17.BÖLÜM

84 42 0
                                    

Gözlerimi  açtığımda saat on birdi. Şaşkınlıkla telefonda yazan saate bakıyordum. Nasıl bu kadar çok uyuyabilmiştim bilmiyordum.
    
Bugün kına gecem vardı. Yine hazırlanmam lazımdı. Ama artık çok sıkılmıştım mutluluk oyunu oynamaktan. Onların üzülmeyeceğini bilsem karşılarına geçip nişanı bozardım ama işin sonunda dedem ve itibarı vardı.
  
Yataktan yavaş yavaş kalktım. Banyoya gidip elimi yüzümü yıkadım ve üstümdeki gecelikleri değiştirip günlük kıyafetlerimi giydim. Üstüme mavi bir askılı ve siyah bir şort giydikten sonra aşağıya indim. Hiçbir yere uğramadan doğruca mutfağa gittim. Hem dışarısı çok sıcaktı hem de çok susamıştım. Aylin’i tezgahın başında kahvaltıyı hazırlarken gördüğümde gülümsedim.

“Günaydın Aylin. Kolay gelsin.” dediğimde geldiğimi fark edip bana doğru döndü.

“Günaydın Nefes, sağol. Bir şey mi istedin?”

“Su alacaktım.” dedikten sonra bir bardak alıp sürahiden suyu boşalttım. “Yardım edeyim mi?”

“Yoo, gerek yok.”

“Emin misin?”

“Evet Nefes.” dediğinde bardaktaki suyu bir dikişte bitirdim. İçim çok yanmıştı.

“Tamam öyleyse ben bahçedeyim. Yardıma ihtiyacın olursa seslenirsin gelirim.” dediğimde bahçeye yöneldim.

“Tamam.” Aylin’in sözünden sonra adımlarımı hızlandırarak bahçeye çıktım. Kimse yoktu görünürde. Havuzun başındaki şezlonglara gidip oturdum. Ayaklarımı uzatıp başımı arkaya yasladığımda gözlerimi kapattım. Düşünüyordum, bütün bu olanları, bu yaşadıklarımı, annemi, bebeğimi….
  
  Birden omzuma bir el dokunduğunda  irkilerek gözlerimi açtım. Gelen kişi yanımdaki şezlonga oturmuştu. Güneş gözlerimi kamaştırdığı için önce onun kim olduğunu anlayamadım ama sonra gelenin babam olduğunu anlayınca bir rahatlık çöktü üstüme.

“Baba?” dediğimde gülümseyerek bana bakıyordu.

“Günaydın kızım. Ne yapıyorsun burada?”

“Günaydın baba. Hiç, sadece güneşlenmek istedim biraz.” Aslında sadece düşünmek istemiştim.

“İyi yapmışsın. Güneş çok güzel ama bugün kına gecen var. Hazırlanman gerekmiyor mu?” Ben rahatlamak istedikçe her şey daha çok üstüme geliyordu. Yok muydu bunun bir durağı?

“Biliyorum baba ama daha çok var. Öğleye doğru hazırlanırım.” dediğimde babam uzanıp elimden tuttu.

“Tamam kızım sen nasıl istersen. Eee anlat bakalım Tahir’le nasıl aranız?” İşte böyle bir soru beklemiyordum. Nereden çıkmıştı şimdi bunu sormak?

“İ-iyi baba. Nasıl olsun işte. Bir an önce vuslatımızı bekliyoruz.” dediğimde yüzümdeki yalancı gülümseme büyüdü. Babamın hiçbir şeyden haberi olmaması gerekiyordu.

“Anladım kızım. Tahir çok aceleci anlaşılan.” dedi gülerek.

“Utandırma baba beni. Sen napıyorsun? Yoksa gidiyorum diye üzülüyor musun?” dediğimde içimde oluşan hüzün sahte gülümsememi bile soldurdu.

“Hem de çok üzülüyorum kızım. Şimdiden seni çok özledim diyebilirim.” dediğinde aklıma başka bir soru geldi ama sormayacaktım.

“Yapma baba ama bak daha buradayım.” dedim onu yatıştırır gibi.

“Kızım benim. Sen ne çabuk büyüdün böyle? Dört yıl önce buradan giderken nasıldın, şimdi nasılsın?” dediğinde başımı yere eğdim. Dört yıl önce… O zaman her şey çok tazeydi. Acılarım… Bitmemişti. Hala da devam ediyordu ama artık öğrenmiştim acılarla yaşamayı. Hayat öğretmişti çünkü.

Fırtına Öncesi Sessizlik Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin