14. Bölüm

181 87 22
                                    

♬ ONE OK ROCK: Renegades

Her şey rüyalardan ibaret olsaydı şayet kalmazdı kötülük ,nefret.

Rüya neydi?

Kimisine göre beynin bir oyunu, kimisine göre ise bilinç altının rüya esnasında dışa vurumuydu. Bunlara ek anılarımızdan birer parça da olabiliyordu. Kimi zaman bulutların üzerinde uçardınız, kimi zaman kötü anıların dipsiz kuyusuna çekilir çekilir ve çekilirdiniz. Bu da sizin canınızı hiç olmadığı kadar yakardı. Zaten ondan demiyor muyduk kabus diye?

Yine buradaydım fazlasıyla yabancı bir o kadar da tanıdık olan bu yerdeydim fakat önceki gelişlerim gibi değildi. Aynı yer olduğunu biliyordum ama bu sefer ağaçların arasında değil ormanın kalbindeydim. burası ağaçların duvar örüp te saklamaya çalıştığı cennet gibiydi. tam ortada berrak bir göl vardı. gölün etrafındaki kayalar el değmemiş , çimenler dokunulmamış gibiydi. bu dokunulmamış çimenlerin üzerine serilmiş olan örtüye rahatça oturmuş, elimde tuttuğum gümüş el oyması kadehten içeceğimi yudumlayarak bu müthiş huzur kokan manzarayı izliyordum. üzerimde bu ormana ilk geldiğim zaman ki gibi beyaz bir elbise vardı fakat bu elbise de altın işlemelere sıkça yer verildiği gibi omuzlarımdan aşağıya doğru sarkan gece gibi lacivert bir pelerin de vardı.

çimenlerin üzerine serilmiş olan örtüde bakırdan ve her haliyle el emeği olan bir tabak vardı. tabağın içerisinde elma, üzüm gibi meyveler koyulmuştu. gözlerim biraz daha kaydığında elimde tuttuğum kadehin eşi duruyordu. fakat kullanılmış gibiydi.

başımı hafif sallayarak kendimi bu rüyanın huzuruna bıraktım. o kadar güzel ,o kadar sıcak bir yerdi ki kendimi bu huzurun tadını çıkartmaya itiyordum. kuş cıvıltıları ahesteli bir melodi şeklinde kulaklarıma doluyordu. tepedeki güneşin naif ışıkları tatlı bir sıcaklık yayıyordu.

Bu güzel rüyanın keyfini yüzümde ki tebessümle sürdürürken ağaçlık alandan bir hışırtı sesi geldi. ilk yüzümdeki tebessüm yavaşça solarak düz bir çizgi haline geldi daha sonra bir tedirginlik doğdu. bu sefer de diğer taraftan ses geldiğinde gözlerimi o tarafa çevirdim. bir rüyadaydım değil mi? yani oradan bir kurt çıksa ve bana saldırsa canım acımazdı? hayır korku yoktu içimde. sadece tedirgin olmuştum.

"Beni mi arıyorsun güzel İrena?"

uzaktan gelen ses ürpermeme neden olurken elimde ki bardak nerdeyse dökülüyordu. ses bana oldukça yabancıydı fakat bu ses neden içimi kıpır kıpır yapmıştı? rüyalarım tuhaftı. kesinlikle bende aşırı normal değildim. Gözlerimi yavaş ve de dikkatli şekilde omzumun üzerinden arkaya çevirdiğimde, ormanın girişinde ağaç dallarının gölgelediği silüeti gördüm. Aynı yavaşlıkta ayağa kalkarak yönümü ona döndüm.

"Yoksa benden korkuyor musun sevgili İrena?" dedi bu kez yerinde kıpırdanarak. onun hareketiyle çevresindeki dallar hışırdadı.

"ismim İrena değil." dedim sorusunu görmezden gelerek. acaba böyle tuhaf rüyalar gören tek kişi ben miydim?

Gölge şuh bir kahkaha attı. "Tabi ki değil İrena, tabi ki değil." söylediğimi görmezden gelerek. ardından iç çekmişti yada bir yanılsamaydı. Dallar biraz daha hışırdadı, ardından sesli bir nefes verdi. acı çekiyormuş gibiydi. onu göremiyordum fakat sesinde gizli acılar vardı.

"seni çok özlüyorum." dedi sanki kalbini söküyorlarmış gibi. Dudaklarım hafifçe aralandı, ne diyeceğimi bilmiyordum. bu bir rüya değil miydi? uyanmak istiyordum.

Rüzgar esmeye başladı, gölge bir adım öne çıktı fakat dallar onu gizlemeye devam etti. göl hafif dalgalanıyor ağaç dalları hışırdıyordu. gölge yumruk yaptığı elini görebileceğim şekilde kaldırarak yumruğunu gevşetti, avucundan aşağıya mavi taşı gözlerimi alacak kadar parlayan o kolye sarktı. bu kolye daha önce rüyamda ve Murat'ın gönderdiği fotoğrafta da görmüştüm. Bu gizemli kolye neyin nesiydi bilmiyorum fakat beni kendisine çektiği bir gerçekti.

Dişler Ve PençelerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin