"Hikayemin başarı kazanması ve neticesinde basılması için lütfen oy verip yorumlar atarak destek olun. Seviliyorsunuz. İyi okumalar."
15 Ağustos 2017
O felaket geceden sonra daha fazla orada kalmak istemeyen Kelebekler Miray'ı da alarak İstanbul'a geri döndüler. Neyse ki Miray yoğun bakımı da atlatmıştı ve normal odaya alınmıştı. Bununla beraber uyanması da pek uzun sürmemişti. Gözlerini açtığında kendisine bakan üç kişinin gözlerinin tedirginliğini hissedemeyecek kadar yorgundu. Ege'nin yaşlı gözleri, Rüzgar'ın mutlu gözleri, Ada'nın ise o umursamaz gözleri. Herkes normaldi anlaşılan. Herkes normaldi.
Kendine gelen Miray'ın ilk isteği onu eve götürmeleriydi. Her ne kadar Ege buna itiraz etse de sonunda Miray'ın dediği oldu ve onu, onun evine götürerek üvey annesine emanet ettiler. Aslında Ege bu konuda çok rahatsızdı. Karnından vurulmuş ve ölümden dönmüş bir kızın hastanede kalması gerekiyorken evde durması çok saçmaydı ona göre. İçi içini yiyor, her an telefonu kötü bir haberden dolayı çalacakmış gibi hissediyordu. Tedirgindi bu yüzden Ege. Bu yüzden kendi evinde, sandalyesinde otururken dudaklarını yiye yiye Miray'ı düşünüyordu.
"Ne bu yüzünün hali kaç gündür?" diye sordu Ada. O da Ege gibi kendi sandalyesine oturmuştu ve bilgisayarında bloglarını yazıyordu. "Tamam işte sorun ne? Miray iyi, Ersin bizi hala kaçıyoruz sanıyor. Hala yüzünü niye asıyorsun?"
"Miray iyi mi?" Ege başını aniden kaldırarak Ada'ya baktı. "Karnından vurulmuş bir kız 12 günde ne kadar iyileşmiş olabilir? Bir de inat etti. Eve götürdük kızı ya. Hastanede olması gereken kızı eve götürdük ya aferin bize."
"Abartma istersen." Bilgisayardan kafasını bile kaldırmamıştı. Her zaman ki gibi. "Kızın ne kadar hızlı iyileştiğini sen de gördün. Hem ayrıca evde annesi var. O bakar ona neyini merak ediyorsun daha?"
"Üvey annesi."
"Ne fark eder? Yıllardır o büyütmüş onu. Üvey müvey, annesi işte."
Ege gözlerini devirerek yüzünü iki avucunun arasına aldı. "Var ya bazen ruhunu şeytana falan sattığını düşünüyorum. Bir insan bu kadar ruhsuz olamaz." Bunu söylerken yüzü hala avuçlarının içinde olduğundan sesi boğuk çıkmıştı.
"Hayır Ege'ciğim sadece ben kalbimin sesini dinlemiyorum. Beynim bana yetiyor da artıyor."
Ege gözlerini birkaç saniyeliğine kapattı ve kendini sakinleştirmeye çalıştı. Kavga etmek istemiyordu. İstemiyordu. İstemiyordu ama dayanamıyordu. Ve sonunda kendini tutamadı. Ellerini yüzünden çekerek döndü Ada'ya ve "o kız senin yüzünden orada, o halde yatıyor, biliyorsun değil mi?" diye çıkıştı. İşte iplerin kopmasına sebep olan şey buydu.
Ada, Ege'nin bu çıkışı üzerine daha önce hiç yapmadığı bir şey yaptı. Dizüstü bilgisayarının hızlıca kapattı ve büyük bir öfkeyle Ege'ye baktı. "Ne sanıyorsun ulan sen beni? Kalpsiz falan mı?"
Ege, Ada'nın yaptığı bu ani hareketten dolayı tedirgin olsa da geri dönemezdi. Madem tartışacaklardı. Kaçmayacaktı.
"Sendeki kalbin kan pompalamaktan başka bir işe yaradığını sanmıyorum Ada." Sesi şimdilik sakindi. O sakinliği severdi.
"Allah Allah, öyle mi? Sendeki başka şeyler yapıyor da ne oluyor? Ha? Hala Miray'ı etkileyebilmiş değilsin. Söylesene yalan mı Ege? Yalan mı ha? Boş bir aşk için boşu boşuna uğraşacak bir kalbi isteyeceğime görevini yapacak bir kalp benim her zaman tercihimdir Ege."
"Boş bir aşk mı? Sen onu ne kadar sevdiğimi bilmiyor musun Ada? Kalbimin onun için ne kadar attığını çok bilmiyor musun?"
Sahte bir kahkaha attı Ada. Bu kahkaha ne kadar sinirli olduğunun işaretlerinden biriydi. "Ulan şu aşka odaklandığın kadar, kalbine odaklandığın kadar beynine ve mantığına odaklansan bu kadar üzülmeyeceksin. Miray sana bakacak mı sanıyorsun ha? Sen iyi çocuksun Ege. Sana Miray'ın aşık olacağını mı sanıyorsun? Sen bu kadar aptal mıydın ya?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kelebeğin Doğuşu
Novela JuvenilBaban ile savaşa girersen, bir kazanan olur mu? Rüzgar'ın hayatı, öngörülemeyen bir ateş çemberinden bozma, akıp gidiyordur. Hayatının bir köşesinde sevdikleri, diğer köşesinde ise mafyalar vardır. Kendilerine Kelebekler dedikleri 3 kişilik gruplar...