02-what the hell

369 52 4
                                    

Baekhyun'un Chanyeol'u kandırıp üç donut çalmasının üzerinden dört gün geçmiş, çocuk bir daha pastaneye uğramamıştı. Chanyeol tabii ki bu durumdan oldukça memnundu. O velet yokken her şey çok daha güzeldi.

Öğle saatleri gelmiş, o gün Chanyeol'un babası öğle uykusuna gitmemişti. Dükkanda bulunan birkaç kişi de orayı terk edince Chanyeol kendisini biraz şımartmaya karar verdi. Büyük bir bardağa limonata doldurdu, bir tabağa kruvasan koydu ve kasaya en yakın masaya yerleşti.

Tüm keyfiyle kruvasanından büyük bir ısırık aldı. Ağzındakini bitirip limonatasından da bir yudum aldığı sırada pastanenin kapısı açıldı ve içeri Chanyeol'un tüm keyfini yerle bir eden kişi geldi: Baekhyun.

Her zamankinin aksine saçlarını özenle taramış, bir de makyaj yapmıştı. Her gün giydiği eşofmanının yerini bir şort, kolsuz Lakers baskılı tişörtünün yerini de pembe bir gömlek almıştı.

Dışardaki masum insanlar onun bu görünüşünü çekici bulabilir, hatta ona aşık olabilirlerdi. Onun içindeki yılanlığı yalnızca Chanyeol görebiliyordu.

Sinirle ayağa kalkacağı sırada babası Chanyeol'u durdurdu. Ne yaparlarsa yapsınlar Baekhyun bir şekilde kaçacaktı zaten, boşuna yorulmaya gerek yoktu.

"Ne istemiştin Baekhyun?" Park Sungjin seslendiğinde Baekhyun gülümsedi. "Dört tane kruvasan istiyorum."

Chanyeol çocuğun hırsızlık yapacağını bildiği halde yerinde oturduğu için kendisini yiyip bitiriyordu. Oysa onu kulağından çekiştirip polise götürse ne güzel olurdu.

Park Sungjin dört tane kruvasanı kutuya koyarken çocuğa laf attı." Bugün seni ayrı bir özenli gördüm. Nereye böyle?"

"Özel bir randevum var, anlarsın ya." Çocuk göz kırpıp kıkırdadığında Chanyeol sinirle dişlerini sıktı. Birisiyle buluşurken bile ona çalıntı tatlı mı götürecekti? Ne aşağılık bir hareketti.

Baekhyun hemen yanı başındaki masaya baktığında kendisini öldürücü bakışlarla süzen Chanyeol'u gördü. Yine suratı mahkeme duvarı gibiydi. Ufak bir izinle kendisini parçalayacak bir köpeğe benziyordu.

Baekhyun kutuyu aldı, kruvasanların ücretini ödedi ve gülümseyerek dükkandan çıktı.

İşte bu, beklenmedik bir hareketti.

"Bu da ne sikim yahu?" Chanyeol şaşkınlıkla konuşunca babası yalnızca kafasını salladı. Byun Baekhyun'un para vermesi olacak iş değildi.

Acaba bu, bir ihtimal, onun ikizi falan mıydı?

***

Güneş batarken Chanyeol pastaneden ayrıldı ve yakınlarındaki parka gitti. Gökyüzü muhteşem görünüyordu, bu manzarayı kaçıramazdı.

Kulaklığını taktı ve en sevdiği şarkıyı açtı: Lost on You.

Gözleri gökyüzünde dolansa da aklı bambaşka yerlerdeydi. Gelecek hedeflerini düşünüyor, hayallerini gerçekleştirmek için daha ne yapması gerektiğini anlamaya çalışıyordu.

Evet, istediği bölümü okuyordu. Arkadaşları da çok iyiydi ama onun istediği bu değildi. O tüm dünyayı gezmek, yeni kültürler tanımak istiyordu. Üstelik bilgiye olan açlığı öylesine fazlaydı ki sihirli bir lamba bulup dilek dilese ilk dileyeceği şey şüphesiz mutlak doğruları öğrenmek olurdu. Tarih boyunca olan her şeyi en ince detaylarıyla bilmek istiyordu. İnsanların evrim sürecini kendisi görmek istiyordu.

Gökyüzü pembenin hoş bir tonuna bürünürken ikinci dileğinin ne olacağını düşündü. Dünyanın tekrar yaşanabilir bir yer olması? İnsan ırkının kalbindeki kötülüklerin yok olması? Bir filozofla, mesela Aristo ile bir sohbette bulunmak?

Ah, bunların hepsi gerçekleşse Chanyeol cenneti yaşardı.

Tüm bunların gerçekleştiği bir yerde kendisini hayal ederken birden kulağındaki kulaklık çekildi. Tüm güzel hayalleri tek tek yok olurken bunu yapanın kim olduğunu görmek için yanına baktı.

Birkaç saniye önceki mutluluğu birden yok olmuş, yerini kasvetli bir ruh hali almıştı. Byun Baekhyun elindeki kruvasan kutusuyla durmuş onu inceliyordu.

Diğer kulaklığını da çıkardı ve yanındaki çocuğa döndü. "Ne halt ediyorsun burada?"

Baekhyun dudağını büzdü, kaşlarını havaya kaldırdı ve mırıldandı. "Kibarca İspanyolca konuşsan da şu pis suratın biraz çekilir hal alsa."

O mırıldansa da Chanyeol bunların hepsini duymuştu. Normalde olsa kalkıp giderdi ama bu güzel manzarayı o bücüre bırakacak değildi.

"Sana bir şey sordum."

Baekhyun kendisini tersleyen ses tonuna karşılık iç çekti. "Buluşacağım kişi gelmedi ve ben de parayla aldığım kruvasanları yemek için buraya geldim." 'Parayla aldığım' kısmını vurgulamış, bir de parmaklarıyla tırnak işareti yapmıştı.

"Bu zaten normal şartlarda yapman gereken şey." Chanyeol sert sesiyle onu taklit etti ve eliyle tırnak işareti yaptı. "Parayla almak."

"Şartların normal olduğunu nereden çıkardın? Ya hırsızlık yapmaya mecbursam?"

Chanyeol yanındaki çocuğun söyledikleriyle kaşlarını çattı. "Bu gerçekten doğru mu?"

"Hayır tabii ki! Bundan nasıl zevk aldığımı tahmin edemezsin." Baekhyun kahkaha atarak söylenince Chanyeol seslice soludu ve yerinden kalktı. Güzel hayallerinin bölündüğü yetmiyormuş gibi bir de salak yerine konmuştu.

Güneşin batışını pekala başka bir yerde de izleyebilirdi. Bu sinir bozucu veletle bir saniye daha aynı ortamda durmak istemiyordu.

Kulaklıklarını tekrar taktı, en sevdiği şarkıyı baştan açtı ve hızlı adımlarla oradan ayrıldı. Madem bu çocuk hırsızlık yapmaktan bu kadar zevk alıyor, üstelik onu salak yerine koyuyordu, o da avını yakalamak için daha fazla çaba harcayacaktı.

armageddon pony//chanbaekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin