Karanlık Gölgenin Laneti

292 71 30
                                    

Kâbi kasabasında henüz kar durgunlaşmamıştı. Joan yemeğini bitirip yırtık paltosunu sırtına geçirdiği gibi evden dışarı çıkmıştı. O gün hava diğer günlere göre daha soğuktu. Joan pek sıcak tutmayan eldivenlerini cebinden çıkartırken derin bir iç çekti.Neden bu lanet kasabada yaşıyordu ki ? Soğuk havanın can sıkan kahkahası rüzgar yine çok sert esiyordu. Kulakları kırmızı renge dönen Joan üstü kapalı küfürler savurarak atına bindi. Kâbi kasabası oldukça fakir bir kasabaydı. Bazen kasabalılar yiyecek bir lokma, ekecek bir avuç tohum bulamaz durumda kalıyordu. Joan her defasında bu kasabadan gitmek hayatını özgürlüğe kavuşturmak isterdi.

Atını kırbaçlayarak yaşlı adamın evine hareketlendi. Joan diğer kasabalılar gibi çiftçi değildi. Günlük birkaç kuruşa diğer çiftçilerin tarlalarında çalışırdı. Bazen yaşlı kadınlara yardım ederek birkaç kuruş kazanırdı. Ancak hiçbir zaman tam anlamıyla parası olmamıştı. Atını da eski komşusu kasabadan ayrılırken fazlalık olduğu için bırakmıştı. Üstüne giydiği kıyafetlerin çoğu yıllardır eskici pazarında satılan basit kumaş parçalarından ibaretti. Bugün yaşlı Thomas 'ın kulübesinde ki ayak işlerini yapacaktı. Kar atın olmayan hızını yavaşlatıyordu. Bu havada yolculuk etmek hiç kolay değildi. En sonunda Thomas'ın küçük evine varmıştı. Zor geçen yolculuğun üzerine bir de açlık hissinin eklenmesi yolculuğun iyice çekilmez hâle gelmesine neden olmuştu.

Yaşlı Thomas nispeten Joan'a en iyi davranan kişiydi. Kasabalılar fakir ancak çekilmez insanlardı. Joan'ı gören Thomas selam verip yapacağı işleri anlattıktan sonra yatağına uzanıp uyudu. Joan'dan ısınmak için bir şeyler getirmesini istemişti. Ne yazık ki etrafta bu isteğe karşılık gelebilecek bir şey yoktu. Bu sebep Joan'ın soğuk karla kaplı ormanın içine ilerlemesine neden olmuştu. Savurduğu küfürler eşliğinde ilerleyen Joan midesinde hissettiği açlığa daha fazla engel olamayacağını düşünerek cebinden çıkardığı küçük ekmek parçasını tek seferde yuttu. Lanet olası ormanın içine girerken garip bir korku hissetti.Ormanda dal parçası ararken bir şarkı mırıldanıyordu. Mutluluk adında bir şarkıydı."Tam da hayatını anlatıyor değil mi ?" diyerek söylediği şarkıya güldü.

******************************************************************************


I.Cehennemin Derinlikleri

Kara bedeni öfkeden titreyen şeytani yaratık sahibi Sermus 'un emrinde yeni bir kurban bekliyordu. Sermus sinsi sarı gözlerin kendisine iştahla baktığını görünce soğuk bir kahkaha attı. Bu kahkaha karşısında sinirden deliren yaratık hırlayarak onu susturdu. Sermus yıllar önce bu dört ayaklı iblisi cehennemin alev çukurunda bulmuştu. Nasıl hayatta kaldığı konusu gizemini koruyor olsada bu iblise istediği kişinin infaz emrini vermek ona büyük bir güç sağlayacağından onu besleyip kendisine alıştırmıştı. Sermus cehennemin boğuk sessizliğini fırsat bilerek dört ayaklı iblisi kucağına alıp derin katmanın altında gizlemişti. Orada yavaşça ama dehşet verici bir şekilde büyüyen kurt görünümlü iblis zamanla efendisi bildiği Sermus için büyük bir güç haline gelmişti. Bu iblise Alf adını vermişti. Alf sayesinde burada kalan mahkumlara göz dağı verecek ve Alf'in olduğu gibi buranın da efendisi olacaktı. Kim bilir belki de bu sayede bu lanet fırından çıkıp özgürlüğüne kavuşabilirdi. Burada bekçileri yok edip arsız ordusuyla beraber Octauvas'u saf dışı bırakıp yeryüzüne dönebilirdi.

Acımasız Sermus kendi çocuğu dahil onlarca kişiyi öldürmüştü. Bu yüzden cehenneme hapsedilmiş ve sonsuza kadar mahkum olmuştu. Sermus acımasız yaratığın tekiydi. İçindeki tüm şeytani kötülüğü o gün bulduğu yavru kurda aktardı ve onu dört ayaklı bir iblise çevirdi. Doymak nedir bilmeyen,öldürmek ve parçalamak için nefes alan ,korkutucu,sinsi,kurnaz ve acımasız bir yaratık oldu.

ALF : ÖLÜMÜN DİŞLERİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin