Baekhyun, Chanyeol'un sırtını okşadığını düşündükçe delirecek gibi oluyordu.
O akşam ne olmuştu öyle! Park Chanyeol'un her konuda iyi olduğunu söylemekten çekinmezdi ancak bunu bizzat deneyimlemek çok başkaydı.
Tüm gün servis yapan o çekici elleriyle yanaklarına ve beline dokunmuş, onu itmek yerine kendisine daha çok çekmişti.
Yine de, tekrar kötü bir tavırla karşılaşmaktan çok korktuğu için bir süre pastanenin oralarda dolanmak istemiyordu. Namjoon arada sırada aklına geliyor, çoğunlukla Chanyeol ile olan o müthiş temaslarını düşünüyordu.
Bunun sonunun ne olacağı konusunda hiçbir fikri yoktu. Chanyeol onu hayatının neresine konumlandırır bilmiyordu. Onu aşağılamak istediyse de asıl aşağılanan kendisi olmuştu. O yüzden ipleri tamamen Chanyeol'un eline verecekti. Elbette onunla sevgili olup birden çiçeklerle dolu bir ilişkiye adım atamayacağını biliyordu.
Bir yaz yağmuru gelmişti ansızın. Baekhyun bu havaları pek severdi. O yüzden bir kahve yapıp penceresinin kenarına yerleşmişti hemen.
Elinde poşetlerle apartmanlarına gelen uzun boylu çocuğu görünce gözlerine inanamadı. Uzaktan Park Chanyeol'a benziyordu da, o niye onların apartmanına gelsindi ki?
Zil çalınca yerinden fırlayıp kapıya koştu. Bu yağmurda onu kapısına getiren şey her neyse önemli olmalıydı.
Islanmış, öfkeli bir Park Chanyeol ile karşılaştı.
Chanyeol babasının zorlamasıyla buraya gelmek zorunda kalmıştı. Park Sungjin koca bir paket tatlı hazırlamıştı Baekhyun için. Bunu ulaştırma görevi de pekala Chanyeol'a aitti.
"Al şunu çabuk."
Baekhyun koca paketi hemen aldı.
Chanyeol merdivenlere doğru adımlamak istese de ayakları ona bir türlü hizmet etmiyordu. Dükkana geri dönmesi lazımdı ancak kendisine çekingen gözlerle bakan bu veledi izliyordu.
"İçeri gel." Baekhyun'un çağrısını beklermiş gibi hemen çıkardı ayakkabılarını.
Chanyeol o geceden sonra Baekhyun'un suratını bir süre görmek istemedi. İçinde anlamlandırması gereken hisler olduğunu biliyordu. Bu çocuk artık onun sinirlerini bozmuyordu eskisi gibi ama alışmıştı bu duyguya. Nefret etmek istiyordu ondan.
"Sana kahve yapmama izin ver."
Chanyeol ses çıkarmadan pencerenin yanındaki koltuğa oturdu. Bu Baekhyun için bir onay ifadesiydi.
Baekhyun kahveyi en sevdiği kaktüs desenli kupasında yaptı. "İşte," dedi ikram ederken nazlı nazlı. "Sevgimi katarak yaptım."
Karşılığında aldığı bakış onu ürkütmüştü.
Bir süre ikisinden de ses çıkmamıştı. Chanyeol etrafı inceliyor, arada yağmuru izliyor ama hiç Baekhyun'a bakmıyordu.
Hayatı Byun Baekhyun ile uğraşırken çok daha kolaydı.
Derken duvardaki bir fotoğraf dikkatini çekti ve daha yakından görmek için yanına gitti. "Hey, bu senin anneannen değil mi?"
"Evet," dedi Baekhyun onun yanına geldiğinde. "Beş ay önce vefat etti."
"İnanılmaz kurabiyeler yapıyordu."
Baekhyun'un yüzündeki gülümseme keder doluydu. "Ondan iyi kurabiye yapan biri bulunmazdı."
"Ben lisedeyken ara sıra bana öğle yemeği için sandviç hazırlardı." Chanyeol kaşlarını çattı. "Sen o zamanlar yatılı okuldaydın, değil mi?"
Baekhyun yalnızca kafasını salladı.
"Anneannen şeker gibi bir kadındı. Ona benzememişsin."
"Aptal olma," dedi Baekhyun. "Hem çekiciyim hem de çok iyi bir kalbim var. Anneanneme benzemediğimi nasıl söyleyebilirsin?"
Sonunda Chanyeol'un keyif aldığı anlar gelmişti.
"Sen çekici falan değilsin. Sinir bozucusun."
Chanyeol kahvesini soğutmamak için cam kenarına geri dönerken Baekhyun kollarını birbirine bağlamış, savunma haline geçmişti. "Sinir bozucu olan sensin. Durup dururken neden benimle uğraşıyorsun?"
"Sinirlendiğinde komik oluyorsun."
"Hey!" Baekhyun birden Chanyeol'un üzerine atlayıp saçlarını çekiştirdi. "Ben seni eğlendirmekle görevli bir komedyen miyim Park Chanyeol? Sence oradan sirk maymununa mı benziyorum?"
Chanyeol saçlarını Baekhyun'un ellerinden zorla kurtarırken kahkaha attı. "Evet, kesinlikle bir sirk maymunundan farkın yok."
"Tanrım, ölmek mi istiyorsun sen?"
***
Chanyeol dükkana dönerken yüzündeki gülümsemeyi bir türlü silemiyordu.
Baekhyun onu uğurlarken "Seni yeniden ağırlamayı çok isterim." demişti. Evet, sinirlenip bolca küfür etmişti ama Chanyeol gitmek için ayaklandığında onun gitmesini istemediği her halinden belli olmuştu.
Kabullenmek istemese de Chanyeol Baekhyun ile yaptığı sohbetten çok keyif almıştı.
"Hemen gelirsin diye düşünmüştüm." dedi Park Sungjin oğlu yüzü güller açarken dükkana girdiğinde. Onun bu şekilde gelmesini hiç beklemiyordu.
"Biraz sohbet ettik."
"Ona bir şans vermen beni sevindirdi."
Chanyeol eline toz bezini alıp masaları silerken yaptığı şeyleri düşündü. Baekhyun'a kötü davrandığı zamanlar onun da içi sıkılıyor, keyfi yerle bir oluyordu.
Oysa az önce gülerek sohbet ettiklerinde nasıl da keyifliydi.
"Onun senden hoşlandığını anladım." dedi Sungjin. Oğlunun elinde bezle donakalmasına bakılırsa onun da bu hoşlanma durumundan haberdar olduğu belliydi. "Eh, o tatlı biri. Eğer aranızda bir şeyler gelişirse bu hoşuma gider. Eski erkek arkadaşın çok kabaydı."
"Hey!" Chanyeol'un eli ayağına dolanmıştı babasının söylediklerinden sonra. Acaba tüm bu öpüşme mevzularından haberi var mıydı? "Ne dediğinin farkında mısın? Yine tansiyonun çıkmış olmalı, ne dediğini bilmiyorsun."
"Tanrım, tam bir aptalsın." Park Sungjin gözlerini devirip bulmacasına geri dönerken mırıldandı. "Sanki hiçbir şeyden haberim yok."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
armageddon pony//chanbaek
Fanfic"Bana bak bücür." dedi Chanyeol parmağını tehditkar bir şekilde sallayarak, "Senin gibi ortalığı karıştıran veletlere ne denir biliyor musun?" "Ne denir?" Chanyeol'un aksine Baekhyun alaycıydı. "Mahşer midillisi denir."