Tarık, yüzünde hissettiği küçücük el ile kendine gelmiş ve gülümseyerek Damla’ya bakmaya başlamıştı.
“Ooo küçük hanım, lütfen sevgilime yanaşmayalım. Yeğen falan dinlemem kapı önüne koyarım seni.”
“O kadar tatlıydı ki okşaması, inanamadım. Yavaşça yanağımı sevdi. Bunu bilinçli mi yaptı dersin?”
“Bilemiyorum ki. Belki babasını özledi ve seni babası sandı. Olabilir. Babası Afganistan’a gideli bir ay oldu. Bu kadar küçükken ayırt edebiliyorlar mı bilemiyorum “
Tarık, az önce hissettiklerini adlandıramamıştı. O ufacık el çok hoş duygular yaratmıştı. Küçücük eli avucuna alıp öpücük kondurmuştu. Teyzesini de son kez öptükten sonra merdivenlere döndü.
“Sabah alırım seni”
“Tamam. Görüşürüz.”
Başak, eve girdiğinde çok mutluydu. Hemen yanına alacağı kıyafetlerini hazırlamaya başladı. Bir kot bir keten pantolon birkaç tişört ve bandana attı valize. İç çamaşırlarını da koyduktan sonra aklına gelen güneş koruyucusunu da koymuş, diş fırçasıydı macundu derken valiz hazırlanmıştı.
Sevda'lara indiğinde her şey tamamdı. Tüm apartman sakinleri toplanmış, üç günlük program hazırlanmıştı. Herkesin elinde dairesinin yedek anahtarı da vardı artık. Gerçi herkese, mama ve bebek bezi dağıtılmıştı yeniden. Fotokopi ile çoğalttığı yapılacaklar listesi de herkesin elinde vardı. Tüm hazırlıklar tamamlanmıştı. İçi rahattı artık.
Sabah, altıda kapıya gelmişti Tarık. O saatte zaten ayakta olan Aysev, Damla'yı almış, sonra camdan el sallayıp uğurlamıştı, ikiliyi.
Başak, yolcu koltuğuna oturduğunda emniyet kemerini takmış, arkasına yaslanmıştı. Durgunluğu dikkat çekiciydi.
“Uyanamadığından mı o surat?”
“Uyandım.”
“O zaman beni sabah sabah gördüğün için?”
“Offf gelme üstüme.”
“Ooo hemen başladın sabah terslemelerine. İyi tamam sen kendine gelene kadar sesimi çıkartmadan kullanırım arabayı.”
“Tarık, sorunun sen olmadığını biliyorsun. Üç gün Damla başkalarının yanında kalacak. Ben yabancıların yanında kalmanın ne olduğunu iyi biliyorum. Her ne kadar hepsi dünya tatlısı olsa da, ne annesinin ne de babasının yerini tutamaz hiç biri. Ben de teyzeyim sonuçta. Ama en büyük artım aynı annesi gibiyim. Hiç olmazsa akşamları beni görüyordu. Ya şimdi kendisini terk edilmiş hissederse? Ya travma yaşamaya başlarsa? Döndüğümde sorunlar oluşmuş bir bebek bulursam? Ne yaparım, Burçak'a nasıl açıklarım?”
“Bak, bu konuda kendini üzeceksen hemen dönelim. Çekimleri kardeşin gelince yaparız. Bu kadar acil değil ki. Neden daha önce söylemedin bunları?”
“Hayır, dönmeyelim. Çünkü bu iş benim işim değil tüm ofisin işi. Buradan gelecek olan para sadece bana ait değil. Ben, fedakârlık etsem de başkalarından aynı şeyi bekleyemem.”
“Başak, bu işi zaten yapacaksınız. Eğer para sorun olacaksa, ben ödemeyi erken yaparım. Çekimleri sonra hallederiz. “
“Ergun Bey kabul etmez. Ayrıca her şey hazır ve ben sanırım çok kuruntu ettim. Onlar benden çok daha iyi bakarlar. Ayrıca emanet bir bebek olduğu için daha fazla özen gösterirler. Hadi devam edelim.”
“Tamam canım. Fakat istediğin an söyle dönelim.”
“Sağ ol.” dedikten sonra eğilip yanağından öptü Tarık'ı.
İlk defa hareket Başak'dan geliyordu. Tarık, buna çok sevindi. Az önce geri dönelim dese de, tek istediği beraber Antep'e gitmek ve bu üç günü mümkün olduğunca beraber geçirmekti.Hava alanına gidene kadar müzik dinlediler. Kısa muhabbetlerle yolculuğu tamamladılar. Antep'e indiklerinde araba kiralamayı daha uygun buldular. Yerleşecekleri otele geldiklerinde, Tarık, iki oda için yapılmış rezervasyonu tek odaya çevirmek istemiş ama Başak'ın istemeyeceğini düşünüp vazgeçmişti. Yan yana odalarına çıktıklarında öğle yemeği için bir saat sonra buluşmak üzere ayrıldılar.
Beraber yenen yemek ve karşılıklı içilen kahveler esnasında muhabbet etmiş, bu sefer de Başak, Tarık hakkında bilgi almıştı. Üç ablası ve beş yeğeni vardı. Anne babası ve ablaları Aydın'da yaşıyordu. Işıklandırmasını yaptıkları stadyum İzmir'deydi. İzmir'e gitmişken ailesine de uğramak istediğinden bahsediyordu. İki hafta sonra da oraya gideceklerdi.
Başak, kalabalık aileleri severdi. Belki de kendisi asla böyle bir ortamda olmadığı için, böyle hissediyordu. Ailesinin anlatırken sesindeki sevgi, onlara bağlılığını gösteriyordu. En küçük ablası ile arasında yedi en büyüğü ile on üç yaş vardı. Bu nedenle hep onlar tarafından şımartılmıştı. Hala, kendi çocuklarından ayırmadan şımartmaya devam ediyorlardı. Bunları anlatırken gülümsüyordu.
Öğleden sonra, çekimlerin yapılacağı hastaneye gittiklerinde, teknik ekibin de gelmiş olduğunu hatta birçok hazırlığın tamamlandığını gördüler. Yönetecek kişi ile son detayları konuştular. Çekimler başladığında Başak da kameranın arkasındaydı. Çekimleri izliyor gerekirse müdahale edip, aklındakine en yakın sahnelere ulaşmak istiyordu.
Tarık, biraz uzaktan ekibi izliyor, en çok da Başak'ı takip ediyordu. Her hareketi doğal, her hareketi çekici geliyordu. Arada kahve ya da soğuk bir şeyler getiriyor, biraz dinlenmesini sağlıyordu. Başak, bu molalarda evi arıyor, Damla hakkında bilgi alıyordu.
Akşam saat dokuz olduğunda o günlük çekimi bitirdiler. Yarın sabah erkenden buluşmak için sözleştiler. Teknik ekip, malzemeleri toparlarken, yönetmen ve Başak da çekimleri son kez izlemişlerdi. Ertesi gün bitecek gibi gözüküyordu. Tarık, tahminlerinden daha çabuk çekimlerin bitecek olmasından pek memnun kalmamıştı. Yarın biterse hemen dönmek isteyecekti, Başak. O'nu bir gün daha kalmaya ikna etmesi çok zor gözüküyordu. Elini çabuk tutması gerekiyordu. Tam akşam yemeği için çıkalım artık demek üzereyken, Başak, yönetmeni akşam yemeği için kendilerine katılmaya ikna etmişti. Tarık, gözlerini devirerek bakmış, Başak da gülümseyerek yanıt vermişti.
“Ne o kaçak mı dövüşüyorsun?” diye fısıldamıştı kulağına.
“Neden kaçayım, sadece teşekkür yemeği olsun istedim. Bak işi hızlı bitiriyor. Yarın akşam dönebiliriz.”
“Yaa ne iyi”
“Ne oldu? Memnun olmadın mı? İşinin başına dönebileceksin, hemen.”
“Başak, benimle dalga geçme canım. Bu geceyi seninle baş başa geçirmek istediğimi çok iyi biliyorsun. Ayrıca, kurtulduğunu da sanma. Bu gece, yemekle sınırlı değil.”
“Bakalım. Gece uzun olacak diyorsun. Belki ben istemiyorum?”
“İstemeni sağlayamazsam konuş. Hadi şu başımıza sardığın adamın karnını doyuralım ve sepetleyelim.”
“Tamam canım. “
Aslında Başak, istek kısmında gerçekten tedirgindi. Öpüşleri başını döndürmüş, tüm vücudu istekle dolmuştu ama ya daha ileri gitmek istediğinde yine daha önce yaşadıklarını, yaşarsa? Ya yine buz keserse?
Yönetmen ve Tarık, ayrı arabalarla otele giderken, Başak da bu düşünceleri ile boğuşuyordu. Arabayı kullanan Tarık ise, Başak'ın aklından geçenlerden habersiz, yönetmeni en kısa sürede nasıl başlarından savacağını hesap ediyordu. Otele geldiklerinde saat on olmuş, lokanta kısmında kimse kalmamıştı. Garsonlar sadece bu üç kişiye hizmet ediyordu. Tarık, yemek uzamasın diye, alkol almak bile istememişti. Yönetmen de istemeyince, yemek kısa sürede bitmiş, vedalaşılmıştı.
“Adamı kovsaydın. Hatta yemeği boğazından tıksaydın. Neden sabrettin ki?”
“Bak Başak, şu an seni burada öpmeye başlarım, tüm otele rezil oluruz.”
“Heyy bu ne böyle? Yani tek amacının beni yatağa atmak olduğunu bu kadar belli etmen gerekmiyor. Kendimi hediye paketinde sunuyormuşum gibi hissediyorum. Hiç romantik değilsin. İyi geceler, Tarık. Sabaha görüşürüz”
“Ne demek sabah görüşürüz. Beni burada bırakıp nereye gidiyorsun?”
“Odama gidiyorum. Tek başıma. Uyumaya. Anlaşıldı mı?”
“Anladım ama işime gelmedi. Benimle dalga geçmeye başladığını düşünüyorum. "
“Yoo son derece ciddiyim. Acele ettiğimizi düşünüyordum. Bu akşam emin oldum. İyi geceler Tarık.”Asansöre bindiğinde, Tarık da hemen peşinden içeri girdi. Başak, Tarık'tan tarafa bakmadan, kat ışıklarını izliyor, kendisini seyrettiğini bildiği halde, kafasını hiç çevirmiyor, onunla ilgilenmiyordu. En sonunda Tarık, dayanamayıp, önünde durdu. Çenesinden tutup yüzünü kendisine doğru çevirdi.
“Seni çok istediğimi ve sabırsızlandığım biliyorsun. Bunu hiç gizlemedim. Şimdi de en çok istediğim şey seninle birlikte olmak. Ama ben, beni isteyen birisini isterim kollarımda. Zorla bir şeyler yapacak değilim. O yüzden, bu tavrını bir kenara bırak. İstemediğini söyledin. Kabul. Surat asma bana.”
“Tamam. Anlaştığımıza sevindim.”
Asansör katlarında durmuş, Başak önden inip odasına doğru yürümeye başlamıştı. Tarık da arkasından derin bir nefes alıp inmiş ve onu takip etmişti. Başak, odasının önüne geldiğinde, “Sabaha görüşürüz” dedi. Tarık, kapıdan girmeden kolundan tuttu.
“İyi geceler öpücüğü de yok mu?”
“Olmasın bence.”
“Lütfen, bir öpücük alayım ve bu lanet geceyi noktalayayım. “
Başak, tek öpücükle yetineceğinden emin olamadığı için, öpüşmek istemiyordu. Tarık, öyle mahzun bir bakışla karşısında durunca dayanamamış, ufak bir öpücük bırakmıştı dudaklarına. Geri çekilirken, kollarını beline dolayan Tarık buna izin vermemiş ve yeniden öpmeye başlamıştı. Nefes almak için durduklarında, yavaşça sıyrıldı kollarından.
“İyi geceler.” dedi.
Tarık, kendi odasına doğru yürürken, bu gecenin nasıl bu hale geldiğini anlamaya çalışıyordu. Fazla dürüst ve hızlı davrandığına karar verdi. Aksi mümkün değildi ki. Zaten ilk tanıştıkları andan itibaren aralarındaki çekim elle tutulacak gibiydi. Bunu en başından itibaren itiraf etmiş, asla ters bir tepki almamıştı. Bu akşam neler hayal etmişti.
Duş yapmış yatağına uzanmış düşünürken, bu gecenin böyle bitemeyeceğine karar verdi. Sanki kavga etmişler ve küs ayrılmışlar gibi hissediyordu kendisini. Oda servisini arayarak, iki fincan sıcak çikolata istemiş, beklerken yeniden giyinmişti. Sıcak çikolatalar geldiğinde, fincanlarla, yan odanın kapısını çalmış, içeriden ayak sesini duyana kadar heyecanla beklemişti.
“Kim o?”
“Benim, Başak. Özür ziyaretine geldim.”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dostlar Apartmanı
RomanceYine eski bir hikaye Üstelik eskiden apartmanlarda olan dostluklara da selam çakıyor. Güzel günleri anımsayanlara, hiç yaşamadığı için bilmeyen gençliğe ve bir gün yine insanların eskisi kadar dost canlısı olacağı günlerin geleceğine inananlara gel...