"Ağlak bir bebek olmayı kes de bitir şunu." Chanyeol, yanında gözyaşlarına boğulduğu halde içkisini içmeye çalışan çocuğa söylendi. Hangi akla hizmet onun yanına gelmesini kabul etmişti ki? Onun o mutsuz halinden etkilenmişti herhalde. Yine de bu büyük bir hataydı.
Byun Baekhyun geldiği her yeri bok etmekte bir numaraydı.
"Ben sadece," Beş yüzüncü burun çekişi. "Sadece sevilmek istiyorum."
"Sevilmek istiyorsan uyuz bir insan olmayı kesmelisin." Üçüncü şişesini bitirip dördüncüsünü açarken söylendi.
"Anlamıyorsun," dedi Baekhyun çabucak. "Beni anlamıyorsun. Kimse ne istediğimi anlamıyor." Yeni gözyaşları.
Chanyeol yeni şişesinden bir yudum alırken sabır istedi evrendeki tüm kutsallardan. Bu velet sabrını sınıyordu.
Onun o gamsız, ukala tavırlarını özlemişti. En azından o zamanlar ona duyduğu öfke pişmanlık doğurmuyordu. Şimdi bu çocuk yanında sevilmediği için ağlarken ona duyduğu öfke suçluluk hissettiriyordu.
"Sevgilinle problem yaşadın diye kimse seni sevmiyor sanma. On dört yaşında bir ergen değilsin."
Baekhyun ilk başta duyduğu şeyleri idrak etmeye çalıştı. Sevgili? Onun sevgilisi mi vardı?
"Benim sevgilim yok." dedi sonunda. Düşünmeye çalışırken gözyaşları dinmiş, yine de sesindeki boğukluk onu terk etmemişti.
"O Namjoon denen serseri sevgilin gibi duruyordu." Chanyeol ses tonunu yanlış ayarlayınca boğazını temizledi. "Neyse. Sonuç olarak bir kişinin sevgisizliğini hayatının her yerine yayma."
Park Chanyeol'un bunları söylemesi tuhaftı çünkü Baekhyun'un kendisini bok gibi hissetmesinin en büyük sebebi oydu. Ona hakaret ediyor, dükkandan kovuyor, tersliyordu. Baekhyun ona yaklaşmaya çalıştıkça o aralarına kötülükten bir duvar örüyordu.
"Çok kötüsün." dedi Baekhyun, içkisinden bir yudum aldıktan sonra. "Bunları yüzün kızarmadan diyebilmeni anlamıyorum. Bana bu kadar kötü davrandıktan sonra nasıl böyle söyleyebilirsin?"
Chanyeol hiçbir şey söylemeden dinledi çocuğu.
"Çalmayı kestiğim halde bana bok gibi davrandın. Sana yaklaşmaya çalıştıkça beni ittin. Bu kadar değersiz hissettirmişken bir terapist gibi konuşman çok sinir bozucu."
Bir süre sessizlik hakim oldu ortama. Chanyeol bir yandan içkisini içiyor, bir yandan da düşünüyordu. Yani, elbette hak vermediği şeyler yoktu bu çocuğun söylediklerinde ama ilk başta o nefret ettirmişti kendisinden. Hırsızlık yapmıştı boyuna. Chanyeol ona kollarını mı sarsaydı?
Bir anlığına, sadece bir anlığına kendini Baekhyun'un yerine koymayı denedi ancak empati yapmayı pek beceremezdi o. En sonunda sıkılmış bir sesle döndü yanındakine. "Ne istiyorsun?"
Baekhyun sesli hıçkırıklarını uzun zaman önce kesmiş, sessizce gözyaşlarını siliyordu Chanyeol ona seslendiğinde.
"Sevilmek." Bulanık bakışlarını Chanyeol'un yüzüne çevirdiğinde gözlerini devirdiğini gördü. "Beni sevmeni istiyorum."
Chanyeol anlayamıyordu. Bu çocuğun onun sevgisine ihtiyacı yoktu ki. Pastanecinin oğlu tarafından sevilmesi veya sevilmemesi önemli değildi.
Elinin üstünde bir sıcaklık hissedince irkildi. Baekhyun iki eliyle onun elini tutmuş, yalvaran gözlerle ona bakıyordu.
"Lütfen benden nefret etme. Beni sevmen için her şeyi yapmaya hazırım."
"Sarhoşsun," dedi aksi aksi. "Ne dediğini bilmiyorsun. Tanrıya dua eder gibi yalvarma bana."
Baekhyun biraz daha yaklaştı kendisini tersleyen çocuğa. Bacakları birbirine değiyor, elleri ise Baekhyun'un sıkı tutuşundan dolayı ayrılmıyordu.
"Seni seviyorum."
Olacak iş değildi bu. Byun Baekhyun'un kastettiği şey aşk olamazdı. Arada bir flört etmeye çalışıyordu da, haşarılığındandı o. Şımarıyordu işte.
Cevap alamayınca tekrarladı. "Seni seviyorum."
Dalga mı geçiyordu? Dalga geçiyor gibi durmuyordu ama Baekhyun'du bu. Hemen kalkıp kahkahalar savurabilir, Chanyeol'u alaycı tavırlarıyla yerin dibine sokabilirdi.
Baekhyun, her sessiz geçen saniye kalbine ağırlık yaparken Chanyeol'un elini tutan ellerinden birini yanağına götürdü. Her an Park Chanyeol tokadıyla karşılaşabilirdi ama durmadı. Dokundu ona istediği gibi.
"Sarhoşsun." dedi Chanyeol sonunda.
"Sarhoşum ama seni seviyorum."
Yanağındaki elini saçlarına götürdü bu sefer. Tıpkı dışardan göründüğü gibi yumuşacıktı.
Baekhyun yumuşak saçlarla oynarken birden bir düşünce doldurdu zihnini. Chanyeol nasıl öpüşüyordu acaba? Sert mi severdi mesela? Peki önceki sevgililerini nasıl öpmüştü?
İçine bir huzursuzluk çöktü. Onun sevgililerinin yanında kendisi bir hiçti. Kim bilir kimlerle görüşmüştü o, şımarık Byun Baekhyun'a mı bakardı?
Ama ona dokunmasına izin veriyordu. Başka zaman değil dokunmak, onunla bu kadar konuşmasına bile izin vermezdi. Hemen bir hakaret savuruverir, yanından kovardı.
Chanyeol gülümserken bir anda yüzü düşen, sonra yine hafifçe gülümseyen çocuğun neler düşündüğünü pek merak etti. Yine de hiç sesini çıkarmadan onu incelemeye devam etti.
"Eski sevgililerini nasıl öpmüştün?" Baekhyun sorusunun cevapsız kalacağını biliyordu. Chanyeol ona bunu anlatacak değildi elbette.
"Tıpkı onlar gibi öper misin beni?" Baekhyun Chanyeol'un bunun için bir adım atmayacağını da biliyordu. O yüzden ilk adımı kendisi attı.
Dudaklarını Chanyeol'un dudaklarına bastırdı ürkekçe. Gözlerini sımsıkı yummuş, hisleriyle başa çıkmaya çalışıyordu.
Chanyeol'un kocaman elini yanağında hissetse de açmadı gözlerini. Şimdi, dudakları hareket ederken bu yavaş öpüşmenin tadını çıkarmak istiyordu. Bir daha asla tekrarlanmayacaktı bu, biliyordu.
Chanyeol'un sıkıca tuttuğu elini serbest bıraktığını o el belini kavradığında fark etmişti.
Dudaklarını ayıran Chanyeol oldu. "Böyle öpüyordum onları."
Demek böyle hissettiriyordu uyuz, çekilmez Park Chanyeol tarafından öpülmek. Belinden tutuyordu demek sevgililerini, yanaklarını okşayarak öpüyordu onları.
Demek Park Chanyeol tarafından sevilmek böyle hissettiriyordu.
"Bana daha farklı davranamaz mısın?" Fısıldasa da duymuştu onu karşısındaki. "Beni de sevemez misin?"
Dudaklarını tekrar buluşurken tek istediği bunun bitmemesiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
armageddon pony//chanbaek
Fanfiction"Bana bak bücür." dedi Chanyeol parmağını tehditkar bir şekilde sallayarak, "Senin gibi ortalığı karıştıran veletlere ne denir biliyor musun?" "Ne denir?" Chanyeol'un aksine Baekhyun alaycıydı. "Mahşer midillisi denir."