Eveet bölüm biraz geç geldi ama her bölümü içime sinene kadar tekrar tekrar düzeltiyorum. Beğenmenizi dileyerek iki okumalar :)
Abime duyduğum özlemi kelimelerle buraya kazımak isterdim. Ama ne anlatıcak kelime ne yazılıcak cümle var. O gittiğinden beri yalnızım. Günlüğümü atıcam ve tüm anılarımdan kurtulucam. Hayatta hiçbir zaman desteklemediğim bir şey olarak geçmişimden kaçmaya başlicam. Günlüğümün son sayfasında abimi ne kadar sevdiğimi yazmak istedim. Bedenimin bir parçası toprağın altındayken yaşamak gerçekten benim için bir eziyet olmakla birlikte bir zorunluluk. Sevgili günlük anılarımı ve acılarımı sonsuza dek kaybetmeni istiyorum.
Defterimi kapatıp hemen masanın önünde yaktığım ateşe attım. Polarıma iyice sarılarak kül olmasını izledim. Tam o sırada masanın köşesinde duran defter dikkatimi çekti. Bu Yankı'nın odasında gördüğüm defterdi. Yani onun günlüğü.
Buda Yankı'yla diğer bir ortak noktamız. Oda benim gibi düzenli olarak günlük tutuyor. Deftere uzanıp rastgele bir sayfa açtım.
"Annem tüm zorlukları babamla arasındaki sevgi sayesinde çözdüklerini söylerdi. 15 yaşıma kadar buna koşulsuz şartsız inandım. Annemin söylediği her şey bana göre hep doğruydu zaten. Ama sevgi sadece karşı cinsten gelince değerli olmuyormuş. Bunu annemi kaybettiğimde anladım. Herkesin sevgiye ihtiyacı varmış aslında. Benimde öyle. Bir anneden bir babadan bir sevgiliden belki de köpeğim bobyden"
Sevgi kelimesinin s harfini büyük bir özenle yapmış ve özellikle o kelimeye dikkat çektiğini apaçık belli etmişti. Defteri kapatıp yerine koydum. Özelini okumamam gerekirdi. Bir köpeği olduğunu ve sevgiye bu kadar inandığını bilmiyordum. Gecenin soğuk karanlığında saatlerce oturdum ve yıldızları izledim. Çok sevdiğim kitabın sözlerini hatırlayıp 'kesinlikle' diyerek gülümsedim.
"Neden ben ?" Diye sordum Tanrı'ya. Bir şey söylemedi. Güldüm ve yıldızları izledim. Yaşamak güzeldi.
Uyuşmuş bedenim ve sönmüş ateşle gecenin derinlerinde gözlerimi açtım. Etraf zifiri karanlıktı. Göz gözü görmüyordu cümlesinin böyle bir ortamda ortaya çıktığına parmak basabilirdim. Yavaşça doğrulup bedenimi gerdim. Ardından ellerimle etrafı inceleyerek içeriye girip balkonun ışığını açtım. Tekrar temiz havayı içime çekerken birden "Napıyosun bu saatte ?" Yankı'nın sitemli sesiyle arkamı döndüm.
Siyah bir eşofman giymiş üzerinde ise hiçbir şey yoktu. Kıvırcık saçları dağılmış gözleri hafif şiş olmakla birlikte kısık bakıyordu. Tek koluyla esneyip tek eliyle ağzını tutuyordu.
Elinde birde ayıcığı olsa anne ben çok korktum aranızda yatabilir miyim diyen ufak çocuklara benziyordu.
"Uyku tutmadı. Zaten burda uyumuşum soğuktan her yerim uyuşmuş." En alt katta oturduğumuzdan balkonun kapısı bahçeye açılıyordu. Kapıyı açtığımızda büyük balkon daha büyük bir bahçeye dönüşüyordu. Ateşi hemen dışarıda yakıp başımı kapının bölmesine yaslamıştım. Çok rahat bir yer olduğu söylenemezdi.
Yavaşça kapıya yaklaşıp dışarı baktı. "Yıldızlar çok güzel" diye mırıldandım. Tamamen bahçeye çıkarak çimlerin üzerine oturdu. Her ne kadar oturma çocuğun olmaz demek istesemde dilimi ısırdım ve yavaşça yaklaşarak yanına oturdum.
"Bazen kendimi boşuna yaşıyormuş gibi hissediyorum" sözlerine gülümsedim. "Bende öyle" diyerek mırıldandım.
"Böyle gecelerde yani gecenin bir yarısı dışarıda oturduğum gecelerde
yalnızlığımla başbaşa kalıyorum"Kesinlikle öyleydi. Bende abim beni bırakana kadar geceleyin bahçede otururken hep evlatlık olmamayı dilerdim. Her ne kadar mutsuz ve karamsar olsamda yalnız başıma kaldığımda kendime bunların hepsi koca bir şaka derdim. İnanmazsın belki ama bununla mutlu olurdum.
Abimi kaybettikten sonraysa yalnız olmam yada olmamamın bir önemi kalmamıştı. Her şey gerçekti. Artık kendimi kandıramıyordum. Yavaşça bana dönüp gözlerime bakmaya başladı. "Yalnız kalmaktan korkuyor musun Miray ?"
Derin bir nefes aldım. Verebileceğim cevap basitti. "Ben zaten yalnızım." Gözlerini kapatıp başını arkaya yatırdı. Sonra birden hareketlenip ayağa kalktı. Elini uzatıp kalmama yardım etti. Gözlerini gözlerimden ayırmıyordu. Kesinlikle özenle yaratılmıştı. "Hadi uyuyalım artık" diyerek önden ilerlemeye başladı.
Odama girip makyaj masasına yaslandı ve beni izlemeye başladı. Yavaşça yatağa yaklaşıp uzandım. O beni izlerken baskı halinde hissediyordum. Pikeyi kenara iterek "Sende uyusana" diye mırıldandım. Yaklaşıp pikeyi üzerime örttü. Saçlarımı okşayıp alnıma küçük bir öpücük kondurdu. Işığı kapatıp çıktı.
○○○○Bugün Eylül'ü aramayı düşünüyorum. Her ne kadar arkadaşım yok diyor olsamda o beni arkadaşı olarak görüp hep değer vermişti. En azından bu kadarını hak ettiğine inanıyorum. Rehberde numarasını bulup telefonun çalışını dinledim.
"Efendim" "Aa Eylül ben Miray. Nası.." cümlem daha bitmeden telefonu yüzüme kapatmıştı. Ama neden ? Tekrar arayıp bekledim. Yaklaşık 8. Aramada açıp "Konuşmak istemiyorum Miray. Bana değer vermeyen insanlarla arkadaşlık yapmıyorum" "Sana değer veriyorum." "Bu söylediğine kendin inanıyor musun ? Ben aptal değilim Miray sen yalancının tekisin hep sana yaklaşmaya çalıştım bir kez bile kötü düşünmedim ama sen sen tam yalancıymışsın" telefonu kapattı.
Çevremde beni seven bir insan bile kalmamıştı artık. Oysaki geçmişimi kurcalamadan beni geleceğimle sevecek insanlar istiyordum.
"Miray hadi kızım çıkıyoruz" bikinimin üzerine giydiğim beyaz elbiseyle uyumlu beyaz sandalyetlerimi giyerek annemlerin yanına gittim. Sahile doğru yürümeye başlayınca annem "Siz gidin ben telefonumu unuttum" diyerek döndü. Yalancı pislik.
Yankı'ya kaçamak bir bakış atıp önüme döndüm. "Eğer benden rahatsız oluyosan gidebilirim" sesiyle bakışlarımı bakışlarına odakladım. "Buna gerek olduğunu sanmıyorum"
Sandaletlerimin kumda bıraktığı izi izlerken Yankı'nın işaretiyle plajda bir şemsiyenin altına oturduk.Saat erkendi ve denizde bizden başka kimse yoktu. Su kıyıya vurdukça huzur buluyordum. Ayağa kalkıp denize ilerledim sadece ayaklarımın suda olduğu kısıma oturdum. Yankı'da yanıma oturdu.
Usulca sustuk. Dünyanın adaletsizliğinden bizim ne olucağımızdan bugün nasıl hissettiğimizden sorumsuz hareketlerden annemden hiçbir şeyden konuşmadık. Sessizliğimizi dinlerken bulduğum o huzurun tarifini somut olarak yapmak oldukça zordu.
Sahil dolmaya başladı biz sustuk. İnsanlar denize girmeye başladı biz sustuk. Annem gelip güneşlenmeye başladı biz sustuk. Dalgalar büyüdü sırılsıklam olduk, küçük çocukların kum savaşında hep zararlı çıktık biz sustuk. Sabah bizimle sahile gelen simitçi tüm simitlerini sattı biz sustuk. Hava kararmaya insanlar evlerine gitmeye başladı, ay tepeden bize göz kırptı, nefes seslerimiz birbiriyle karıştı biz sustuk.
Hava çoktan kararmışken başımı omzuna yaslamıştım. Gözlerimi kapatıp herkesin inandığı sevgili tanrının yanımda olmasını diledim. Gözümün önüne gelen Arda silüetini atmaya çalıştım.
Bana ne olmuştu böyle ? Bir erkeğin omzunda başka bir erkeği düşünecek kadar sıradanlaşmış mıydım ? Yoksa bir omuzda düşünmeye ihtiyacım vardı ve o Yankı mı olmuştu ? Yavaşça doğrulup kalkalım diye mırıldandım.
Başımı yastığa koyunca bu tatil işinin ne kadar sıradan ve saçma olduğu düşündüm. Yankı'yla bu kadar yakın olarak kendime eziyet ediyordum. Annemle konuştum ve ertesi sabah Istanbul'a döndük.
![](https://img.wattpad.com/cover/30852680-288-k370956.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HİÇ
Любовные романы"Herkesin bir umudu vardır" "Benim yok" "Umut olmadan yaşamın anlamı olmaz" "Yaşamımın anlamı olduğunu söylediğimi zannetmiyorum. "