fourty six

29 4 0
                                    

Günü Jung Woo'nun aniden çıkıp gitmesinden sonra dağılarak bitirmiştik, istediğim şey bu değildi.
İstediğim şey kesinlikle senden bir karşılık beklemiyorum dedikten sonra bana tavır alan bir Jung Woo ile uğraşmak değildi.

Döndüğümde akşamüzeriydi, babam evde yoktu. Ben de yarın okul olduğundan fazla uyanık kalmazdım zaten, duş alıp çantamı hazırladıktan sonra uyuyacaktım.

Dediğim gibi de yaptım, daha doğrusu öyle ilerliyordum. Duşumu almış çantamı hazırlamak üzere masama giderken çalan telefonum olmasaydı ilerlemeye de devam edecektim.

Ekranda gördüğüm Jungkook yazısı ile kaşlarımı çattım, saat ona yaklaşıyordu ve bu beni ilk arayışıydı. Bir şey mi olmuştu acaba?

"Efendim Jungkook?" endişeli bir ses tonuyla cevapladım telefonu.

"Zoe." dedi yarım ağız, neden öyle seslendi diye düşünemedim çünkü sesi oldukça kötü geliyordu.

"Kapatma lütfen."

Elim ayağıma dolandı, burnundan kısa bir nefes çektiğinde ağladığını anladım, sesinden de belliydi zaten.

"Jungkook.. iyi misin?" dedim sakin tutmaya çalıştığım sesimle, nefesini yavaşça dışarı verdi.

"Değilim."

Kelimeleri gayet düzgün söylüyordu ama sesi kötüydü işte. "Anlatmak ister misin?"

"Hayır, sen anlatsana bir şeyler."

Kendisi o haldeyken benim ne anlatmamı bekliyordu, zaten yeterince endişeliydim.

"Jungkook sesin iyi gelmiyor. Neredesin?"

"Zoe." dedi tekrardan, "Aklımı dağıtmana ihtiyacım var, yoksa kötü bir şey yapacağım."

Koca bir küfür ettim, ama içimden.

"Peki, önce sakin ol."

Tekrar derin bir nefes çekti, "Çok sakinim."

"Ne anlatsam ki? Hah, küçükken çok kötü rezil olmuştum bir kere onu anlatayım."

Saniyelik kıkırdadı, "Bir keresinde ilkokulda tiyatro oyunu yapacaktık, eksik olur muyum ben de katıldım. Bana ağaç rolü verdiler inanabiliyor musun? Bana! Üstelik başrolde hoşlandığım çocuk vardı, şerefsiz.
Diğer başrolü de sınıftaki gıcık kıza verdi aptal öğretmen. Hayır ben dururken o ne alaka değil mi?! Kızın önünde diz çöküp ona aşkını ilan ettiği bir sahne vardı, on yaşındaki çocuklara verdikleri sahneye bak anasını satayım! Ben de tüm okulun önünde kızı sahneden itip çocuğa aşkını kabul ediyorum falan demiştim, öğretmen ceza vermişti sonra. İyi olmuştu, başrolü bana vermeliydi!"

Hiçbir sorun yokmuş gibi eğlenceli sesimle anlattığım şeyden sonra onu kontrol etme gereği duydum, "Jungkook, iyi misin?"

"Devam etsene."

Kaşlarımı çattım, "Nerede olduğunu söylersen ederim."

Duruldu, "Han nehrinin yanındayım."
Sikeyim, oradan atlamayı falan düşünmüyordu değil mi?

Bir şeyler yapmam lazımdı, hem de acilen.

"Şimdi, anlaşmaya uyup konuşmaya devam et."

"Tamam, sakın bir şeyler yapmaya kalkma." deyip saçma sapan bir şeyler anlatmaya devam ettim, bu sırada da numarası bende olmayan Jimin'e instagramdan mesaj atıyordum, han nehri bizim eve uzaktı bu yüzden ilk olarak bunu deneyecektim.

Ona Jungkook'un orada olduğunu ve iyi olmadığını, yanına gidip gidemeyeceğini soran bir mesaj atıp saçma hikayeye devam ettim.

"Aslında bu akşam.. kimseyi aramayacaktım." bitirdiğimde konuşan ilk o oldu, "Ama dayanamadım."
Tekrar ağlamaya başladığında benim de gözlerim doldu, sorunu neydi?

"Kötü şeyler düşünme." dedim her ne kadar konunun ne olduğunu bilmesem de, "Beni nasıl yendiğini düşün mesela. Haftaya da izin vereceğim söz veriyorum. Saatlerce basketbol oynayacağız."

Usul usul ağlamaya devam etti, "Onun gibi olmak istemedim. Ama başka yolu yok gibi göründü. Aklımı kaybedecek gibiyim."

"Jungkook lütfen sakin ol, korkmaya başlıyorum."

"Birden sen aklıma geldin, ne zaman konuşsan sanki dünyadaki her şey yok oluyor gibi. Neden böyle?"

Anlık itirafı ile kalp atışlarım hızlanırken "Anlatmaya devam edeyim o zaman." deyip ne anlattığımı bilmeden durmaksızın konuştum, bu sırada Jimin de Taehyung'un oraya doğru gittiğine dair bir mesaj atmıştı bile. İçim biraz olsun rahatlamıştı.

Kaç dakika boyunca konuştum bilmiyorum ama Jungkook "Senin ne işin var burada?" dediğinde arkadaşının yanına vardığını anlamıştım.

Tartıştılar bir süre, Jungkook neden geldiğine dair sinirlenip duruyordu. "Gitmeyeceğim eve falan!" dediğinde irkildim, sorunu bu kadar büyük müydü?

Nasıl oldu bilmiyorum ama Taehyung onu bir şekilde kendi evlerine gitmeye ikna etti, ben ise hâlâ telefonun bir diğer ucundan dinliyordum.

"Orada mısın?" diye sordu, "Buradayım."

"Bu gece için.. teşekkürler. Geç oldu yat uyu artık."

"Vardığınızda bana mesaj at mutlaka, merak ederim."

Güldü, "Güzelmiş."

"Ne?"

"Birinin beni merak ediyor olması."

...

afterglow ~yarı texting~ jjkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin