🎼 Lola Marsh - She's a Rainbow
🎼 Beth Crowley - I Scare Myself[2014 Nisan'ı, geçmiş]
Nisanın ten ısıtan sıcaklığı ikindi güneşiyle odasına girip yattığı yatakta iyice mayışmasını sağlarken Taehyung, yalnızca birkaç saniye önce hemen yamacından kalkıp odanın içerisinde gezinmeye başlayan Jeongguk'un bedenini dalgın bakışlarla inceliyor, genç çocuğun göğsüne bir sıkıntının yayıldığını belirten büzülü dudaklarıyla farkında olmadan kendi de aynı mimikleri sergiliyordu.
Annesinin birkaç günlüğüne Daegu'ya gitmesini fırsat bilerek Jeongguk'u kedisiyle birlikte evinde kalmaya davet etmek, artık onsuz yaptığı hiçbir şeyden keyif almadığı düşünülünce verdiği en iyi karardı ki birbirlerinin evinde kaldıkları zamanların iyice artması da bu ziyaretlerin gittikçe uzamasına, aralarındaki bağın bir düğüm oluşana kadar sıkılaşmasına sebep oluyor; minik kucaklaşmalar, tatlı flörtler, birlikte söylenen şarkılar ve keyifle yenen yemekler her ikisinde de içinde oldukları anda sonsuza kadar kalma isteği uyandırıyordu.
Eğer Jeongguk tişörtünü çekiştirerek yataktan kalkıp birkaç hafta önce odasına getirdiği piyanonun başına geçmeseydi Taehyung huzurla dinlenmeye devam etmeyi düşünüyordu zira Jeongguk ile paylaşılan bir sessizlik dahi bir başkasının sunacağı tüm konuşmalardan daha değerli geliyor, genç çocuk hayatına girdiğinden beri istemsizce üzerine sinen sükûneti iyice benimsemesine anlam veremeden yalnızca öznesinden dolayı kabullenmekle yetiniyordu.
Jeongguk'un ince parmaklarını piyanonun tuşları üzerinde bastırmadan gezdirmesine odaklanmışken bir mırıltıyı andıran sesiyle "Gel, izleyelim işte." diye mırıldandı. Hafta sonu olduğu için sabahtan beri kahvaltı yapmak ve öylece, telaştan uzak bir rahatlıkla yatakta pineklemekten öteye gidememişlerdi bu yüzden Taehyung film izleme teklifinde bulunmuş, ismini dile getirdiği filmin Alman yapımı olduğunu öğrenen genç çocuğun hiç düşünmeden reddetmesine karşı ise mızmızlanmadan edememişti. Jeongguk'un Almanca'yı yalnızca kendi dilinden dökülürken sevdiğini geç de olsa anladığından dublajlı izlemeyi dahi teklif etmişti hatta lakin genç çocuktan onay almak bazı konularda sahiden zor oluyordu.
"Taehyung, beynimi tırmalıyor sesleri. Özür dilerim sahiden." Jeongguk'un hiç de üzgün olmamasına rağmen inandırıcı tutmaya çalıştığı kısık sesiyle dile getirdiği özrü ve parmakları piyanonun birkaç gün daha çalmazsa tozlanacak tuşlarında gezerken dalgalı siyah saçları ardından attığı bakış dudaklarına bir gülümseme yayılmasına sebep olurken onunla daha fazla uğraşmak istese de ani bir kararla vazgeçip "Biraz camı açabilir misin?" ricasında bulundu. Hava tam olarak ısınmamış olsa da dakikalar boyunca Jeongguk'la dip dibe oturduğundan olsa gerek teni ateş gibi yanıyor ve yanaklarına tatlı bir kırmızılığın yayılmasına sebep oluyordu.
Tül perdeyi aralayıp pencereyi açan Jeongguk, sanki her geldiğinde yeni bir şeyler ekleniyormuş gibi merakla odasında adımlamaya ve masası üzerindeki eşyaları kurcalamaya devam ederken Taehyung rahatsız bir pozisyonda uzandığı yataktan doğrulmadan "Bulantı'yı bitirdin mi?" diye sordu. Genelde ortak okumak için seçtikleri kitaplara birlikte başlıyor, bazen sesli bir şekilde sırayla okuyarak işi daha eğlenceli hâle getiriyorlardı fakat birkaç gün öncesine kadar devam eden sınavları yüzünden bu sefer uzakta okumak zorunda kalmışlardı. "Az kalmıştı, evde unutmasaydım dün bitirirdim çoktan."
Eline aldığı siyah kapaklı kutuyu açan Jeongguk, Taehyung'un her zaman taktığı kahverengi deri kayışlı saati görmesiyle ilgisini tamamen oraya verirken göz ucuyla da "Sen?" eklemesinde bulunmuştu. Taehyung onun parmak uçlarını hafifçe derinin üzerinde gezdirmesini yutkunarak izlerken bakışlarının komodini üzerindeki beyaz ciltli deftere kaymasıyla ona eğilerek kaldığı yeri kontrol etmiş, yerinde tekrar doğrulduğu sırada "27 sayfa, bitiririm birazdan ben de." demişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölülerin Ruhları || Taekook
FanfictionBaşını göğsüme yasla. Sana eskiden sahip olabileceğimiz hayatın öykülerini anlatacağım. [ The picture on the cover belongs to @lemsyeming. ]