BÖLÜM 19

117 4 1
                                    

Bölüm gerçekten içime sinen bir bölüm oldu. Sizinde beğenmenizi diliyorum. İyi okumalar..

Gözlerimi açmayla yataktan fırladım. Defalarca kırpıştırdığım kirpiklerimi serbest bırakıp derin bir nefes aldım. Ben evdeydim. Rüya görmüştüm. Arda yaşıyordu. Ben yaşıyordum. Bu iyi miydi yoksa arada kalmış bir kötü mü ?

Hızla yataktan fırlayıp ter içindeki vücudumu soğuk suya attım. "Soğuğu hissediyor musun ? Ellerini kaldır ve yağmurun ardında bıraktığı toprak kokusuyla birleşen gökyüzünden akan son yağmur damlalarını hisset"

Arda'nın sözleriyle suyu en sıcağa getirdim. Sıcakla kavrulan bedenim adeta Arda'nın sözlerine meydan okuyordu. İşte olmuştu. En küçük olaylarda bile tüm benliğim ve bilincimle savaşçı gibi davranıyordum. Rüyanın 'Arda' kısmını anladığımda yavaş yavaş parçaları birleştiriyordum. Yankı... Aa tanrım beni Yankı itiyordu. Rüyaların bir anlamı olduğuna inanan belkide en istikrarlı insan bendim. Her gece yada çoğu gece gördüğümüz hatta bazen en derinden hissettiğimiz o şeylerin bir anlamı olmalıydı. Ben geceleri ruhumuzun çıkıp rüyayı yaşadığınada adım gibi inanıyordum. Peki ama bu rüyanın anlamı neydi ?

Yavaşça zihnimi toparlayıp aşağı indim ve mutfağa geçtim. Annem mükemmel bir kahvaltı hazırlamıştı. Masaya oturup tam peyniri ağzıma atıcakken "Dur! Başlama. Bugün misafirimiz var. O gelince hep birlikte yiyelim." Kalkıp bir tepsi aldım ve içine masanın düzenini bozmayarak istediğim şeyleri doldurdum. Sonrada "Size afiyet olsun ben kaçar" odadan çıktım.

Annemin kızması umrumda değildi. Sahi ya benim artık umrumda olan neydi sence ?

Yatağıma oturup televizyondan rastgele bir kanal açtım. Tam yatağa oturucakken televizyondan sıkılcağımı düşünerek film arşivimden daha öncelerde izlediğim bir filmi takarak yemeğin başına geçtim. O aceleyle çatal almayı unutmuş olmanın verdiği kırgınlıkla kendimden tiksinicek bir şekilde peyniri elimle alarak ekmeğe sürdüm ve kocaman ekmeği ağzıma attım. Ardından görgüsüzler gibi elimle kahvaltıyı yapmaya başladım. Meyve suyunu içerken kapı tıklandı ve içeriye 'annem' girdi.

"Tatlım hazırlanıp aşağı iner misin seni misafirimizle tanıştırmak istiyorum."

Homurdanarak parmağımı reçele batırdım. "Elinle mi yiyorsun Miray? Gerçekten görgü denen şey kalmamış. Çabuk hazırlan ve aşağı in." Annem işte. Önce rica eder dinlemeyince emir verir. Sanki ben yapacakmışım gibi. Gerçekten tanışmamı istiyorsa nasılsa odama getirecekti. Ellerimi yıkayıp tekrar odama girdim ve filmi izlemeye devam ettim.

Yaklaşık 15 dakika sonra kapım çalındı ve içeriye annem ardından siması hiçte yabancı gelmeyen bir adam girdi. "Bu benim kızım Hasancığım. Tanışmanı sürekli istediğim." Adam bana bakıp göz kırptı. Gerçekten sakalları ve gamzesiyle o kadar tanıdık geliyordu. "Zaten tanışıyoruz Gayeciğim" aralarındaki samimiyet ne boyuttaydı bilmiyorum umrumdada değildi. Sadece annemin canını acıtmak istercesine konuştum.

"Babam yeni öldü anne. Keşke biraz sabretseydin" derin bir nefes aldım sanki üzülüyormuşum da belli etmiyormuşum gibi davrandım. "Şimdi dışarı çıkar mısınız filmime devam etmek istiyorum." Oynat tuşuna basıp gitmelerini izledim. Annemin buda böyle bir kız demesini duydum. Tam kapıyı kapatırken küçük komidinin üzerinde elime gelen herhangi bir şeyi fırlatıp bağırdım "O zaman beni değil başkasını seçseydin Gaye Gürsoy!"

Annemin ben amcamın elindeyken daha doğrusu amcamın elinden kurtulurken ne kadar üzüldüğünü görmüştüm ve buna inanmıştım. Tatildede ona karşı olan kinim biraz azalmıştı. Ama acılarımın henüz çoğunluğu benimleydi. Ona hala kızgındım.

Telefonuma gelen mesaja bakarken kapıdaki konuşmaları işittim. "Kızımı nerden tanıyorsun ?" Ses git gide uzaklaşıyordı. "Biz..." devamını duyamadım. Kendimi zorlamaya çalışıyordum. Mesajı şimdilik bir kenara koyup telefonumun galerisine girdim. Her ne kadar telefonu ve insanları sevmiyorsam fotoğraf çekinmeyide bir o kadar seviyordum. Ama bir yerlerde paylaşmak için değilde hayatımdaki o nadir mutlu anları sonsuza dek yada kısmen aniden telefonum sıfırlanana dek saklamak istiyordum.

Arda'yla olan fotoğrafları geçtim. Onları silmeyecektim. Onları çekinirkenki gülümsemem gerçekti. Rastgele bir tanesini açarak uzun uzun baktım. Arda'yla okulun kapısında el ele tutuşmuş sarılıyorduk. Fotoğrafı Eylül habersiz çekmiş akşam da sürpriz der gibi bana yollamıştı. Benim arkam dönüktü ancak Arda'nın yüzünü görebiliyordum. Esmer tenine yakışan gülümsemesi sahte görünmüyordu. Kendimi kandırmak için değil ama seviyor gibi. Oysa ki içindeki nefret onu bu kadar profesyonel bir yalancı yapmaya yetermiş.

Fotoğrafları biraz daha geçtiğimde amcama sinirimi kusmak için gittiğim dövüş kulübunde çekindiğim fotoğraflara geldi. Dolu bahis kutumu çekmiştim. En azından o zamanlar birileri bana inanmıştı diye geçirdim içimden. Daha sonra beni o gece görüp bu kulübe çağıran çarpık bakışlı adamla bir fotoğrafımız geldi. Ringe girerken telefonumu vermiştim oda ben dövüşteyken kendinide alarak bir fotoğraf çekmişti. Gördüğümde o halime çok gülmüştüm. Adamı görmeyle aşağıdaki adamın kim olduğunu anlamıştım. Adam dediğime bakmayın annemim çocuğu olabilecek bir yaşta olduğuna kalıbımı basabilirim.

Bunu fazla umursamayarak gelen mesajı açtım. "Bahçede seni bekliyorum" Perdenin arkasındaki kocaman bahçede küçük kalmış beden dikkatimi çekti. Üzerimdeki pijamaları çıkarıp siyah bir şort ve beyaz bir tışort giyerek aşağı indim. Mevsimin yakıcı sıcağını yüzümde hissederken büyük parlaklıkla tepede duran güneşe karşı gözlerimi kısarak Yankı'nın yanına gittim. Yüzümü ellerinin arasına aldı.

"Seni görmemeye dayanamıyorum" gözlerimi kapatıp bir anlığına hiçbir şey düşünmeyerek rüyamı unuttum ve mantığıma uymayı kendime yasakladım.

"Benden uzaklaşmana dayanamıyorum Miray"

Başımı gögsüne yaslayıp gözyaşlarımın bir seli andırırcasına akmasına izin verdim. Gözyaşlarımda tüm acıların izi ve kimsesizliğim saklıydı. Yalnızlığımın hat safhada olduğu bu acı dolu dönemde ağlamak bir hediyeyi anımsatırcasına iyi geliyordu yorgun düşmüş bedenime. Gözlerimi sıkıca kapadım. Sadece onun nefesine karışan nefesimi duymak istedim. Sahiplenici kolları bedenimi sararken ona daha fazla yakşalıp daha şiddetli ağladım. Bu sefer kriz geçirmiyordum. Bu ağlamam bilinçli olarak gerçekleştirdiğim bir eylemdi.

Saçlarımı okşadı. Ben daha fazla ağladım. Şefkati tatmadığım kesindi ama çok yakınında olduğumda. Bedenimi bedeninden ayırıp yeşillerimi elalarıyla birleştirdim. "Arda'yı sevmemiştim." Derin bir nefes aldım. "Ona güvenmiştim. O benim için hayatımda tek beni seven insandı. Onu öyle görmüştüm. Onu gördüğümde kelebeklerim canlanmadı. Yüreğime bir ferahlama yayılmadı. O benim her şeyimi söyleyip her konuda yardım alabileceğim biriydi. Öyle gibiydi."

"Onu amcamın yanında gördüğümde inan bana.." hıçrıklarım kelimelerimle karışıyor dediklerimin çoğu belkide anlaşılmıyordu. "İnan bana hayata karşı kalan son umut parçalarım kayboldu. Arda benim için bir çıkış yoluydu. O benim.." tüm kelimeler boğazıma düğümlendi. Yutkundum. Kalan son gücümle konuşmaya çalıştım. "O benim karanlığımda bir aydınlığımdı. Öyle sanmıştım" artık ağlayamıyordum. Söylediğim sözlerin darbesi bir iğne gibi etime batıp uyuşturmuştu. Dudaklarım artık kıpırdamıyor gözlerim sadece bir noktaya odaklanmış durumdaydı. Bir put misali çakılıp kalmıştım sevmediğim evin bahçesine. Yankı konuşmaya başladı. Duyuyor ancak tepki veremiyordum.

"Güçlü olmak zorundasın. Arda'yı hayatından tamamen çıkarman gerek belkide." Ben zaten güçlüyüm diye haykırmak istiyor ancak yapamıyordum. Yavaşça gözlerimi kapattım. Bu anın bir an önce bitmesi için yalvarmaya başladım. Tüm duvarlarım yıkılmış tüm zincirlerim aşılmıştı.

Öyle bir unutmuştum ki birine derdimi anlatmayı adeta kendimden tiksiniyordum şu dakikalarda. Benim acım sadece benim acım olmuştu daima.

Hiçbir yabancının acılarıma ortak olmasına izin veremezdim. Mutluluk paylaşılırdı ama acılar paylaşılmamalıydı.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jun 08, 2015 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

HİÇHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin