Bu yüz. Tanrım ben bu yüzü tanıyorum. Her gece rüyamdan çıkmayan, hayatımın her anını zehir eden o yüz. Çektiğim tüm fiziksel acılara rağmen onun verdiği ruhsal acıları bastıran o yüz. Hiçliğimle barış içerisinde yaşarken beni hiçliğin en derin noktalarına bırakıp ondan korkmamı sağlayan o yüz.
Soğuk bedene iyice yaklaştım. Morarmış vüdunda odaklandığım tek yer yüzü olmakla birlikte göremediğim, görmek istemediğim ama bir o kadar da görmek istediğim gözleri olmuştu. O sıcacık bedeninin o içimi yakan bakışların beni ateşe atan o insanın şimdi kutuplardan bir farkı yoktu.
Yanaklarımda hissettiğim tuzlu suyu elimle sildikten sonra yüzünü avucumun içine aldım. "Soğuğu hissediyorum her hücrem sen kokarken hala, soğuğunu hissediyorum" Bir ölüyle konuştuğuma mı üzülmeliydim yoksa Arda'nın ölüsüyle konuştuğuma mı ?
Beynim olanları idrak etmeye çalışırken ölüye iyice yaklaştım. "Sen miydin bizi ayıran yoksa Tanrı böyle mi yazmıştı kaderimizi ?" Hıçkırıklarımı bastırdım ve fısıldamaya devam ettim.
"Sözlerini hatırlıyorum. Her hücremle hatırlıyorum. 'Adaletsiz diye nitelendirdiğimiz bu dünyada kendi adeletimizi yaratıcaz sadece sen ve ben. Birbirimizi değiştirmeye çalışmicaz aksine olduğumuzu kabullenicez. Yıllar sonra bu gözlere baktığımda nefret, öfke ve intikam duymak yada görmek yerine şu an ki sevgiyi görmeyi hedeflicez hep. Sana söz veriyorum.' Evet hatırladın mı bana verdiğin sözü yada sözleri ? " Başımı göğsüne yaslayıp gözlerimden akan yaşların çıplak vücuduna akmasına izin verdim. Hıçkırıklarımı serbest bıraktım. Çığlıklarla bütünleşen hıçkırıklarım dakikalarca aynı desibelde devam etti.
Yorgun düşen bedenim yere yığılırken elini bırakmadım. Buz gibi soğuk elini elime kenetledim. Gözlerimi sıkıca kapattım. Gözümün önüne gelen Meriç sülüeti bana ölümü dahada korkunç kılıyordu.
Tanrı kadını yaratmıştı. Tüm yükleri sırtlayıp dimdik ayakta durabilmesi için. Tanrı kadını yaratmıştı hayatın tüm darbelerini o güçsüz bedenine vurabilmek, insan ırkına 'Tanrı'ya mecbursunuz' profilini çizebilmek için. Ve Tanrı beni yarattı. Çevremdeki tüm insanların acısını bana yükleyip beni bir plastik bebek gibi parçalara ayırabilmek için.
Arda'nın yanına büzülüp cenin pozisyonunda ağlamaya başladım. Sahi bu kadar mı kolaydı bir hayatı bitiremebilemek. Gözlerimi kapadım. Her ölü bana sürekli Meriç'i hatırlatıyordu. Ama bu ölü beni ekstradan umutsuzluk ve hiçliğin kalbine daha çok gömüyordu.
" 'Unutulmaktan hep korkmuşumdur' abimin sözlerine gülümsedim. Tıpkı çok sevdiğim aynı yıldızın altında kitabındaki Augustus Waters'ın sözleri gibiydi. Susdum. Zaten her etkiye sukünetle tepki veriyordum."
Artık ağlamak benim bir parçam olmuşken gözlerimi açtım. Birkez daha yanımdaki ölünün suratına bakmaya başladım. Gözlerinin altındaki morluklara yaklaşarak ellerimde onlara dokundum.
Bu sima benim koşulsuz şartsız güvendiğim esmer ve güzel yüzlü sima olamazdı. Arda'ya her hücremle güvenmiş ona benliğimi emanet etmiştim. İhaneti her ne kadar bunu bir daha herhangi birini yapmamı sonsuza dek engelleeyecek olsada bana birine güvenmenin en derinini öğretmişti. Hayatımda edindiğim en muhteşem deneyimdi.
Arda'yı sevmemiştim. Ondan hoşlanmamıştım. Sadece ona güvenmiştim.
Bu odadan çıkmak ve bu yüzü birdaha görmek istemiyordum ancak bir dürtü bu odadan çıkmamı engelliyordu. Dirisinin yanında bir daha asla olamazdım ancak ölüsü işte tam karşımda duruyordu.
Buradan gitmek istiyor gidemedikçe ağlıyordum. Beni bu kadar üzen insanın ölümüne bu kadar üzülmem normal miydi ? Gerçi babamdada aynısını yaşamamış mıydım ?
Kendimi zorlayarak odadan dışarı attım. Nereye gittiğimi bilmiyordum. Bomboş bir caddede yapayalnızdım. Soğuktu çok soğuk. Vazgeçilmezim olan şort şu an bana korkunç geliyordu. Adımlarımı her attığımda bir boşlukta gibi hissetmekten alamıyordum kendimi.
Birden bir uçurumun kenarına geldim. Yavaş ve temkinli adımlarda ucuna yaklaşıp gözyaşlarımı sildim. Arkamda hissettiğim sese yönelirken Yankı'dan başka herkesi bekliyordum belkide.
"İnsanlara güvenme" diye fısıldadı. Elini omzuma koyup beni yavaşça aşağıya bıraktı. Ölümle birbirimize çok yakındık. Saniyeler sonra bedenim yok olacak kimsesizliğim canımı acıtmayacaktı. Sanki havalanırken zaman durmuş tüm hayatım gözümün önünden geçmişti.
Çocukken ki mutluluğum, babamın resimlerimi sakladığı dosyası, amcamın beni kaçırması, Yankı'yla tanışmam, Arda'yla yakınlaşmam ardından büyük bir acı yemem hepsi karşımda durmuş kocaman ağızlarıyla gülümsüyordu. Bende güldüm. Rüzgara inat kalan o birkaç saniyelerimde bağırdım."Galiba...."
"Öldüm."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HİÇ
Romance"Herkesin bir umudu vardır" "Benim yok" "Umut olmadan yaşamın anlamı olmaz" "Yaşamımın anlamı olduğunu söylediğimi zannetmiyorum. "