TAPINAK

33 5 0
                                    

“Ben Kumamoto Shou Kensai Daisuke. Ama, insanlar Kumamoto ismimi bilmez. Ne annem var, ne babam. Aslına bakarsanız herhangibi bir akrabam bile yok. Tek gözlü bir oda da yaşayan bir lise öğrencisiyim. Yaşım on yedi. Ve, geçimimi yer altında dövüşerek kazanıyorum. Daha doğrusu savaşarak. Bunun dışında herhangibi bir etkinliğim yok. Sadece; silahlarımla eğitim yapıyorum,
yemek yiyorum ve uyuyorum.”

  Shou, katanasını ve wakazashisini yatağının yanına koyduktan sonra çantasını da odanın bir köşesine bırakı verdi. Ve, gözlerini tavana dikerek derin düşüncelere daldı. “Bir insan ebeveynlerini hayatı boyunca görmezse ne olur? Üzülür mü?.. Sinirlenir mi?.. Yoksa, hiçbir şey olmamış gibi yaşamaya devam mı eder? Bu soruya hayatım boyunca bir cevap bulamadım.
   Sonuçta, küçüklüğümü ıssız bir budist tapınağında geçirdim. İsmimi de oradaki din adamları koydu.”

   Shou, gözlerini kapattı ve derin uykusuna dalarken aklı küçüklüğüne gitti.
Budist din adamları meditasyon yaparken, Shou etrafta koşuşturuyordu. Bu sırada, küçük Shou tapınağa doğru gelen birisini gördü. Gelen kişinin üzerindeki kırmızı desenli, siyah kimonosu ve
belinde sallanan katanası Shou'nun oldukça ilgisini çekmiş gibiydi. Shou, din adamlarına haber vermek için tapınağın içine girdiğinde heyecanlı bir ses tonuyla, “Geldi,” diye bağırdı. “Bir misafir geldi.”
Din adamları, çocuğun lafıyla meditasyonlarını yarıda bırarak ayağa kalktılar fakat yüzlerinde
beliren korku, Shou'nun nefesini kesmişti. Din adamlarından biri hızla çocuğu yer döşemesinin altındaki gizli sığınağa koydu ve üstünü kapatmadan önce, “Sesini çıkarma,” dedi.
Shou, yutkunarak başıyla onayladı ve din adamı üzerini kapattı.
Yabancı, tapınağın içine girdiğinde n'olacağını anlamaya çalışan Küçük Shou'nun gözleri önünde bütün din adamlarının kelleri hava da süzülerek yere düşerken daha demin kendisini sığınağa sokan din adamının kellesi sığınaktaki ufak delikten bakan Shou'nun önüne düştü. Ve, donmuş ölü gözlerle göz göze gelince korkuyla irkilirken hızla ağzını kapattı.
Yabancıysa, etrafa bir süre bakındıktan sonra tapınaktan çıkıp, gitti.
Günün, ilk ışıkları odasını aydınlatırken uyanan Shou yatağın içinde esnerken, “Yine aynı kabus,”
dedi. Ama, nedense yüzünde en ufak bir korku emaresi yoktu. Sadece, hayattan sıkılmışlığın verdiği
bıkkınlık ve vurdum duymazlık vardı.
Shou, yataktan kalktıktan sonra bol proteinli bir kahvaltı yaptı ve üzerini değiştirdi. Ardından çantasını ve silahlarını alarak okulun yolunu tuttu.
“Evet, katana kullanmak yasak. Ama, okullar da dersler veriliyor. Üstelik, savaşlar da oluyor. Sadece, yeraltında değil. Eğer, biri turnuvaya katılırsak otomatik olarak ölümünün tek sorumlusu olarak kendisi olduğunu kabul etmiş oluyor. İşte! Bu, benim hayatım. Kanlı, acımasız bir hayat.
Bu yolda kimi çocuğunu, kimi eşini, kimi kardeşini kimiyse kendisini öldürdü. Bense hiç kimse için
savaşmayarak, okuluma ihanet ettim. Ve, tüm insanlığı kendime cephe aldım. Çünkü, ben roninim.

   Evvet , EFENİM! Serimiz, hızla devam ediyor! Lütfen; beğenmeyi, yorum yapmayı, paylaşmayı es geçmeyin. Destekleriniz benm için çok önemli tamam mı?.. O zaman, hadi bir sonraki bölüme.

RONİNHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin