyordu ama doğumundan bedenine ve ruhuna işlenmiş o sadakat duygusu ona her konuda engel oluyordu. Uzun zamandır bir ruhu olmamasına rağmen hala bununla mühürlüydü.

Hareket etmesini engelliyordu. İstediği şeyi yapamıyordu. Onu sürekli ve sürekli engelleyip duruyorlardı. Bundan çok sıkılmıştı. Kabul etmesine gerek yoktu hâlbuki. Onunla karşı karşıya gelmek istemiyordu.

Buna rağmen yine de kabul etmişti. Artık hiçbir bağları kalmamış olmasına rağmen üstelik ya da daha doğrusu bütün ömürleri bağlı olmasına rağmen mi demeliydi.

Etrafına bakındı. Karabasan'ın krallığı... Her zaman karanlıktı. Burası görmek istediklerinize göre şekillenen bir dünyaydı. Elbette ki Gideon'un karşısında tamamen biçimsiz kalırdı. Hiçbir arzusu ya da isteği olmayan, hiçbir şeyden heyecan duymayan basit bir adamdı sonuçta.

Tuhaf bir şekilde o karabasan olmasına rağmen güzel rüyaları da kontrol edebiliyordu. Herhangi birini uyurken delirtebilecek olağanüstü bir yetenek aynı zamanda ona hayatı boyunca görebileceği en harika şeyleri de yaşatabilirdi.

Ona kimse zarar veremezdi. O istemediği sürece kimse onu bulamazdı. Kendi kardeşi hariç. Büyük kız kardeşi hezeyan dışında. Ne kadar da tipik bir durumdu böyle. Hezeyan ve karabasan... Hiç kimseyle bağları olmayan iki kardeş. Yalnızca ve yalnızca kendilerine bağlılar. Ne anne ne de babaları var.

"Daha ne kadar saklanacaksın benden?" diye sordu en sonunda Gideon. Bu saklambaç oyunundan çok sıkılmıştı.

"Üzüldün mü?" dedi karanlığı kaplayan bir ses. "Bunca zaman boyunca sen saklandın oysa. Şimdi benim kaçınıyor olmam seni üzdü mü?"

Bu oyunları seviyordu. Hep sevmişti bir şekilde. Belki de bu yüzden böyle lanetliydi. Yanlış kişilerle oynadığı için. "Ben üzülmem" dedi en sonunda yarım ağız bir gülümsemeyle. "Mutlu da olmam"

"Hiçbir şey hissetmemene rağmen benim krallığımı bulabiliyorsun" dedi Karabasan. "İlginç değil mi? Hayal kurmayan biri nasıl olurda krallığımı bulabilir? Bu çok ilginç değil mi sence de?"

Değildi. Nerede olurlarsa olsunlar ne yapıyor olurlarsa olsunlar onlar birbirlerini bulabilirdi. Zaten asla gerçek anlamda ayrı olmuyorlardı ki. Sadece Gideon onu görmek istememişti. "Herhalde benimle saklambaç oynayarak beni burada oylamayı planlıyorsun?" dedi. "Ne de olsa bana karşı hiçbir gücün yok"

Gerçi birbirlerine karşı hiç güçleri yoktu. Bu saçmalığı sonsuza kadar sürdürebilirdi arzu ederse. Gideon, sabırlı biri değildi. Bir zamanlar belki kıskanç olabilirdi. Âşık? Hatırlamıyordu bile nasıl bir duygu olduğunu. Zaten aşk ve kıskançlığın ne alakası vardı ki? Birbirine paralel bile geçmeyen iki duygu...

"Gideon" dedi en sonunda Karabasan. "Bir kez olsun ölmeyi dener miydin?"

Ölmek mi? Ölmekle ilgili bir sorunu yoktu ki? Ölümden beter şeyler vardı. Hapsedilmek gibi. Yüzyıllarını her şeyi görüp, her şeyi duyarak geçirmek vardı. Hiçbir şey yapamadan öylece acı çekmek. Bunun yanında ölmenin nasıl bir anlamı olabilirdi ki?

YEDİ ÖLÜMCÜL GÜNAH 7- AÇGÖZLÜLÜKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin