Bölüm 8 Part 2

3 2 0
                                    

"Hikayemin başarı kazanması ve neticesinde basılması için lütfen oy verip yorumlar atarak destek olun. Seviliyorsunuz. İyi okumalar."

Miray, kapı kilidinin sesini duyduğunda gözlerini yerden kaldırdı. Uzun süredir duyduğu ilk sesti neredeyse. Öyle ki bir ara nerede olduğunu bile unutmuştu ama kısa sürede hatırladı nezarethanede olduğunu.

Kapıya doğru baktığında tanıdık bir yüz gördü. Ada. Polis memuru kilidi açtı ve Ada'yı içeri atarak tekrar kilitledi. Ada'nın burada ne işi vardı ki?

Hemen ayağa kalktı Miray. Ada'ya doğru ilerledi ve "Ada?" diyerek seslendi. "Senin ne işin var burada?" O sırada hemen yan tarafındaki, içinde Rüzgar'ın olduğu nezarethanede de hareketlilik vardı. Bir polis de oranın kapısını açmıştı ve içeri attığı kişi tabii ki de Ege'ydi. "Ne işiniz var sizin burada?"

Ada, "Burayı da mı sahiplendin hemen?" diyerek bankın yanına gitti ve "Gel yardım et bana" dedi Miray'a doğru. Ada gibi bankın yanına ilerleyen Miray'a bankı göstererek tutmasını istedi. İkisi de bankın bir ucundan tuttular ve kaldırarak yandaki nezarethaneye bakacak şekilde demir parmaklıkların hemen dibine yerleştirdiler. Miray aynı şeyi Ege ve Rüzgar'ın da yaptığını fark etti. Böylece banklar karşı karşıyaydı artık. Arada sadece demir parmaklıklar vardı.

"Öğreneceksin" dedi Rüzgar, Miray'a doğru. O sırada Miray, kendisine gülümseyerek el sallayan Ege'ye selam veriyordu. Ada ile Miray bankta yan yana otururken Ege de özellikle Miray'ın karşısına oturmuştu. Rüzgar da hemen Ege'nin yanına "Bizde birisi buraya gelirse diğerleri de mutlaka gelir."

"'Nezahat günü' deriz böyle günlere" dedi Ege arkasına yaslayarak. Bir kolunu Rüzgar'ın omzuna atmıştı. Sabah ki kıyafetlerini değiştirmiş, üzerinde 'just do it' yazan beyaz bir tişört giymişti. Altında ise siyah kot pantolon. "Birimiz buraya düştüğümüzde diğerleri bir suç işleyip mutlaka yanına gelir. Bütün gece sohbet ederiz sonra, çok eğlenceli oluyor."

"Alışkınsınız yani buraya" diyerek etrafını gösterdi Miray. Oysa onun içini ürpertmişti burası. Yalnız olsa kesin kafayı yerdi. "Benim ilk oluyor da."

"Milli oldun işte daha ne istiyorsun?" Ada'nın her zaman ki gibi yüzü asıktı. "Hayatta farklı deneyimler yaşamak kadar iyisi yoktur. Farklı deneyimler demek renk paletine ekleyeceğin yeni renkler demek. Böylece resmin çok daha renkli ve eğlenceli olur."

Sanki Ada'nın söylediğini sindiriyormuşçasına uzun bir sessizlik oldu. Uzun, soğuk bir sessizlik. Eğer Miray olmasaydı, Ada gayet canlı ve aktif birisiydi ama Miray'ın varlığı Ada'nın canını sıkıyordu. Onu oracıkta boğmamak için zor tutuyordu kendini.

Rüzgar bozdu uzun sessizliği. "Dosya'yı ne yaptınız?" dedi ikizlere bakarak. Sabah ki olaylardan sonra ilk defa bu konuyu konuşuyorlardı. "Hallettiniz değil mi?"

"Şüphen mi var aslanım?" diyerek ortamdaki gerginliği uzaklaştırmaya çalıştı Ege. "Bütün sayfaların kopyasını aldık. Olay yarın olacak. Buradan çıkınca biraz gözlerimizi dinlendirip hemen işe gideceğiz yani."

"Emin misiniz yarın olacağına? Yerini ve zamanını tam olarak biliyor musunuz?"

"Ay Rüzgar. Ne pimpirikli çıktın sen de ha." Ada, Rüzgar'ın fazla stresli olduğunu düşünüyordu. Bunun sebebini tabii ki biliyordu ama rahatlaması lazımdı. Bir şekilde bu işi de bitireceklerdi zaten. "Gideceğiz polisin eline vereceğiz sonra evli evine köylü köyüne." Köylü kısmını söylerken göz ucuyla Miray'a baktı.

"Bilmiyorum" dedi Rüzgar başını ellerinin arasına alarak. Sesi bu yüzden boğuk çıkıyordu. "Her şeyin bu kadar kolay olması canımı sıkıyor. Her şeyin bu kadar basit olması... Bir şeyler yanlış gidiyor buna eminim. Bir şeyler hatalı."

"Bilmiyorum" dedi Ada arkasına yaslanarak. Aslında biliyordu. Rüzgar'ın haklı olduğunu, bir şeylerin yanlış gittiğini. Bunca yıllık tecrübesine bakılırsa bir şeyler kesinlikle yanlış gidiyordu. Her şey bu kadar basit olamazdı. "Belki de hatayı kendimizde aramalıyız" dedi imalı ses tonuyla. "Belki de yanlış olan şey içimizdedir." Hepsi ne demek istediğini anlamıştı. Miray'dan bahsettiğini. Miray dahil herkes.

"Bana ne zaman güveneceksin bilmiyorum ama..."

"Hiçbir zaman" diyerek sözünü kesti Ada Miray'ın. Miray ise derin bir nefes alarak sözüne devam etti.

"Ben size ihanet etmedim etmiyorum da. Sizi Rüzgar'ın babasına söylediğimi falan mı sanıyorsunuz? Fark ettiniz mi bilmiyorum ama o adamın bu işlerde olduğunu size ben söyledim. Bütün bunları başlatıp da sizi ona satmamdaki mantıksızlığı sezemiyor musunuz?"

"Tamam" dedi Ege aniden sesini yükselterek. "Bugün tartışmayın bari. Kafamızı dinleyelim biraz."

"Ege haklı" diyerek hak verdi Rüzgar kendi kolunu da Ege'nin omzuna atarak. "Biraz kafamızı dinleyelim. Son bir kaç gündür çok yoruldum. Hayat en sert darbesini vuruyor galiba. Hem de daha öncekinin acısı geçmeden."

"Hayat bu kanka, hep bir yerden çıkartıyor belaları yırtık don gibi. Sonra da 'bunu da geç, bunu da geç, hadi bunu da geç' diyor." Bir an bir şey hatırlayan Ege güldü. "Tuğçe'yi hatırladınız mı?" dedi gülerek. "300 lira olanı" gülmeye devam ediyordu.

"Ay hiç hatırlatma ya" dedi Ada göz devirerek. Aynı zamanda da gülüyordu. "Gıcık kız valla yine sinir oldum."

"Kim ki Tuğçe" Miray hem diğerlerinin gülmesine gülüyordu hem de merakla soruyordu.

"Eskort ablamız." Rüzgar diğerlerinden daha önce toplarlamıştı, ikizler hala gülüyorlardı. "Geçen yine buradayız. Bir eskortu da yanımıza attılar adı Tuğçe'ydi. Kadın'ın bizi oracıkta yatağa atmadığı kaldı" dediğinde yavaş yavaş sakinleşen ikizler yeniden gülmeye başladılar. Miray da hala olayı anlamasa da diğerleri gibi gülüyordu. Rüzgar kendini tutarak anlatmaya devam etti. "'Ablacım sen milli oldun mu?' diyor Ege'ye. Bu mal da anlamadı, kadına milli takıma girmeyi nasıl kılpayı kaçırdığını anlatıyor."

"Kanka anladım da anlamamazlıktan geldim ben."

"Ya bi git" dedi Ada gülmesini tutarak. "Kulağına, ne demek istediğini söylediğimde yüzünün aldığı şekli unutmuyorum hala" ve gülmeye devam etti.

"Bir de kadına 'abla ben senin bildiğin erkeklerden değilim' diyor. Ulan kadın 'saati 300' diyor, bu mal da 'ucuzmuş' diyor. Nasıl bir cahilliktir bu?"

"Ne yapayım be, bende sıfır fesatlık. Sizin gibi sapık mıyım ben?"

Ve o gün öyle devam etti. Bütün gece sohbet ettiler. Komik nezarethane anılarını anlattılar. Birlikte güldüler, birlikte eğlendiler. Gün geçtikçe kendini daha çok yakın hissediyordu Miray, Kelebekler'e. Bir gün onlardan ayrılmak zorunda kalmak düşüncesi içini yiyip bitirse de bu düşünceyi bir kenara koydu ve içlerine katıldı. Daha çok onlardan olmaya çalıştı. Ada ile daha çok savaşmak demek olsa da bu, sorun değildi onun için. Savaşırdı. Bu güne kadar o kadar çok savaştan geçmişti ki, bunu da geçerdi. Ada'nın kalbini de kazanabilirdi. 

Kelebeğin DoğuşuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin