EZİYET ETME!

2 0 0
                                    

Shou, gözlerini ağır ağır aralarken etrafında uçuşan ses kirliliğini yavaş yavaş anlamaya başladı ve gözlerini açtığında başının tepesindeki ses kirliliği belirli anlamlar içeren sözcüklere dönüştü.
“Onu neden kurtardın?”
“Patron! Senin de sağın solun belli değil, he.”
“Kesin sesinizi! Kral'ımı elbet bildiği bir şeyler vardır.”
Bunun gibi onlarca söz. Shou'nun bu kadar kalabalığa katlanması mümkün bile değildi ve gözlerini tamamıyla açarak doğrulmaya çalıştı fakat sıcak bir el omzunu kavrayarak, “Sakin ol,” dedi. Ancak, bu sefer Shou yatağının içine gömülmedi ve doğrularak etrafında toplanan tiplere baktı. Lakin, aralarında sadece biri ilgisini çekti.
“Yu.”
    Yu, kollarını göğsünde birleştirerek, “İyi uyudun mu?” diye sordu.
Shou, gencin sorusunu yanıtsız bırakarak, “Beni neden kurtardın?” diye başka bir soru sordu.
Yu'da kendisini dinlemeyen aceleciye inat, “Kılıçların kırıldı,” dedi. “Artık, yeni bir silaha ihtiyacın olacak gibi.”

   Shou, bu seferde karşısındakini dikkate almamak istedi fakat Yu'nun en son söylediklerini kulak ardı edemezdi. “Yeni bir silaha ihtiyacım yok. Ben, kendi silahlarıyla idare ederim. Sen, kendi işine
bak.”
Yu, gözlerini devirerek Shou'nun yattığı yatağın yanında duran kılıçları aldı ve kınından çekerken Shou, “Sakın!” diye bağırdı.
Yu'ysa, “Bir samurayın kılıçlarına ondan başkası elleyemez,” diyerek Shou'un ona diyeceğini o Shou'ya dedi. Ve, kılıçları kınılarından çıkarıp Shou'un kucağına koydu. “Ama, bu silahlar senin de değil Shou.”
“Ama-”
Yu,”Bir baksan,” dedi. “Param parça olmuşlar. Değil bunlarla savaşmak, domates bile doğruyamazsın.
O yüzden, kendine yeni bir kılıç bul. Ve, onlara daha fazla eziyet etme.”
Shou, “Ne?” diye sorarken kafasını yana yatırdı. “Kılıçlarıma eziyet mi, ettim?”
“Evet. Onların çığlıklarını ben bile duyuyorum ama onları kullanan sen duyamıyorsun. Ne acınası. Hiç, birini keserken o kılıçlara sordun mu? Ya da, onların gücünü kullanırken...
  Shou, kılıçlarımız cansız nesneler değil. Hepsinin birer ruhu ve bilinci var. Kılıçlarına kulak ver. Yoksa,
bir gün çok pişman olacaksın.”

Shou, kendisine öğüt veren Yu'nun ne kadar haklı olduğunu bilsede bunu kabul etmek isemiyordu.
Ve, kılıçlarını alarak ayaklarını yere indirdi. Ve, kılıçlarını kınına koyarak ayağa kalktı. Sonra da, yüz üstü yere yapıştı. Bedenini hızla kaplayan acıya dayanamayarak bilincini yitirdi.
Yu, “Yatağına geri koyun,” dedi. “Kılıçlarını da gidin gömün.”
Yu'nun insanları başlarıyla onaylayarak Kral'larının dediklerini harfi harfiyen yerine getirirken Yu boynunda yeşil renkte kulaklığı, yeşil saçlı, yeşil gözlü on altı yaşlarında bir gence, “Benimle gel,” dedi. Ve, ikili Shou'nun bulunduğu taş kaplama odadan çıkarak önce koridora ordan da kitaplığa geçtiler. Yu'nun yanındaki etrafta kimsenin olmadığına emin olduktan sonra Yu kitaplardan birini kendisine doğru çekti ve gizli bir oda açığa çıktı. Ve, ikili odaya girdikten sonra kapı arkalarından kapandı.
Gizli odanın, duvarları içi çeşitli gizli belgelerle dolu raflarla çevrelenmiş, odanın ortasındaysa on iki kişilik bir masa konulmuştu. Yu, masanın etrafındaki sandalyelerden birine oturdu. Diğeriye, Kral'ının yanına geçerek yerini aldı.
“Shou Kensai Daisuke. Bunda bizim bilmediğimiz başka sırlar var. Fudo Hotaka'nın öğrencisi olmasından daha büyük sırlar. Ama, bundan önce onun güvenini kazanmalıyız Noda Sou Musashi.”
Sou, “Tabii ki de patron,” dedi. “İstediğin gibi güvenini kazanacağım. Ama,  zor olmayacak gibi. Ne de, olsa bir nevi akrabayız.”

RONİNHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin