"Hikayemin başarı kazanması ve neticesinde basılması için lütfen oy verip yorumlar atarak destek olun. Seviliyorsunuz. İyi okumalar."
"Oo parti mi var?" diyerek içeri girdi Rüzgar. Yüzündeki gülümseme modunu belli ediyordu. Rahattı, içinde herhangi bir gerginlik yoktu. Bütün rahatlığını koruyarak arkasına döndü ve Ege ile Ada'ya baktı gülerek. "Babamın bizim için bu kadar hazırlanıp da prodüksiyon yapması gözlerimi doldurdu valla."
Ersin'in bitmek bilmeyen depolarından birindelerdi. Saat akşam 10'a yaklaşıyordu ve Kelebekler Miray'ı almak için Ersin'in çağırdığı yere gitmişlerdi. İçinde farklı boylarda devasa buzdolaplarının olduğu bir depoydu burası ama üçü de adı kadar emindi ki amacı dışında kullanılıyordu.
Ersin'in kaşları çatıldı. Korkmuyorlardı. Tedirgin de değillerdi. Yakın arkadaşları Miray elindeydi ama ne Rüzgar ne Ada ne de Ege'de en ufak bir korku yoktu. Bir şeye güveniyorlardı. Bir şeyler dönüyor olmalıydı.
"Böyle dalga geçmeye devam ederseniz partiyi göreceksiniz," dedi Ersin adeta horozlanarak. Kendini herkesten üstün görmede bir numaraydı Ersin. "Beni bu noktaya siz getirdiniz. Ben size zamanında durun dedim. Bana bulaşmayın dedim. Bana dokunmak ateşe dokunmak gibidir, yanarsınız dedim. Dinlemediniz. Yanın bakalım şimdi. Ne sana ne sana ne de sana... hiçbirinize gram acıma yok artık. Ersin'in acımasız yüzünü göreceksiniz. Bu daha başlangıç"
Rüzgar babasının tehdit saçan konuşmasını sadece gülerek izledi. Aynı şekilde İkizler için de pek bir etkisi yoktu bu konuşmanın. "Senin en büyük eksikliğin, hatan ne biliyor musun?" diye soru babasını göstererek. "Bizi küçümsemen, bizi hala çocuk zannetmen. Pekâlâ, belki bizden yaşça büyüksün, belki de bizim yaşımız kadar süredir sen bu işlerdesin, belki gerçekten çocuğuz ama ne var biliyor musun? Biz, Kelebekler... biz, mafyaların ismimizi duyduğunda ellerini istemsizce silahlarına götürmelerine neden olan o üç kişiyiz. Biz Kelebekler'iz. On küsur yıldır o küçük, zararsız hayvanın adını taşıyarak teker teker yok ettik önümüze çıkan bütün siyahları. Tamam, belki de sen en büyüklerisin karşımıza çıkanların. Belki de en uzun süre uğraştığımız ve canımızı yakmayı başaran birkaç mafyadan birisi sensin, evet. Fakat biz buradayız Ersin Demir. Biz, Kelebekler olarak hala burada, tam karşındayız. Ne senden korkuyoruz ne de senin o saçma tehditlerinden. Ben, Ege, Ada... biz Yağmur'un kelebekleriyiz. Bize asla zarar veremezsin. Bizim bir kanadımızı bile koparamazsın. O içerdeki kız. Miray. O da bizim bir kanadımız. Dördüncü kanadımız o ve hayır, ona da zarar veremezsin."
Bu uzun konuşma Ersin'in dikkatini bir süreliğine dağıtmıştı. İçindeki öfke karşısındakinin oğlu olduğunu unutmasına neden oluyordu ama Yağmur'u unutamazdı. Daha küçücükken kollarının arasından kayıp giden kızını unutamazdı. Onun âşık olduğu hayvanı unutamazdı. Küçük mavi kelebek. Ne olursa olsun, kızı ölmüştü ve bu Kelebekler denen grubun da artık dağılması gerekiyordu. Ersin yumuşamayacaktı. O an yumuşamayacaktı.
"Öyle mi dersin," dedi Ersin cebinden çıkardığı plastik bir butonu göstererek. "Bak," diyerek arkasındaki büyük buzdolabını gösterdi. "Miray'ınız orada. Bu butona bastığım an içeriye onu boğarak öldürecek gazlar dolacak." Bunu demesiyle birlikte butona basması bir oldu. "Sizi bekleyecek zamanım yok. İçeriye gazlar dolmaya başladı bile. Hemen bana mallarımı getirin yoksa iki dakikaya o artık yaşamıyor olacak."
Gayet açık ve net bir tehditti. 'İki dakika içinde uyuşturucuları getirin yoksa kız ölecek.' Fakat bu açık tehdide rağmen ve süreleri başlamış olmasına rağmen kimse yerinden kıpırdamıyordu. "Ne bekliyorsunuz!" diye bağırdı Ersin. "Arkadaşınız içerde can çekişiyor. Siz daha ne duruyorsunuz burada? Çabuk getirin malları."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kelebeğin Doğuşu
Roman pour AdolescentsBaban ile savaşa girersen, bir kazanan olur mu? Rüzgar'ın hayatı, öngörülemeyen bir ateş çemberinden bozma, akıp gidiyordur. Hayatının bir köşesinde sevdikleri, diğer köşesinde ise mafyalar vardır. Kendilerine Kelebekler dedikleri 3 kişilik gruplar...