9. Bölüm

338 134 53
                                    

✿Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın.✿

Dünya'nın Siyah ve Beyaz'dan oluşmadığını, diğer renkleri de
İçinde barındırdığını unutmamak gerek.

Hayat...
Tek hecelik bir kelimeden ziyade sırlarla ve bilinmezliklerle dolu olan gizem abidesi.
Hayat hiç beklemediğin bir anda karşına güzel sürprizler çıkardığı gibi, kötü sürprizler de çıkarabilir. Kaldı ki hayat bana her iki sürprizi sunmuş ve sunmaya da devam edecekti.

Şu an olduğu gibi. Lyon 'un beni nasıl bulduğunu merak ediyordum. Fakat bu soruyu sorarak şu anki keyfimizi kaçırmamak adına boş verdim.

Ahmet aklına bir şey gelmiş gibi bir anda gözleri parladı ve odadan çıkmak için kapıya yöneldi. Arkasından anlamaz bakışlar atarak, "nereye gidiyorsun?" diye seslendim. Fakat o ilerlerken elini sallayarak geçi ve tek kelime bile etmeden odadan çıktı.

Kerim ile Çağla'ya dönerek, "nereye gidiyor bu?" diye sordum. İkisi de kafalarını bilmiyorum dercesine salladılar. Ahmet'in nereye gittiğini nasıl olsa sonra öğrenirim düşüncesiyle daha fazla uzatmadım. Şu an sadece eve giderek bu hastane odasından kurtulmak istiyordum.

"eve ne zaman gidebiliriz?"
Kerim elimi tutarak, "babam çıkış işlemleriyle ilgilendi. Sen uyanmanı bekliyorduk. Uyandığına göre gidebiliriz." dedi.
"gitmeden önce yetiştiğime sevindim."
Bir anda duyduğum bu ses beni şok etmişti. Bu sesi uzun zamandır tanıyordum. Sesin sahibini tanımak ne kelime onunla büyümüştüm.
Onu görebilmek adına kafamı yana eğdiğimde, bir elinde kutu diğer elinde ise bir telefon tutan Ahmet ile göz göze geldim. Bana gülümseyerek telefonu işaret etti. Gözlerimi telefona çevirince işte orada koyu kahverengi gözleriyle bana bakan Murat'ı gördüm.

"Sen." dedim düz bir şekilde.
O da aynı benim gibi, "Sen." dedi ardından odayı birkaç saniyelik sessizlik kapladı.
O birkaç saniyelik sessizlik adeta birkaç saat gibi gelmişti.
Benim kahkaham ile herkes kahkaha atmaya başladı. Onu ve Sılayı çok özlemiştim. Ve Ahmet'in yaptığı bu küçük sürpriz az da olsa özlemimi dindirmişti. "illa aklına gelmemiz için birinin ölmesi mi gerekiyor, suratsız?" diye sordum alayla karışık.

Murat düz tavrından hiç ödün vermeden "sizi unuttuğumu da nereden çıkardın?" diye soruma soruyla karşılık verdi.
Tam da onluk bir hareketti.
"hiç aramadığından olabilir mi ?"
Dedim bende onun gibi. O benimle inatlaşınca benimde inadım tutuyordu.
"aramadığı mı da nereden çıkardın?"
"diğerlerini bilmem ama beni doğru düzgün aradığın hiç olmadı." dedim ona sitemle. Biz murat ile tartışırken diğerleri sus pus bizi dinliyordu ayrıca Ahmet bizim tartışmamız dan zevk aldığını belli eden sinsi gülümsemelerinden birini yerleştirmişti yüzüne. Biz daha iyi tartışabilelim diye telefonu karşıma yerleştirmişti.

Murat bu tartışmadan bıktığını anlatan bir homurtu çıkararak, "kutuyu açsana."
Diyerek konuyu değiştirdi.
O söyleyene kadar Ahmet'in elinde olan kutuyu unutmuştum. Ahmet sırıtmaya devam ederken elindeki kutuyu kucağıma koydu. Çatık kaşlarla kucağımdaki kutuya kısa bir bakış attıktan sonra tekrar Murat 'a dönerek, "bu ne?" diye sordum.
Dudağı hafifçe yukarıya doğru kıvrılırken, "neden açıp kendin görmüyorsun?" dedi.
Haklıydı. Neden açmıyordum.
Ellerimi kutunun köşelerine yerleştirerek köşelerinden tuttum.

Herkese teker teker baktığımda hepsinin susarak nefesini tuttuğunu gördüm. Merakla benim açmamı bekliyorlardı. Onları daha fazla bekletmemek adına, kutunun kapağını yavaşça kaldırdım ve içindekini elime alarak incelemek adına yaklaştırdım.
Bu bir fotoğraftı. Hem de bizim fotoğrafımız. Muratlar taşınmadan hemen önce hep beraber çekindiğimiz bir fotoğraftı. Hepimiz hüzünle gülümsüyorduk. Arka tarafımızda kolilenmiş eşyalar vardı. Gözlerim benden bağımsız bir şekilde fotoğraftaki küçük bene takıldı. Sıla ile Çağla 'nın ortasında hüzünle gülümsüyordum. Saçım hep küçüklüğümden olduğu gibi salıktı. Üzerimde pembe bir tişört ve altımda ise siyah dizlerimde biten tatlı bir etek vardı. Fakat bunlardan hiçbiri benim dikkatimi çekmemişti. Benim dikkatimi çeken şey boynumdaki kolyeydi. Rüyamda gördüğüm kolyeye çok benziyordu. Hatta benzemek ne kelime, bu oydu. Fakat bunun bende ne işi vardı ve ben böyle bir kolyem olduğunu neden hatırlamıyordum? Halbuki o günü eksiksiz bir şekilde hatırlıyordum. Peki o kolye ye ne olmuştu?

Dişler Ve PençelerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin