18. Bölüm

89 50 39
                                    


iyi okumalar!


Belki de güneş sadece aydınlatıyordu,

Asıl sıcacık sarıp sarmalayan geceydi?

Ucu bucağı olmayan kara gökyüzünden yağan yağmur bizi sırıl sıklam etmişti. Kuru hiçbir yerim kalmamıştı, eğer eve biran önce gidemesem hasta olacağım barizdi.

Hızlı adımlarla ilerliyorduk. Ormanın bu kadar derinliklerine indiğimizi hiç fark etmemiştim. Yağmurdan dolayı hava normalden daha puslu olmakla beraber yerler tamamen çamur olmuştu. Bedenimin her zerresi sızlarken çamurlu yolda yürümek tam bir işkenceydi. Bu puslu havada ve çamur yol yüzünden sürekli takılmam Lyon'un sinirlerini bozduğu için eliyle kolumu tutarak beni çekiştirerek yolu göstermeye başladı.

Lyon ve üstün kurt yetenekleri.

Sadece göz devirmekle yetinmiştim. Bana anlattığı şeylerden sonra bir daha konuşmamıştık.

Teoman hoca bir büyücüydü, bize vampirler, kurt adamlar ve büyücüler arasındaki savaşı anlatan bir ödev vermişti. Neden vermişti? Ayrıca Cornelius ve İrena neden her yerde karşıma çıkmaya başlamıştı? Bir de şu rüyamda gördüğüm yabancı vardı.

Son zamanda çok fazla dalıp gider olmuştum. Olaylar o kadar hızlı ilerliyordu ki daha olayı düşünmeye fırsatım olmadan başka bir olay oluyordu. Düşünceler âleminde kaybolup gittiğimi Lyon'un kolumu sıkan eli sayesinde anladım. Şu ana döndüğüm zaman yağmurun altında durmuş olduğumuzu gördüm. Neden durduğumuzu anlamak için başımı kaldırarak gergin bir şekilde karşıya bakan Lyon'a değdi gözlerim ardından ise baktığı yere.

Kalbim bir anda yüz kilometre koşmuşum gibi hızlanmaya başladı. Bu bir rüya olmalıydı. Bu bir rüya mıydı? Karşımızda duran kişi rüyalarımdaki kişi miydi yoksa Eric yağmurdan korunmak için pelerin giyerek saatlerdir olmayan bizi bulmaya mı gelmişti?

Karşımızda siyah pelerin giyen birisi duruyordu. Aynı rüyalarımdaki gibi yüzünü pelerinin başlığıyla gizlemişti. Lyon'dan kat ve kat daha çok gerilmiştim. Hatta o kadar çok gerilmiştim ki geri geri adımlamaya başladım fakat Lyon'un sımsıkı tuttuğu kolum yüzünden birkaç adımdan sonra geri gidemedim.

Sessiz bekleyiş uzayıp giderken bu anı bozan Lyon oldu.

"kimsin sen?" diye sordu ama yabancı onu cevaplamadı. Sanki donmuş gibi hiç kıpırdamıyordu. Sessizlik iyi miydi kötü müydü bilmiyorum. Kimdi o? Neden öylece durmaya devam ediyordu? Ya yoluna devam etmeliydi ya da bir cevap vermeliydi fakat hiçbir şey yapmıyordu. Sessizlik bir dağ oluyor, gerginlik ise çığ olup üzerimize düşüyordu. Biz çığın altında kalırken yağmur üzerimize yağmaya devam ediyordu. Üşüyordum. Üşümeye başlamıştım.

Lyon bu bekleme yarışına bir son verip beni de beraberinde sürükleyerek yürümeye başladı. Pelerinlinin çevresini dolanarak ilerlediğimiz sıra "bekle," diyen sesi duyduğumuzda duraksadık. Omzumun üzerinden başımı çevirerek ona baktım, hemen arkamdaydı. Kalbim korkuyla atmaya devam ediyordu. Omuzlarımdan tutarak beni Lyon'dan uzaklaştırdı. Lyon'un neden hiçbir tepki vermediğini görmek için ona baktığımda mavi bir sisin etrafını çevirdiğini saliseler içersinde gördüğümü sandım. Adım atarken donup kalmıştı. Kalbim korkudan teklerken gözlerim kocaman olmuştu. Pelerinli bir büyücü müydü?

Bu nasıl bir soru Defne? Adam ya da her neyse bir büyücü! Lyon'u dondurdu.

Beni Lyon'dan uzaklaştırarak yönümü kendisine çevirdi. Artık birkaç adım uzağımda tam karşımdaydı. Hala omzumdaki ellerinden biri yanağıma kayarken diğeri yanına düştü.

Dişler Ve PençelerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin