7🍷

12.5K 1.1K 879
                                    


Çadırdan çıkalı ve kahvaltımızı yapalı yaklaşık 2-3 saat oluyordu ve ben bu süre boyunca Hyunjin'i tekrar görmemiştim.

"Durgun görünüyorsun bir şey mi oldu?"

Seungmin'in sorusuyla düşüncelerimden sıyrıldım.

"Yok hayır sadece hala uyanamadım."

Seungmin'in inanmış yüz ifadesini gördüğümde rahatlamış hissettim.

Hyunjin bunu kimseye söylememem gerektiğini açık bir dille ifade etmişti. Gerçi söylemeye kalksam bile herkesten deli  muamelesi yerdim.

En iyisi böyle bir işe hiç kalkışmamaktı.

Öte yandan Hyunjin'e sormak istediğim bir sürü soru vardı ve bunun listesini yapmaya bile karar vermiştim.

Tabi bunun için ilk önce sorularıma cevap verecek kişi olan Hyunjin'i bulmam gerekiyordu.

Şimdi onu aramak yerine akşam çadırda sormaya karar vermiştim.

"Hyunjin'le nasıl gidiyor Felix?"

Jisung'un sorduğu soruyla bu sefer Jisung'a döndüm.

"Ne nasıl gidiyor?"

"Yani arkadaşlığınız nasıl gidiyor? Hala konuşmuyor mu?"

Olağanüstü bir şekilde gidiyor.

"İyi gidiyor. Ara sıra konuşuyor. Gerekli olduğunda falan. Onun dışında pek konuşmuyoruz."

Jisung anladım dercesine başını aşağı yukarı salladı.

"Nasıl biri?"

Bu sefer Seungmin'in sorduğu soruyla gözümü kaçırdım.

"K-kim?"

Seungmin gözlerini devirip omuzumu dürtükledi.

"Senin kafan nerde aptal. Kim olabilir? Kimden bahsetiyoruz biz şu an?"

"Ahahahah şaka yapmıştım tabiiki Hyunjin'den bahsetiyorsun."

Sözlerimden sonra Seungmin'in sahte alkışlarına maruz kalmıştım.

"Yaniii değişik biri. Pek konuşkan değil. Ama kötü birine benzemiyor. Sıradan insan işte ya."

Kan içen ve gözleri renk değiştiren bir insan....

"Senin adına sevindim. Bak gördün mü? Ben sana söylemiştim kötü biri olmadığını."

Kesinlikle değildi...

"Evet değil."

~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~

Akşam yemeğini yedikten sonra direk çadıra ilerledim. Hyunjin'e soracağım bir sürü soru vardı ve bir an önce sormak istiyordum. Çünkü çok merak ediyordum.

Çadırdan içeri girdiğimde çadırın boş olmasını beklerken içerde çadırın kenarına dayanmış bir beden gördüğümde irkilmiştim. Ama onun Hyunjin olduğunu gördüğümde rahatlayarak içeri girip çadırın girişini kapattım.

Tam konuşmaya başlayacakken Hyunjin gözlerini açarak bana bakmıştı. Kıpkırmızı parlak gözleri karanlıkta parlarken oldukça korkutucu görünüyordu.

"Böyle sessizce gelirsen üstüne atlarım."

Kaşlarım benden habersiz çatılmıştı bile.

"N-ne? Neden?"

"Çünkü gecenin tam bu saatlerinde susuzluğum artmış oluyor ve kokun beni savunmasız kılıyor. Kokunu 1 kilometre öteden bile alabiliyorum."

"Iııı yani b-bu konuda ne yapmam gerekiyor?"

Peki bir şey anlamamıştım dediklerinden. Sadece oldukça garipti, diğer her şey gibi.

"Sadece sessizce gelme. Kokundan önce yüzünü görürsem kendime engel olabilirim."

"Böyle söyleyerek beni korkutuyorsun."

"Biliyorum ve bunun için üzgünüm. Ama seni uyarırsam ikimiz için daha iyi olur. Ve Felix....-"

Yaslandığı yerde doğrulup bana doğru yaklaştı. O kadar yakındı ki yüzlerimiz arasında 5 cm bile yoktu.

"....- Sana benden uzak durmanı söyledim. Seni uyardım, defalarca... Ama dinlemedin beni ve öğrendin. Bu yüzden...-"

Ben nefesimi tutmuş bir şekilde onu dinlerken o ise cümlesine yine ara verip kırmızı gözlerini gözlerime sabitlemişti.

"...- İşte bu yüzden kendini geri çekme. Sana yaklaşabilmişken, sana uluşabilmişken izin ver hep yanında kalayım. Sana zarar vermem, veremem... lütfen...."

Ya ben aptaldım ya da Hyunjin gerçekten çok gizemli konuşuyordu. Çünkü bir türlü anlayamıyordum ne demek istediğini.

"Hyunjin, ben anlamakta zorluk çekiyorum. Yani biraz daha açık konuşur musun?"

Hyunjin gözlerini kapatıp bekledi bir süre.

Açtığında ise geriye gidip toparlanarak ayağı kalktı.

"Önemli bir şey değildi. Boşver."

"B-bekle!"

Sinirle ellerimi saçımdan geçirdim. Hala hiç bir şey anlamamıştım. Sürekli gizemli gizemli konuşup duruyordu. En sonunda kafayı yiyecektim.

Sinirle yerime yatıp oflayarak örtüyü üstüme örttüm.

———————————————

Yüzümde hissettiğim bakışlarla gözlerimi açmak zorunda kalmıştım.

Gözlerimi açar açmaz sarı gözlerle karşı karşıya kadığımda Hyunjin'in bakışları daha da derinleşmişti.

Rahatsızca yerimde kıpırdanıp yattığım yerde doğruldum. Ama hala bana bakıyordu ve gözlerini bile kırpmıyordu.

"Uyumak nasıl bir şey?"

"Anlamadım?"

"Uyumak diyorum, nasıl bir şey?"

Bu sorudan Hyunjin'in hiç uyumadığını çıkarmıştım. Böylece aklındaki bir soru yanıtlanmıştı.

1) Vampirler uyur mu?
Vampirler uyumaz

"Aslında bilmiyorum. Yani uykun geliyor ve uyuyorsun. Gözlerin kapalı oluyor ve birkaç saatliğine yaşamaya ara vermişsin gibi oluyor. Sen uyumuyor musun?"

"Vampirler uyumaz."

Başımı anladım anlamında salladım.

"Sorularını sorabilirsin."

"N-ne?"

Oflayarak başını arkaya yasladı.

"Felix zihnini okuyabiliyorum. Sor işte sorularını."

Bende oflayarak cevap vermiştim.

"Okumasan olmuyor mu sanki."

"Olmaz."

"O zaman tamam. Soruyorum. Hazır mısın?"

"Tabii."

Oy ve yorumlarınızı bekliyorum

Dear vampire 🍷 / HyunlixHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin