TEHDİT

18 2 1
                                    

Shou, okula girdiğinde herkesin kendisine ters ters baktığını ve arkasından atıp, tuttuklarını çok
iyi biliyordu. Fakat, bu umrunda bile değildi. Tek, amacı okula giderek sıradan bir lise öğrencisi gibi bir hayat yaşamaktı. Ama, bunun hiçbir zaman gerçekleşmeyeceğini kendisi de çok iyi biliyordu.
Shou, sırasına oturduğunda çantasını sağ tarafına, katana ve wakazashisini sol tarafına koydu. Ardından dalgın dalgın etrafı izlerken bir el sertçe masasına vurdu.
“Shou!”
Shou, başını kaldırdığında Takashi Bishamon Kazu'nun öfkeli gözlerinin esiri altına alındı.
“Okullar arası turnuva da okulunun yanında ol.”
Shou, “Anlamıyor gibisin,” dedi. “Ben, Shou Kensai Daisuke. Bir, roninim ve asla bir efendinin altında çalışmam.”  
 
  Takashi, iç çekerek elini saçlarına götürdü. “Kimse sana bir efendinin altına gir-”
“Takımlar da kaptan vardır, değil mi?”
Takashi, Shou'nun bu sorusuyla yüzünde hafif bir gülümseme belirdi. “Evet, var. İlgi-”
“Eğer, kaptan ben olursam neden olmasın?”
Takashi, karşısında pişkin bir ifadeyle konuşan Shou'nun hareketlerinden iyice tepesi attı. Ve, ani bir öfke patlaması yaşayarak Shou'nun yakalarına yapıştı. “Shou! Seni, şerefsiz. Nasıl, olur da
benim makamıma göz dikersin?”
Shou, yakasını yüzüne tükürükleriyle öfke kusan Takashi'den kurtardıktan sonra cebinden bir mendil çıkardı ve yüzünü sildi. “Tükürmeden konuşursan daha iyi olur.”
“Shou...”
Shou, arkasına yaslanarak kollarını göğsünde birleştirdi. “Hem, seni zorlamıyorum ki. Beni takıma alma olsun, bitsin. Neden beni bu kadar çok istiyorsun, Takashi?..”
Takashi, ellerini Shou'nun masasından çekerek doğruldu. “Sen, bilirsin. Ama, şunu sakın unutma.
Okullar arası müsabakalardan önce düzenlenecek yarışmada seni, öldüreceğim.”
Shou, tek kaşını havaya kaldırarak, “Yapabilirsin,” dedi. “Sonuçta, yarışmalar da her yıl yüzlerce
öğrenci ölüyor veya kaybettikleri için utançlarından intihar ediyor. Ve, tabii sen de beni öldürebilirsin. Ama, ondan önce benim de yarışamaya katılmam lazım, değil mi?”

   Takashi, arkasını dönüp kendi sırasına dönerken, “Seni azıcık tanıyorsam kesinlikle katılacaksın,”
dedi. “Sonuçta sen...” hızla geriye dönüp, oğlanın kulağına eğilerek, “... Kumamoto soyundan geliyorsun,” diye fısıldadı.

Shou'nun gözleri korkudan fal taşı gibi açıldı. Dişlerini sıkarak, “Sen..”
Takashi, ukalâ bir gülümsemeyle bire bir turnuvalara katılacaksın Shou, değil mi?..”
“Hıh! Söylemene gerek yoktu. Zaten, katılacağım Bishamon.”
“Güzel...” tekrar Shou'nun sırasından ayrıldı ve kendi sırasına dönerken, “Kendine iyi bak Shou,”
dedi. Ve, eliyle iki sayısını işaret etti. “İki ay...”
Shou, derince bir nefes çekti ve gözlerini kapatarak içine çektiği nefesi ağır ağır verdi.
“Kumamoto Ailesi'nden geldiğim falan yok. Ama, onların bilgilerini ve Kensai Miyamoto Musashi'nin birçok bilgisinin de varisi olduğum doğru. Bu yüzden, bir nevi Kumamoto ailesiyle bir bağım var. Ama, bunu nereden biliyor? Yoksa; ustamla bir bağı mı, var? Açıkçası, o yabancı din
adamlarını öldürdükten sonra ben dışarı çıktım ve yakalandım. Meğerse herif beni dışarı da bekliyormuş. Ve, öleceğimi düşündüm ama benim hocam oldu. Ve, bana bu bilgileri miras bıraktı.
Eğer, Bishamon'un ustamla bir bağı varsa... onu öldüreceğim.”
Altı-yedi yaşlarındaki Shou'nun küçük bedeninin her tarafı onlarca kılıç yarasıyla kaplanmış,
elleri kaşık bile tutamayacak hâle gelmişti. “Yeter... Lütfen, biraz dinleneyim hocam.”
Shou'nun ustası bir doksan boylarında, saçları arkadan at kuyruğu yapılarak bağlanmıştı.
Üzerindeyse gri renkte hafif yıpranmış bir kimono vardı. Kimononun göğüs kısmının açıklığı ve hafif yıpranmışlığı adamın iri cüssesinin heybetini daha da iyi yansıtmasını sağlıyordu. Belindeki,
katanasınınsa siyah sapıysa kırmızı karo işlemeleriyle süslenmişti.
Cüssesi gibi heybetli sesiyle, “Shou...” dedi.
“Evet, usta.”
“Nefes alabiliyor musun?..”
Shou, anlam veremediği bu soruyu garipseyerek, “Var,” dedi.
“O zaman, çalışmaya devam.”

Shou, tahta kılıcını yerden aldı ve sıkıca kavrayarak burnundan derin bir nefes aldı. Ve, dinginleşti.
“Gel!”
Shou, ileriye atılarak kılıcını soldan sağa savurdu ve ustasının boynunu hedefledi fakat boyu kısa olduğundan kılıcın ucu ustasının göğsününün üstüne çıkamadı. Ve, Shou'nun kılıcı ustasının önünden geçip, gittiği sırada tekmesini ustasının çenesine doğru savurdu ancak bunu son anda gören
ustası şaşkın bir ifadeyle bedenini sağa yatırarak tekmeden kurtuldu. Lakin, Shou havadayken son
çare olarak dönen tekme savurdu ama ustası sol koluyla tekmeyi rahatça engelledi. Ardından,
çocuğu yan boşluğuna sağ elindeki tahta kılıcı geçirdi.
Nefesi kesilen Shou yerde acıyla kıvranırken ustası acı çeken öğrencisine sadece tepeden
bakmakla yetindi.
“Güçlen Shou...”

RONİNHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin