Eve girdiğimde herkes salonda oturuyordu. Kapıdan gülüşme sesleri geldiğinde kalakaldım. Ne bir adım atacak halim ne de onların seslerini dinleyecek halim vardı. Duymak istemiyordum onları ama oradan da gidemiyordum. Gözyaşlarım istemsizce boşanıp süzülüyordu yanaklarımdan.
Aradan kaç dakika geçti bilmiyorum. Kendime geldiğimde hızla odama çıktım kimseye görünmemeye çalışarak. Kendimi odaya kapattığımda yatağa gidip uzandım. Çok yorulmuştum. Bedenen değil ama ruhen fazlasıyla yorulmuştum.
Birkaç dakika sonra kapının tıklamasıyla kapattığım gözlerimi açtım. Yatakta doğrulup kapıya doğru “Gel!” dedim. Kapı açıldığında karşımda Işıl Abla duruyordu.
“Nefes iyi misin?” dediğinde birkaç adımda yanıma gelip karşıma oturdu. Gözlerimi ona diktiğimde eliyle yanaklarımdaki yaşları sildi.
“Ne oldu Nefes sana böyle?” dediğinde gözyaşlarım art arda akmaya başladı. İlk sorusuna itinaden kafamı salladım.“Abla artık çok yoruldum. Yaşamaktan yoruldum artık.” dediğimde ellerimi yüzüme kapattım.
“Ştt, öyle deme. Ne oldu, neden böyle düşünüyorsun?” dediğinde yüzüme kapattığım ellerimi indirdi.
“Hani ben bahçeye çıkmıştım ya işte o sırada Tahir de arkamdan geldi. Nereye gittiğimi sordu. Bende sanane dedim. Hızla yanıma gelip beni bir köşeye çekti.” Durdum. Derin bir nefes aldım.
“Sana bir şey yapmadı değil mi Nefes?” Üzgün gözleriyle bana bakan Işıl Abla bu sefer endişeyle bakıyordu.
“Hayır. Bir şey yapmadı ama…” dediğimde yine durdum. Nasıl söylerdim?
“Ama…” dedi hala endişeyle bana bakmaya devam ederek.
“Beni tehdit etti.” dedim sonunda.
“Ne dedi?” Bu sefer de Işıl Abla’nın gözlerinde kızgınlık vardı.
“Onunla bir daha öyle konuşursam o gece olanları dedeme söylermiş.” Gözümden birkaç damla daha yaş gelince elini uzattı Işıl Abla.
“Kuzum benim. Merak etme hiçbir şey yapamaz.”
“Korkuyorum abla.”
“Korkma canım benim, korkma.” Yanıma gelip bana sarıldığında başımı göğsüne yasladım. Tek huzur bulduğum yer birisinin göğsüydü. Eliyle başımı okşarken gözlerimi kapattım bir süreliğine.
Ne kadar da güzel bir şeydi birisine sarılmak. Onun sıcaklığını, şefkatini, sevgisini teninde hissetmek. Cehennemde bile olsan ufacık bir sevgi kırıntısı oraya cennet yapar sana. Ölümsüz ruhunu nefret öldürürken sevgi tekrar diriltir. Çünkü sevgi ruhun yaşaması için gerekli tek kaynaktır.
Ayrıldığımızda gözyaşlarım dinmiş, ruhum bir nebze olsun huzur bulmuştu. Işıl Abla elimden tuttu bana güç vermek ister gibi. Küçük bir temas bile her şeyi düzeltiyordu işte. Tek ihtiyaç doğru yer, doğru zaman ve doğru insandı.
“İyi misin?” dediğinde kafamı salladım. “O zaman hadi aşağıya inelim.”
Birlikte yataktan kalkıp odadan çıktık. Kısa sürede indiğimiz merdivenlerin ardından birkaç dakika sonra salona gelmek üzereyken Tahir’le karşılaştık girişte.
Tahir gözlerini benden ayırmıyordu. Işıl Abla da gözlerini Tahir’den ayırmıyordu. Kimsenin de çıtı çıkmıyordu.“Nefes, benimle biraz dolaşır mısın dışarda?” dediğinde Tahir sessizliği bozmuş oldu.
“ Niye, ona bir şey yap diye mi?” Işıl Abla’nın bu fevri çıkışını beklemiyordum doğrusu. Tahir de ben de gözlerimizi birbirimizden çekip Işıl Abla’ya döndük.
“Anlamadım Işıl Abla?” dediğinde hafifçe gülümsedi Tahir.
“Anlamamışmış. Sen kendini ne sanıyorsun? Üst kurul üyesi falan?” Işıl Abla’nın sinirlendiği çok belliydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fırtına Öncesi Sessizlik
RomanceZaman ve sınavdı bizim hikayemiz. Zamansız bir sevdanın sınava tabii tutulduğu, imkanın yer bulmadığı aşktı... İki yaralı ruhun birbirinde açtığı yaralardı bizim için hayat. Ve başarması zordu bizim için yaşamak... Kaderimiz daha biz doğma...