Bütün gece geçmiş hakkında hafızamı zorladım ama hiçbir şey bulamadım. Aklıma yapacak başka bir yol da gelmiyordu. Ya direkt babama soracaktım ya da yavaş yavaş olayları çözmeye başlayacaktım. Babama sormak kısa olan yoldu ama biliyorum asla söylemezdi. Bu yüzden uzun yolu seçecektim işte, zor olan yol… Hatta belki de çok zor olan yol…
Sabahın ilk ışıklarıyla yarım yamalak uyuduğum uykudan uyandım. Yatakta doğrulduğumda kafamda bugün için gelişigüzel bir plan yaptım. Banyoya gittiğimde ilk işim aynada kendime bakmak oldu. Buraya geldim geleli birkez olsun gülmemişti yüzüm. Solmuştu da…
Musluğu açıp yüzüme defalarca su attıktan sonra doğruldum ve yine aynaya baktım. Her şeyin yolunda gitmesini istiyorsam önce yüz ifademi değiştirmeliydim. Çekmeceden çıkardığım makyaj çantasını alıp, mermere döktüm içindekileri. Göz altlarımdaki morluklar için kapatıcı sürdüm. Biraz far, göz kalemi ve rimel ile gözlerimde hiçbir yorgunluk belirtisi kalmamıştı. Dudaklarıma hafif pembe bir ruj sürdükten sonra çantayı çekmeceye geri koydum. Olmuştu… Yüzümde hiçbir hüzün kırıntısı yoktu. Sanki her şey normalmış gibiydi…
Banyodan çıkıp gardırobumu açtım ve içinden kıyafet seçmeye başladım. Bir süre önce severek aldığım kıyafatleri şimdi beğenmiyordum. Rastgele bir elbise seçip üstüme giydim.
Odada işim bittiğinde telefonumu alıp aşağıya indim merdivenlerden. Işıl Abla ve babam yoktu salonda. Dedem de oturmuş gazete okuyordu. Onların yokluğunu fırsat bilerek dedemin yanına gidip oturdum.“Ben düşündüm dede ve sen söylediklerinde haklıydın. Onları rahat bırakmalıyız.” dedim inandırıcı olmaya çalışarak. İnanması için de içimden dualar ediyordum. Başını gazeteden kaldırıp yüzüme baktı.
“Dünden bugüne ne değişti Nefes?” diye sorduğunda inanmadığını anladım.
“Hiçbir şey olmadı. Hiçbir şey olmayınca da vazgeçtim dede. Belki de bu meseleyi daha fazla kurcalamamalıyım.” dedim. Gazeteyi katlayıp önümüzdeki sehpaya bıraktığında öne doğru eğildi.
“Kurcalamamalısın kızım. Zira üzülen taraf sen olursun. Bırak her şey yaşandığı gibi kalsın, biz artık önümüze bakalım.” dediğinde gülmemek için zor tutuyordum kendimi. Önümüz dediği gelecek miydi? Benim bir geleceğim var mıydı ki? Geçmişim olmamasına rağmen geleceğim olabilir miydi ki?
Dudaklarımı kımıldattığım sırada salona babam ve Işıl Abla girdi. Söyleyeceğim şeyden vazgeçip onlara gülümsedim. Gülümsemek zordu ama yapmam da gerekiyordu. Yoksa hiçbir şey öğrenemezdim.“Günaydın herkese.” dedim onlar karşıma otururken. Bana şaşkın gözlerle bakıyorlardı. Belki de bu halimi beklemiyorlardı. Ben de beklemiyordum böyle bir tavır takınacağımı ama gerekliydi işte. Çözüm için gereken neyse yapacaktım.
“Günaydın kızım. İyi misin sen?” diye sordu babam. Hala şaşkınca bakıyordu bana.
“İyiyim baba. Neden sordun?”
“Yani iyi görünmüyordun ya hani, bu kadar çabuk toparlanmanı beklemiyordum” Babamı Işıl Abla da destekledi.
“Ne varmış ki halimde?” dedim anlamazlığa gelerek.
“Daha sabah seni gördüğümde ağlıyordun ve duyduğuma göre de odandan hiç çıkmamamışsın. Şimdiyse odandan çıkmışsın, bizim yanımızdasın ve gülüyorsun. Söyler misin Nefes sen bizim yerimizde olsan şaşırmaz mıydın?” Işıl Abla’nın bu sorusuyla daha çok güldüm.
“ Şaşırırdım sanırım.” dedim. Sonra da ilave ettim.“ Evet, bugün odamdan hiç çıkmadım. Çünkü düşünmek istedim. Buraya geldiğimen beri yaşadıklarımı düşünmek istedim. Güzel bir başlangıç olmadı biliyorum ama artık güzelleştirmenin zamanı geldiğini sanıyorum. Hem bunu çok istiyorum. Zaten sanırım sadece ben değil, bunu başakaları da istiyor.” diyip dedeme baktım. Dedemi söylediklerimi onaylayan bir bakış atarak kafasını salladı. Gözlerimi dedemden çekip Işıl Abla’ya çevirdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fırtına Öncesi Sessizlik
RomanceZaman ve sınavdı bizim hikayemiz. Zamansız bir sevdanın sınava tabii tutulduğu, imkanın yer bulmadığı aşktı... İki yaralı ruhun birbirinde açtığı yaralardı bizim için hayat. Ve başarması zordu bizim için yaşamak... Kaderimiz daha biz doğma...