0.3

150 14 7
                                    

"Marinette! Haydi uyan artık." Mutfaktan gelen sesi duyduğumda yataktan kalktım. Gerçekten mi? Cumartesi günü sabahın köründe uyandırılmak da neyin nesiydi?

"Acaba beni neden cumartesi sabahın bilmem kaçında uyandırdın sevgili..."

"Selam." Karşımda kediyi gördüğüm an kalakaldım. Pijamalarım ve muhtemelen uyumaktan dağılmış saçlarımla karşısındaydım.

"K-kedi?" Gülmemek için kendini zor tuttuğu oldukça belliydi.

"Şey ben, seninle konuşmak için gelmiştim. Bir konu hakkında." Bize garip bir şekilde bakan ailemi görmezden gelerek kedinin elini tuttum.

"Pekâlâ sen odama çık ben geliyorum." Koşarak lavaboya girdim ve derin bir nefes aldım.

"Marinette!" Tikki'ye bakıp kaşlarımı çattım.

"Dibimde niye bağırıyorsun Tikki! Kulaklarım acıdı."

"Mucize kutusu. Masanda duruyor." Gözlerim o an ne kadar büyüyebilirse o kadar büyüdü.

"Olamaz!" Tuvaletten çıkıp merdivenleri tırmandım. Kedi odama henüz girmemişti.

"DUR!" Şaşkın bir şekilde arkasını döndüğünde rahatladım.

"Önce ben odadan kıyafet alayım. Tabi önce benim girmem gerekiyor. Kusura bakma kedi." Kapıyı suratına kapattım ve koşarak mucize kutusunu dolaba koydum. Büyükbabamdan aldığım kilitli dolaba. Etrafta şüphe çekecek bir şey kalmadığından emin olduktan sonra üstümü giyinip kapıyı açtım.

"Gel hadi." Ne konuşacağımızı bildiğimden kendimi biraz kötü hissediyordum. Sonuçta onun için gerçekten ağır konuşmuştum.

"Biliyorsun yaşadığımız olay... İkimiz de kızgındık Marinette Dupain-Cheng. Ama sanırım bu kızgınlığı görmezden gelebiliriz öyle değil mi?" Gözlerimi ellerimden çekip açtığı kollarına diktim.

"Evet kedi." Sımsıkı sarıldığında gülümsedim. En azından beni değerli hissettiriyordu.

********

"Yarın görüşürüz kızlar." Telefonu kapatıp sandalyeye yaslandım. Saat on ikiyi geçiyordu. Artık yatmam gerekiyordu. Birden bir çığlıkla yerimde zıpladım.

"Neler oluyor?" Terasa çıkıp baktığımda birinin akumalandığını gördüm.

"Cidden mi? Ah Tanrım." Dönüştükten sonra meydana inip Bay Güvercin ile savaşmaya başladım. Ama kedi ortalarda yoktu. Şuan ona gerçekten ihtiyacım vardı. Telefonuna sinyal bıraktım. Hâlâ dönmemesi beni endişelendirmişti. O sırada karnıma yediğim bir güvercin tekmesiyle sendeledim.

"Ah!" Bay Güvercin bana doğru yaklaşırken bir sopa onu engelledi. Kedi gelmişti.

"Buradayım Leydim." Beni kucağına alıp fırının önüne bıraktı.

"Biraz burada beklemelisin. Hemen geliyorum.

Birkaç dakika sonra akumayı çıkardığında yanıma geldi.

"Yeni öğrendiğimden olsa gerek." Kaşlarını çatıp bana baktı.

"Yeni bir özellik demek istedim. Gardiyan olunca..." Gülümsedi. Ne kadar güzel gülümsediğini o zaman fark ettim. Bana doğru yaklaşınca irkildim.

"Kendine dikkat et Leydim. İyi geceler." Yanağımdan öptüğünde kalbim hızlandı. Neler oluyordu? Ben Kara Kedi'yi sevmiyordum ki! Kafamı iki yana sallayıp evin terasından içeri girdim. Bu anıyı hatırlamamak üzere bir kenara attım. Adrien varken o asla olamazdı. Asla!

Uykumun gelmeyeceğini anladığımda ayağa kalktım. Masada duran mucize kitabı ilgimi çekmişti. Belki de onunla ilgilenmeliydim. Sayfaları çevirirken Kara Kedi ve Uğur Böceği ile ilgili bir yazı gördüm.

"Birleşimleri kötü bir adamın elinde ise felakete işarettir. Onları birleştiren kişinin bir dilek hakkı olur. Fakat bu birleşimin elbette bir sonucu olacaktır." Gözlerim büyüdü. Belki bir ihtimal büyükbabamı kurtarabilirdim. Kara Kedi buna kesinlikle hayır demezdi. Ama ona bunu söylemeden önce kendim denemeliydim. Ondan kendim almalıydım.

********

"Hey, Gün ışığım." Gülümseyerek bana gelen Adrien'ı gördüm. Ben de ona gülümsedim ve yanıma geldiğinde sarıldım.

"Günaydın." Hayır. Onunla sevgili değilim. Henüz.

"Günaydın Mari!" Bana doğru koşan Chloe'ye kollarımı açtım.

"Hey, naber Kraliçe?" Koluma girdi ve beni sınıfa çıkardı.

"Ee sonra noldu?"

"Beni yanağımdan öptü Chloe. Ve ben kalbimin hızlandığını hissettim." Gözlerini büyüttü ve kıkırdadı.

"Böyle hız görülmedi Mari. Sen de az değilmişsin." Omzuna vurup sırama geçtim. Ders başladığında ilk dakikasından sıkıldığımı hisettim.

"Hey Marinette." Bana seslenen Alya'ya bakıp yürümeyi bıraktım.

"Adrien'ın yanındaki kızın kim olduğunu biliyor musun? Umuyorum ki hoş bir arkadaştır sadece." Kaşlarımı havaya kaldırıp arkamı döndüm. Yanında tıpkı benim gibi aynı saçlara sahip bir kız vardı. Adrien'a sarılıyordu ve oldukça mutlu görünüyorlardı.

"Ş-şey ben gitmeliyim." Canım yanmadı. Hiçbir şey mahvolmadı. Ona karşı olan yakınlığım azalmadı. Ama hayal kırıklığı yaşadım. Umutlarım yok oldu. Ve içimde yeşeren tüm umut tohumları bir yangınla toz olup gitti. Ben o gün bir karar vermeliydim. Ve verdiğim karar yıllardır sevdiğim bu çocuktan umudu kesmekti. Ve ben ondan umudu kestim.

Beni kendinden uzak tut." Gözlerimden yaşlar firar ettiğinde arkama bakmadan koşmaya başladım. Seni seviyorum... Lütfen beni bırakma... Onu değil beni sev...

Herkese merhabaa. İlk iki bölüm sizinle konuşmadım çünkü kurgunun kafanızda biraz oturmasını istedim. Anladığınız kadarıyla hikâyede daha çok Marichat olacak. Vee en önemlisii lütfen hayalet okur olmayın. Yorumlarınız çok değerli. Eğer beğendiyseniz de oy vermeyi unutmayınnn!

Bir dahaki bölüme kadar takipte kalın, bölümleri düzenli atmaya çalışacağım. Ama dediğim gibi yorumlarınız benim için çok değerli. Ayrıca fikirlerinizi de yazarsanız sevinirim.

Kendinize iyi bakın!

CURSED [TAMAMLANDI]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin