2.0

59 4 2
                                    

Tek bir mucize elimde kalmıştı. Tavus kuşu mucizesi. Bunu Bridgette'ye vermeyi planlıyordum. Adrien ile evine doğru ilerlerken Nathalie hala onun evde olmadığını söylediği için rahattım. O da bizim için hazırlık yapıyor olmalıydı.

"Merhaba Felix." Kapıda bizi karşılayan Felix'i görünce gülümsedim ve merdivenlerden çıkmaya başladım. Onu görmeme az kalmıştı.

"The stars don't shine on me tonight!" Odanın kapısından girecekken en sevdiğimiz şarkıyı söylediğini duydum. Arkamda Adrien'ı hissettiğimde döndüm.

"Korkuyorum."

"Korkma meleğim. O seni seviyor." Kafamı salladım ve içeri girdim.

"Bridge?" Arkasını dönüp bana baktı ve gülen yüzü hüzünle doldu.

"Marinette?" Kafamı salladım ve gülümsedim.

"It's like I'm going through a flood..." Fısıldayarak söyledim ve bana doğru koştuğunu gördüm. Kolları beni sardığında ağlıyordum. Ve belki o da ağlıyordu.

"Neden söylemedin?"

"Nasıl söyleyebilirdim?" İkimiz de uzun bir sessizlik içinde birbirimize sarıldık. İçeri girdiklerinde ayrıldık ve birbirimize baktık.

"Üzgünüm. Sana söyleyemediğim için."

"Aslında sana birşey vermek için geldim." Burnumu çektim ve çantamdan çıkardığım kutuyu Bridge'e uzattım.

"Bridgette Dupain-Cheng, tavus kuşu mucizesini sana emanet ediyorum. Onu iyi kullan." Gözleri büyüdü ve tıpkı büyükbabam gibi yaptığım için gardiyan olduğumu anladı.

"Sen Uğur böceğisin."

"Öyleyim." Güldü ve kutuyu aldı.

"Merak etme gardiyan." Adrien bana doğru geldi ve elimi tuttu. Felix ise geride duruyordu. Ona sinirliydim. Çünkü en çok sevdiğim kişilerden birini üzüyordu o.

"Felix?" Bridgette'nin ona seslendiğini duyunca yanına gitti ve kolunu omzuna attı.

"Ona güvendiğin için mutluyum Marinette." Kafamı salladım ve ona bildiğimi belli eden bakışlar attım. Yavaşça yutkundu.

"O hâlde savaşa kadar birlikteyiz ha?"

"Birlikteyiz."

Gece olmak üzereydi. Adrien devriyeden gelecekti. Kitaplarını incelerken arkamdan gelen sesle irkildim.

"Merhaba leydim, kitaplara ilgili görünüyor gibisiniz." Onu uzun zamandır kedi kostümü ile görmüyordum. Ama bu hâli de oldukça çekici görünüyordu hep.

"Evet. Zevkinize bayıldım prensim." Söylediğim kelime hoşuna gitmiş olacak ki gülümsedi.

"Biliyor musun Adrien? Sana böyle seslenmek hep garip geliyor." Yanıma yaklaştı ve elini yanağıma koydu.

"Bana istediğin gibi seslen o zaman." Ellerimi sarı saçlarının arasına daldırdım ve burnundan öptüm. Boyu gerçekten uzundu.

"Pekâlâ kedicik. Bu ismine bayılıyorum."

"Tıpkı böcüşüm gibi."

"Evet. Onun gibi." Daha çok yaklaştığında geçirebileceğimiz son gece olabileceği aklıma geldi. Ağlamak istedim ama yapmadım. Güzel gecemizi mahvedemezdim.

"Bu son gece belki de bir şeylerin başlangıcı olur. Ne dersin? Kafamı salladım ve gülümsedim. Dudaklarımız birleştiğinde hafif piyano sesi kulaklarıma dolmuştu. Lacivert, siyaha karışırsa nolurdu? Çok daha koyulaşırdı aşkları sanki. Ama bu sefer mavi yeşile karışacaktı. Çünkü o kadar güzel bakıyordu ki gözleri aşık olmamak elde değildi. Ve gözlerimi öyle çok severdi ki beni en çok o mutlu ederdi. Duvara dayandım ve yeşil gözlerine baktım. Onları ilk kez bu kadar tutkulu görüyordum. Belki de benim mavi gözlerimden farksızdı. Dönüştüğünde tekrar beni öpmeye başladı. Biz bu gece yine biz olacaktık. Tekrardan ama ilkmiş gibi.

CURSED [TAMAMLANDI]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin