Başak, yaşadıklarını düşünerek uykuya daldı. Sabah saat yedide ağlayan saati ile uyandığında, Damla’nın ateşine hiç bakmadığını anımsadı. Gerçi durumu kötü olsa gece ağlardı. Yine de bunu akıl edememiş olmak, baygın uyumuş olmak üzüyordu kendisini. Burçak kadar sorumluluk sahibi olamıyor, hata yapmaktan korkuyordu. Mamasını hazırlarken, dün geceyi ve Tarık’ı düşündü. Öpüşmeleri aklına gelince, ürperdi. Çok hızlı gittiğini düşünmek moralini bozsa da öpüşmelerinden aldığı zevk o hızın yetersiz bile olduğunu söylüyordu.
Damla’nın düşen ateşi moralini düzeltmiş, kahvaltısını yaptırdıktan sonra, biraz beraber televizyon karşısında oturmuş, mis kokusunu içine çekip, evine misafir olduğundan beri hayatının nasıl değiştiğini düşünüp, gülümsemişti. Eğer, Damla yanında olmasaydı, Cumartesi günü tırmanış ekibi ile eğitimde olacaktı. Bugün de henüz dönmemiş olacağı için, bu saatleri kampta çadırda, geri dönüş hazırlığı yaparak geçirecekti. Böylece dün akşamki yemek daveti olmayacak, o öpücüklerden mahrum kalacaktı.
Acaba, hafta sonu işim var dese ilişkileri nereye giderdi? Boş kalmamak için başka birisi ile vakit geçirmek ister miydi?
Yemek boyunca konuşmuşlar, birbirlerini tanımaya çabalamışlardı. Yine de çapkın biri olup olmadığını bilmiyordu. Yanında olduğu sürece cep telefonu hiç çalmamış, hiç mesaj gelmemişti. Acaba özellikle telefonunu kapatmış olabilir miydi? Paranoyaklaştığına karar verip, saçma sapan düşünceleri attı kafasından. Kıskanç değildi ki Başak. Neden böyle şeyler düşünüyordu? Ne önemi vardı hayatında olan başka kadınların? Kendisine “sevgilim” dememiş miydi? Sevgi sözcüklerini çok kolay harcayan birisi miydi? Zamanla öğreneceği bir konu için çok fazla kafa yormak istemedi. Tek bildiği, Tarık’tan çok hoşlanıyordu!
Öğlene doğru telefonu çaldı. Heyecanla ekrana baktığında arayanın Şebnem olduğunu gördü. Tarık olmadığı için hayal kırıklığı duysa da, Şebnem’i çok özlemiş olduğu için, yüzünde tebessümle açtı telefonu.
“İzin bitti mi tatil kuşu?”“Bittiiii, uffff Pazartesi iş başı yapıyorum… Seninle bugün görüşmek istiyorum. Çok özledim. Pazartesiyi bekleyemem. Hem bir sürü de havadis var anlatacağım.”
“Ben de çok özledim. Her zamanki yere gel. Yarım saate kadar oradayım. Bende de çok havadis var.” dedi, Başak.
Damla’nın eşyalarının arasında olan kanguruyu boynuna geçirip doğru şekilde bağlayana kadar üç kere uğraşmış, sonunda başarmıştı. Takside kafenin önünde indiklerinde, cam kenarında oturan Şebnem, kendilerini görmüş ve kapıya çıkmıştı.
“Burçak?”
“Değil canım, ben Başak.”
“Dalga mı geçiyorsun? Ne oldu sana? Damla sende ne arıyor?”
“Havadis çok demiştim. Hadi şu arabayı sen al içeriye, ben de çantaları taşıyayım.”
Yanına neler gerekeceğini bilemediğinden iki koca çanta doldurmuştu. Şimdi içeriye taşırken bile zorlanıyordu. Şaşkın bakışlar ile kendisini takip eden Şebnem, sorularına devam ediyordu.
“Burçak nerede? Onu da mı kaçırdılar yoksa? Çabuk anlat kötü bir şey yok değil mi?”
“Kızım sakin ol. Burçak’ı kaçırmadılar ama o deli kocasını bulmak için Afganistan’a gitti. Bu sabah e-posta gelmiş Burak Beyden. İyiymiş. İz bulmuşlar da emin olamıyorlarmış. Okuduğumdan beri biraz keyiflendim. Dua edip duruyorum sağ salim dönsünler diye. “
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dostlar Apartmanı
RomanceYine eski bir hikaye Üstelik eskiden apartmanlarda olan dostluklara da selam çakıyor. Güzel günleri anımsayanlara, hiç yaşamadığı için bilmeyen gençliğe ve bir gün yine insanların eskisi kadar dost canlısı olacağı günlerin geleceğine inananlara gel...