Uyandığımda artık hava içim gibi kapkaranlıktı. Yataktan çıkmak hiç istemiyordum ama çıkmak zorundaydım. İstemeye istemeye yataktan kalkıp pencereye gittim. Kulbu çevirip camı açtığımda dışarıda esen soğuk rüzgar yüzüme çarptı. Gökyüzünee baktığımda birkaç parlayan yıldızdan başka bir şey yoktu karanlıkta. Kalbim de böyleydi işte. Yalnız orada parlayan yıldızlar yoktu. Sadece karanlıktı…
Pencereyi açık bırakıp komodinin üstündeki telefonu alıp açtım. Telefon açıldığında bilmediğim numara beş kere aramıştı. Arayanı umursamayıp telefonu kapattım ve banyoya gidip aynada ağlamaktan kızarmış gözlerime ve perişan olmuş yüzüme baktım. Buraya ne hayallerle gelmiştim şu anda ise ne haldeydim. Hiç barışamadığım hayata bir kez daha küstüm. Yüzüme su serpip odama geri döndüm. Pencerenin önüne tekrar geldiğimde bahçeye baktım bu sefer. Evdekiler büyük ihtimalle bahçede oturuyordu. Çünkü ağaçların altında ışıklar yanıyordu. Bahçeye gitmek için giyindim. Ağladığım belli olmasın diye de biraz kapatıcı sürüp hafif de olsa makyaj yaparak odadan çıktım.
Bahçede dedem hariç herkes vardı ve kahve içiyorlardı. Dedemin nerede olduğunu merak ettim. İlk önce onunla konuşmalıydım. O yüzden de dedemin odasına gittim. Kapıyı tıklattığımda içeriden “Gel!” sesini duydum ve içeriye girdim beklemeden. Dedem camın önündeki koltukta oturmuş bahçeye bakıp büyük bir ihtimalle bir şeyler düşünüyordu. Yanına gidip ben de o koltuğa oturdum.“Dede iyi misin? Aşağıda seni göremeyince buraya geldim.” dediğimde bana dönüp gözlerini gözlerime dikti.
“İyiyim kızım, iyiyim. Merak etme. Sen nasılsın?” diye sorduğunda bir şeyler olduğunu anladım.
“Bende iyiyim dede.” dediğimde ağlayacak gibi oldum ama dolan gözlerimi akmaması için sıktım. “Ne yapıyorsun burada tek başına böyle?”
“Düşünüyordum kızım.” Biliyordum işte, tahmin etmiştim düşündüğünü ama neyi düşünüyordu ki?
“Neyi dede?” diye sordum anlamadığımdan.
“Seni.” Şaşırmıştım doğrusu. Evlenmek istediğimden beri bu kadar düşünmesini beklemiyordum ondan. Ne de olsa en yakın arkadaşının oğluydu Tahir.
“Beni mi?”
“Evet, seni. Hani bana evlenmek istediğini söyledin ya. Onu düşünüyordum.” Neden düşündüğünü sormayacaktım. Sadece kararını merak ediyordum. Ne karar verilirse verilsin benim aleyhime değil miydi zaten?
“Peki bir karara vardın mı?” Çekinerek sorduğum bu soruda kalbim hızlanmaya başladı.
“Bilmiyorum kızım, bilmiyorum. Bence sen bu evliliğe daha hazır değilsin. Seni zorlayan bir şey yok değil mi?” O kadar çok mu belli oluyordu? Yıllardır kendi duygularımı belli etmemeyi öğrenmiştim aslında. Yoksa ben mi öyle sanmıştım?
“Hayır dede yok.” dediğimde yüzümü yere eğdim.
“Peki gerçekten istiyor musun kızım?”
“Evet dede. Ben Tahir’i seviyorum. Hem o da beni seviyor. Bana söyledi.” Ne mükemmel yalandı ama!
“Biliyorum kızım. Onunla konuştum. O da aynı şeyleri söyledi.” Ne söylemişti ki? Yoksa… Hayır, yapmış olamazdı değil mi?
“Ne, ne söyledi dede?” Kalbim deli gibi atıyordu.
“Seni çok seviyormuş. Seninle evlenmek istiyormuş.” Rahatlamıştım doğrusu. Her şey kılıfına uygundu zaten.
“E-evet dede. Be-bende onu çok seviyorum.”
“Tamam kızım. Seni kırmayacağım. Hadi bu konuyu aşağıdakilerle konuşalım da bir karara varalım.” Dedem yerinden kalkarak kapıya yöneldi. Ben de oturduğum yerde kalmıştım, hiçbir yere kımıldayamıyordum. Dedemin sesiyle kendime gelip ona çevirdim bakışlarımı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fırtına Öncesi Sessizlik
Storie d'amoreZaman ve sınavdı bizim hikayemiz. Zamansız bir sevdanın sınava tabii tutulduğu, imkanın yer bulmadığı aşktı... İki yaralı ruhun birbirinde açtığı yaralardı bizim için hayat. Ve başarması zordu bizim için yaşamak... Kaderimiz daha biz doğma...