Cezalandırıcı - III

42 51 0
                                    

İnsanlar hayatlarında her zaman hata yaparlar. Buna rağmen bilinmeyen bir huşuyla kendilerinden gurur duyarlar. Olması gerekeni olması gerektiği gibi bırakmadığı gerçeğini görmezden gelirler. Dünya bir avuç acı tohumuyla ekildi. Yeşeren bitkiler kederin meyvesini verdi. Sonuç olarak her şey yerli yerindeydi... insanlar gelene kadar.

IV. Karanlık Sular

Sevgiden yoksun büyümüş bir çocuktan gelecekte iyi bir insan olmasını bekleyebilir misiniz? Ne kadar hâyal kurarsanız kurun geleceğin neferi elle tutulmuş bir avuç sersemden ibaret. Dünya bu kadar kasvetliyken Londra'nın nemli havasını soluyan Luka isimli genç ölmüş bir ruhu bedeninde taşıyordu. Luka uzun boylu oldukça zayıf bir gençti. Yolda yürürken insanlar dönüp ona acıyan gözlerle bakarlardı. Zayıf yüzü solgun bir menekşe gibi kederle küçülmüştü. Luka birkaç gün önce annesini kaybetmişti. Kolunda ki altın bileziği almaya çalışan hırsız, kadının karşı koyması yüzünden ne yapacağını bilememişti. Çareyi kadının yaşlı kolunu kesmekte bulmuştu. Zavallı kadın acı içinde yerde kanlarıyla yuvarlanıyorken o şaşkınlıkla etrafını izliyordu. Sonunda kadını o şekilde bırakıp kaçtı. Kadının ambulans gelene kadar ruhu karanlık semayla buluşmuştu. İş işten geçtikten sonra gelen ambulans doktorları, kadının cansız bedenini alıp üstüne çarşaf örtmekle yetinmişti. Üniversiteyi kazandığı haberiyle havalara uçan Luka annesinin ölümü haberiyle de büyük bir yasa büründü ve tüm benliği derin bir karanlıkla soldu. Enerjisini ve isteğini kaybeden genç, artık yaşadığı farz edilen bir insandan ibaret. Zavallı Luka kimseyle konuşmadığı gibi yemek yemediği için açlıktan derisiyle kemiği bütünleşmiş sokak köpeği gibi olmuştu. İçinde sadece annesine duyduğu sevgi ve onun gidişiyle beraber yüreğinde ki acı yaşadığını belli ediyordu.

Hırsızsa kadının kolunu denk gelen bir çöp kovasına atıp , bileziği bozdurup bir kasa bira almıştı. Evinde sarhoş kafasıyla oturup kadının kolunu kesip kesmediğini düşünüyordu. Yavaş yavaş elinde ki şişeyi masaya koyarken gözleri kapandı. Masaya koyduğu şişe sallanarak düştü ve kırıldı. Şişenin parçaları her nasıl olduysa adamın bacağına saplandı. Gözlerini acıyla açan adam küfürler savurarak parçaları çıkarttı. Ayağı kan gölü olmuş halıda kayarken gözünün önünde dev bir kurdun silüeti belirdi. Sonunda düşüp kafasını yere çarptı.

Saatler sonra uyandığında kendisini karanlık bir yerde buldu. Islak ve basınçlı bir yerdi. Ağırlığını arttırdıkça daha yukarıya süzülüyordu. Sessizlik içerisinde karanlık ona bakıyor ve yavaş yavaş boğuyordu. Dakikalarca süren bu mücadele sonucunda sudan çıkmayı başardı. Etraf karanlık ve sessizdi. Kimsenin olmadığından emindi. Ancak buna rağmen birinin onu izlediğine dair bir hissi vardı. Sudan çıkmaya çalışıyordu. Karanlık su adamı içine çekiyor ve her çırpındığında daha da şiddetli sarsıyordu. Sonunda da pes eden adam kendisini karanlık suya bıraktı. Buraya nasıl gelmişti? Kafayı bulduğu için hâyal mi görüyordu? Yoksa onu buraya biri mi getirmişti? En son bir kurt gördüğünü zannetmişti. Peki ya o da kafayı bulduğu için gördüğü bir halüsinasyonsa? Artık bu soruların bir anlamı kalmamıştı. Karanlık suyun her zerresi adamin alkon kokan kanlı bedenini sarmıştı. Kurtuluşun mümkün olmadığını suyun acımasız çığlıklarından anlıyordu. Soğuk soğuk , ılıman bir keskinlikte ciğerlerine dolan suyu korkuyla hissediyordu. Çığlık atıp yardım çağırmak istiyor ancak ağzını her açtığında içine sular doluşuyordu. Aklını kaçırmıştı. Başka ne tür bir açıklama olabilir ki? Onu suyun içine atan bir kurt olacak değil ya? Üstelik yüzme bilmediğini nereden bilebilirdi bu kurt? Dehşetin koyu laciverte büründüğü okyanusun içinde ölüme her cırpınışıyla daha da yakınlaşıyordu. Sonunda öldüm diye düşündü. Ama madem ki öldüm neden hâlâ karanlığın içindeyim. Neden aydınlığı görmedim. Düşünceleri birbirini sıralıyordu ancak buz gibi titreten suların vahşeti onu susturdu ve savurmaya başladı. Gözlerini dehşetle sağ sola kaydırıyor ve umutsuzca çırpınıyordu. Sonunda teslim oldu. Bıraktı kendini karanlık soğuğa. Gözlerini son defalığına araladı ve işte yine oradaydı. Öfkeyle bakan sarı gözler... Keskin dişleri şeytanca gerilmiş etine saplanmayı bekliyordu. Sonunda bu korkunç dişlerinden ardından gelen bir ses duyuldu. " Hak ettiğini almaya ne dersin? " Adamın korkudan kalbi çığlık atarcasına bir ileri bir geri titriyordu. Konuşan bir kurt... Okyanusun ortasında batmadan gövdesini suyun üzerinde tutan ve kafasını eğip adamın yüzüne yaklaştırmış şeytani bir kurt... Adam hayatının son anlarını kurdun sözlerini dinleyerek geçirdi. " İşte geldim... intikam için. Artık kolun bana ait! " bu sözlerin ardından adamın sağ kolunu dişlerinin arasına alıp çiğnemeye başladı. Suyun ağzına hücum etmesi yüzünden çığlık atamayan adam amansızca çırpınıyordu. Dişler kemiklere kadar geçti ve sert bir hamleyle kolu daha ayılmamış , hayal görüp görmediğinden emin olmayan adamın sarhoş bedeninden ayırdı. Okyanusun dibine ilerleyen kanlı kol adamın yeryüzünde bıraktığı son iz olacaktı. Saniyeler içinde adamın boğazına saldırıp onu parçaladı. Okyanusun üzerinde duran kara gövdesi ıslanmaya başlayana dek beslendi. Ve karnı doyduğunda yine insanoğlunun akıl erdiremeyeceği kudretle gözden kayboldu. Karanlık okyanus koyu kan rengine bürünmüştü. Gündüz olduğunda hâla koyu kan rengi okyanusu perçinlemişti. Kanı gören insanlar çığlık atıp kaçıştılar. Akıllarından yine o diye geçiriyorlardı. Yine o , ölüm kurdu...

ALF : ÖLÜMÜN DİŞLERİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin