"Şu anda müsait değil diyorum Deniz. Lütfen daha fazla zorluk çıkartma."
"Çekil önümden Çınar!"
"Çekilemem."
"Hayır çekilebilirsin! Arkın'ın ne dediği umrumda bile değil. Hata yapıyor. Hata yapıyorsunuz!"
Şirkette Metin ile karşılaştıktan sonra Arkın açıklama yapmasına bile izin vermeden, Metin'i bizi biraz ötede bekleyen karavana bindirdi. Gözlerini bağlattırarak binaya götürdü ve içeride yeni öğrendiğim 'sorgu odasına' soktu. Ona şifreyi verenin Metin olduğunu söylesem bile dinlemedi. Nereden ve nasıl hiçbir fikrim yoktu ama bunu zaten biliyordu. Sanırın bu yüzden saatlerdir sorgu odasında tutuyorlardı Metin'i. Onlara yaptıklarının yanlış olduğunu tonlarca kez dile getirsemde beni dinlemediler! Ama en son duyduğum itiş kakış sesleri son noktam olmuştu.
"Bak anlamıyorsun. Yapabil..."
"Evet, gerçekten anlamıyorum Çınar! Şu yaptığınız saçmalığı gerçekten anlamıyorum."
"Bu saçmalık değil. Sadece sorguluyoruz."
"Neye dayanarak?" Çınar duraksadı. Ben ise cevap bekler gibi suratına bakmayı sürdürdüm. Bahse girerim bunun cevabını oda bilmiyordu. Bu yüzden konuşmaya devam ettim,
"Hiçbir şeye." dedim. "Koca bir hiçbir şeye! Şimdi çekil önümden."
Çekilmek istemediği belliydi. Anlaşılan Arkın, kesin emir koymuştu. Bu nedenle geçmeme asla izin vermeyecekti. Omuzlarımı düşürüp vazgeçmeye hazırlanıyordum ki içeriden duyduğum vurma sesiyle daha fazla dayanamadım. Çınar'ın yüzüne bakmamaya çalışarak, çünkü baksam yapamayacaktım, kasıklarına zaman kazandıracak şekilde tekmeyi geçirdim. Çınar yüzünü buruşturmuş bir şekilde hafifçe eğildi. Bunu fırsat bilerek hızlıca yanından sıvıştım. İçeriden ses gelen odanın kapısını açtığımda karşılaştığım manzara beni hayrete düşürdü. Çünkü burası gerçekten sorgu odasıydı. Bir kaç elektronik alet ve içeri tarafta, dışı göstermeyen camlarla kaplı bir oda... O camlarla kaplı odada, sandalyeye oturtturulmuş Metin, onun karşısına rahatça yerleşimiş Arkın ve Metin'in başında dikilen Güney bulunuyordu. Benim direkt içeri daldığım alanda ise Eren vardı.
"Burada olmamalısın Deniz." dedi Eren hızlıca. "Çınar nerede? O senin geçmene nasıl izin verdi?"
"İzin istemedim ki." dedim masum bir ses tonu takınarak. Eren anlamamış gözlerle bana baktı.
"Her neyse." dedi. "Camların dış göstermiyor oluşuna şanslısın. Onlar fark etmeden çık odadan."
Gözlerim onlar dediği, Arkın ve Güney'e kaydığında Metin'e bir şeyler söylediklerini fark ettim. Güney fazlasıyla öfkeli, Arkın ise her zamanki gibi ifadesizdi. Tam o anda Güney'in Metin'e attığı yumrukla gözlerim kocaman açıldı.
"Hata yapıyorsunuz Eren! Bırakta müdahale edeyim!" dedim.
Ancak o da Çınar gibi sıkıca tembihlenmişti. Bu yüzden beni odadan çıkartmak için kolumu tutmaya yeltendi ama izin vermedim. Cüssem ondan daha küçük olduğu için kolayca yanından geçtim. Ardından hiç vakit kaybetmeden sorgu odasının kapısını açtım ve açar açmaz üzerime dönen bakışları umursamadan konuştum,
"Bize yardım eden bu adama işkence mi yapıyorsunuz?" Arkın beni görmezden gelerek Güney'e döndü.
"Çıkar onu buradan." Bana doğru yaklaşmaya başlayan Güney ile elimi havaya kaldırdım.
"Sakın." dedim. "Sakın dokunma." Bunun üzerine Güney durdu ve ben de gözlerimi Arkın'a kenetledim.
"Onu neye dayanarak burada tutuyorsun Arkın? Üstelik işkence yaparak." Metin'in suratına yerleşmiş o çaresizlik benim daha çok sinirlenmeme neden oluyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Palyaçonun Makyajı
Novela JuvenilDeniz, bir anda belirli zamanlarda işlenen seri cinayetlerin katilini ararken bulmuştu kendini. Tanıştığı üç kız ve dört adamla ise işler iyice çığırından çıkmıştı. Hatta ajan olarak başladığı işte, sıradaki kurban olduğunun bile farkındaydı. Peki y...