Sarı Göz Efsanesi - IV

43 49 0
                                    

Volmer elinde tuttuğu tüfeği öfkeyle samanlığa fırlattı. Bu töreni istemiyordu. Zavallı hayvanlara saldırıp içlerinden birini öldürmek istemiyordu. Bu saçmalık yüzünden onlara yem olmak istemiyordu. Bu yobaz kasabada mutlu olmak istiyorsan kendinden önce diğerlerinin istediklerini yapman gerekiyor idi. Özellikle on yaşında erkek çocuğuysan buna mecburdun. Eğer istedikleri bir kurdu öldürüp önlerine yığman ise bunu yapmak zorundaydın. Hatta bu uğurda parçalanan bedenin bile erkekliğin şerefi ile dalganır onları gururlandırırdı. Peki çocuk için ne değişirdi? Ölmek harici kazandığı hiçbir şey olmayacaktı. Volmer kafasında dönen düşüncelere kulak verdiği her an bu boktan kasabayı terkedip özgür olabileceği bir yere gitmenin en doğrusu olduğunu düşünüyordu. Özgürlük istediğini yapmak anlamına gelmiyordu. Özgürlük sana iyi gelen şeyleri yapmak demekti. Volmer' da bunun bilincindeydi.

Aklında dönen onlarca düşünce annesinin kafasının içinde belirlemesiyle silinip tek bir gerçeği açığa çıkarttı. Volmer kaçıp giderse aile utancın simgesi hâline gelirdi. Thaus bunu zavallı Lina'nın üzerine yığıp utancın kaynağı olarak onu suçlardı. Sonuçta o korkak çocuğu Lina doğurmuştu. Ya kadını kendi elleriyle öldürür ya da kurtların merhametine terk ederdi. Bu dönemde kurtlar hiç merhametli değildi. Onlar aç ve ne bulursa yemekle ünlü canavarlardı. Bu gerçek Volmer için son umudunun da silinip uçuşmasına sebep olmuştu. O giderse annesi her şeyin bedelini öderdi.

Volmer derin bir iç çekti. Yaşayan bir canlıyı öldürmek nasıl bir histi? Nasıl öldürebilirdi? Amcasının söyledikleri geldi kulağına. Karanlık gibi Vol. Ne bir his tadıyorsun ne de pişman oluyorsun...
Volmer gökyüzüne bakıp özgürce kanat çırpan kuşları izledi. Onlar özgürler. İstedikleri yere gidip istedikleri gibi davranabiliyorlar. En azından bir canlıyı öldürmek mecburiyetleri yok. Şanslılar. O kuşlara bakıp ne kadar özgür olduklarını düşünürken uzun namlulu tüfeği ile avcının biri saniyeler içerisinde patlayan seslerle bir bir düşürdü hepsini. Volmer şaşkınlıkla çığlık attı. Özgür olduklarını düşündüğü kuşlar birkaç saniye sonra yok olmuşlardı. Özgürlük yaşamak anlamına da gelmiyordu. Özgürlük mutlu olmak anlamına gelmiyordu. Huzur ve sana iyi gelen şeyleri yapmaktan ibaretti özgürlük. Derin bir nefes aldı. O zaman asla özgür olamayacaktı.

Kendi kaderini düşünürken aklına takılan bir düşünce doğdu. Peki onun oğlu da mı bir canlıyı öldürmek zorunda kalacaktı? Aman Tanrım! Volmer on yaşında olmasına rağmen gelecekte doğacak oğluna acıdı ve onun için göz yaşları döktü. Peki ya kızı? Ona bir çöp muammelesi yapacaklar. Bir hiç olacak. Erkeğinin kölesi olarak yaşayacak. Süzülen göz yaşları kızı içinde yere düşmeye başladı. Hey Vol ! Kes aptallığı. Seni görecekler. Ağlarsan avlanmana gerek kalmayacak. Çünkü zaten kasabadan kovulacaksın. Seni korkak sulu göz. Volmer içinden gelen seslerle göz yaşlarını dindirip sakinleşmeye çalıştı. Büyümeden buradan ayrılmalı. Yanına amcasını ve annesini de alarak bu kasabadan kaçmalı. Evet sonunda doğru olan yolu buldu. Ama onları nasıl gelmeye ikna edebilirdi? Bu kasabada kadınlar eşlerinin kardeşleri de olsa kendi öz kardeşleri de olsa kocasından başka bir erkekle asla bir yere gitmezdi. Zavallı Lina. Buraya mahkum edilmişti.

ALF : ÖLÜMÜN DİŞLERİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin