Bütün gece uyuyamamın verdiği rahatsızlıkla yatakta doğruldum. Tahir hala uyuyordu. Onu uyarmadan sessiz adımlarla odadan çıkıp bahçeye gittim. Buraya gelmemeliydim ama kendime engel olamamıştım yine. Yine anılarımın peşindeki acılara kulak vermiştim. Yine canımı yakacaktım hatırlayarak. Aslında hiç aklımdan çıkmaması hatırlamak olmuyordu. Belki de artık onları azat etmeliydim. Belki de tam zamanıydı artık.
Kendi kendime düşünürken telaşlı adımlarla kapıdan bahçeye çıkan Tahir’I gördüm. Endişeliydi. Hızlı adımlarla yanıma gelip önümde durdu.“Neredeydin Nefes, çok merak ettim?” dediğinde nefes nefese kalmıştı.
“Buradayım işte. Yoksa seni terk ettiğimi falan mı sandın?” Sözümün bitişine Tahir bir kahkaha attığında koluna vurdum. vurdu. Tahir koluna vurduğumda gülümsemesi solarak yüzüne ciddi bir hal verdi.
“Neden vurdun şimdi?”
“Bir Eroğlu’yla dalga geçilmez. Çarpılırsın.” dediğimde gülme sırası bana gelmişti.
“Ben zaten çarpılmışım. Daha fazlasına gerek yok güzelim.” dediğinde yanıma oturup kolunun altına aldı bedenimi. “Şimdi söyle bakalım Nefes Eroğlu, seni buraya getiren sıkıntı ne?”
“Hiç, uyuyamadım.” dediğimde yüzünde inanmamışlığın belirtileri vardı. “Gerçekten önemli bir şey yok.”
“Tamam sıkıntı yok o zaman.” Dudaklarını alnıma bastırdığında gözlerimi kapattım. İçimde anlamlandıramadığım bir sıkıntı vardı. Ve ben bunun sebebini bilmiyordum.
“Acıktın mı?” diye sorduğunda bütün düşüncelerimden soyutlanarak bakışlarımı Tahir’e çevirdim.“Hem de kurt gibi.”
“Tamam o zaman hem seni hem de ufaklığını aç bırakmayalım.” dediğinde elini karnıma koydu.Nefes bir yere gidelim mi?”
“Nereye?”
“Bilmem. Evden uzakta bir yere.”
“Ama sen daha iyi…” Sözüme kesmeye iyi alışmıştı.
“Ben iyiyim canım. Aklıma güzel bir yer geldi oraya gidelim.”
“Tamam ama üstümü değiştirmem lazım.” Tahir başını salladığında elimden tutup eve girdik. Odaya geldiğimizde Tahir’in elini bırakıp gardıroptan çiçekli bir elbise aldım ve üstüme giydim hızlıca. Saçlarıma bir saç bandı takıp biraz makyaj yaptığım sırada Tahir bana aynadan bakarken elindeki şeyle oynuyordu. Yanıma geldiğinde saçlarımı toplamamı isteyince topladığım saçımı yukarı kaldırdım. Tahir gerdanıma zarif bir kolye taktığında saçlarımı serbest bıraktım ve aynadan kolyeye baktım. Elimi kolyenin üstünde gezdirirken üstündeki su damlası dikkatimi çekti. Tahir’e baktığımda bir bana bir kolyeye baktığında dudaklarını kımıldattı.
“Su damlası… Sensin o su damlası Nefes. İnsan nasıl suya ihtiyaç duyarak yaşıyorsa ben de sana ihtiyaç duyuyorum. Sen bir su damlası gibi şeffafsın, kırılgansın ve en önemlisi de yaşama kaynağımsın. Su belki her yerde bulunur ama sen her yerde bulunmazsın sevgilim. Sen benim için özelsin, ben senin için. Biz birbirimize aitiz ve hep birbirimize ait kalacağız…” dediğinde onun söylediklerinin üstüne bir şey söyleyemezdim. Ne söylesem onun sözleri karşısında boş kalırdı.
“Kutusundayken pek bir özelliği yoktu ama sahibinin boynunda olunca daha bir güzelleşti. Tabi sahibinden güzel olamaz hiçbir şey o ayrı.” diye devam ettiğinde birkaç adımda yanına giderek topuklarımın üstünde yükseldim. Dudaklarımı dudaklarına bastırdığımda direkt öpüşlerime karşılık verdi. Bir eli belime gittiğinde bedenimi bedenine bastırdığında ağzımdan hafif bir inilti çıktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fırtına Öncesi Sessizlik
Storie d'amoreZaman ve sınavdı bizim hikayemiz. Zamansız bir sevdanın sınava tabii tutulduğu, imkanın yer bulmadığı aşktı... İki yaralı ruhun birbirinde açtığı yaralardı bizim için hayat. Ve başarması zordu bizim için yaşamak... Kaderimiz daha biz doğma...