Chanyeol sabah yedide dükkanı açtı, sert bir kahve içtikten sonra masaları silmeye koyuldu. O sabah içinde değişik bir his vardı. Anlamlandıramadığı, göğsünü sıkıştıran bir histi bu. Derin nefesler gönderse de ciğerleri bir türlü rahat etmiyordu.
Birkaç gündür Baekhyun ile yüz yüze görüşmüyorlardı. Ara sıra mesajlaşsalar ve Baekhyun gayet iyi hissettiğini söylese de Chanyeol bundan emin olamıyordu.
Yüz yüze görüşmemelerinin sebebi Chanyeol'un hem ona hem kendisine biraz alan tanımak istemesiydi. Baekhyun'un o halini gördükçe aklına Namjoon denen serseri geliyor, öfkesi katlanıyordu. Özellikle duygularını anlamlandırmaya çalıştığı bir dönemde böylesi büyük bir karmaşa ona iyi gelmiyordu.
Tüm masaları sildikten sonra tezgahın arkasına geçti ve yanında getirdiği küçük kahvaltı çantasını açtı. O tam yemeklerini hazırlarken dükkanın kapısı açılmış, kapıda takılı rüzgar çanı o neşeli sesiyle dükkanı doldurmuştu.
Chanyeol kafasını uzatıp geleni gördüğüne içindeki sıkıntının kaynağını buldu. Namjoon ellerini şortunun cebine sokmuş, sevimsiz bir şekilde kendisine bakıyordu.
"Günaydın Park Chanyeol." dedi yapmacık bir iyilikle.
Chanyeol yeniden yemeğini hazırlamaya dönerken "Siktir git." dedi soğuk soğuk.
"İğrenç birisin. Baekhyun'un sende ne bulduğunu asla anlamayacağım."
Chanyeol iç çekti ve tezgahın arkasından çıktı. Belli ki huzurlu bir sabah olmayacaktı. Bu velede haddini bildirmesi gerekiyordu.
"En azından sevilmediğim gerekçesiyle birini dövecek kadar gurursuz değilim." Meydan okurcasına yaklaştı nefret ettiği bedene. "Düşünsene Namjoon, kendini böyle rezil edecek kadar iki paralık mı gururun? Ne kadar aşağılık bir herifsin. Tam olarak bir hayal kırıklığısın. Neden sevilmediğini çok iyi anlıyorum."
Chanyeol onu nereden vuracağını, hangi cümlelerinin onu en zayıf yerinden yaralayacağını biliyordu. Böylece onu daha derinden kıracağını biliyordu.
Namjoon'un çenesi kasılmış, elleri çabucak yumruk halini almıştı. Sevmediği bu Park Chanyeol'dan bunları duymak iğrençti.
"Ne o? Beni de hastanelik mi edeceksin? Senin gibi bir eziğin bana gücü yeter mi sanıyorsun? Sen basit bir zavallısın. Burada durarak ortamı kirletme."
Chanyeol onu biraz daha sinirlendirmek için çocuğu alnından tek parmağıyla itti ve sendelemesine sebep oldu. "Sevgilimi ve beni rahat bırak. Bu hayat için fazlalıksın."
***
O gün işler öyle yoğundu ki Chanyeol sabah başından geçenleri düşünme fırsatı bulamamıştı. Babası yokken burayı tek başına yürütmeye çalışmak zordu.
Akşam dükkanı kapatıp da parkta şöyle bir tur atmaya gittiğinde o sabah yaşanan şeyler zihnine doldu. Namjoon'un dükkana neden geldiğini onun ağzından duymadıysa da sebebini pekala biliyordu.
İçinde bir intikam ateşi yanıyordu. Bunu söndürmek için gelmişti.
Baekhyun'un sevgilisi olduğunu söylediğinde Namjoon'un suratının aldığı ifade oldukça komik gelmişti ona. O öfke ve çaresizliği bakışlarının en derininde görmüş ve bundan fazlasıyla zevk almıştı.
"Hey, Chanyeol!"
Düşüncelerini dağıtan ses ile arkasını döndü. Baekhyun annesi ile kol kola girmiş ona doğru geliyordu. Yüzündeki gülümseme görülmeye değerdi. Ayrıca oldukça iyi görünüyordu. Güzelce dinlenmiş olmalıydı.
"Merhaba Chanyeol, tatlım." dedi genç kadın sevecenlikle. Park Chanyeol onun için ne kadar iyi, ne kadar saygıdeğer bir çocuktu. Oğlu için bu kadar değerli olmasının sebebini artık çok daha iyi anlıyordu.
Oğlunun isteği ile iki genci baş başa bıraktı ve marketin yolunu tuttu. Elbette Baekhyun'un Chanyeol ile olan ilişkisindeki sırrı anlamıştı. Oğlunun onu gördüğünde duyduğu heyecanın başka bir anlamı olamazdı. Yine de, oğlu bir şey söylemeden hiçbir imada bulunmayacaktı.
"Seni çok özledim." dedi Baekhyun Chanyeol'un elini tutarken.
Chanyeol, Baekhyun'un annesinin gittiğinden emin olduktan sonra diğer eliyle küçük hırsızının saçlarını okşadı. O da onu, tatlı gülümsemesini, yumuşak saçlarını çok özlemişti.
Yanağına bir öpücük kondurduktan sonra mırıldandı. "Ben de seni özledim."
Baekhyun zamanın durmasını, bu huzurlu anın sonsuza dek sürmesini ne çok isterdi.
Kısa bakışmalarında Chanyeol her şeyi siktir etmeye karar verdi. Ona dokunan, onu seven bu çocuğu aptal şüpheleri yüzünden kendinden itmeyecekti. Kalbine dokunan bu sevgiyi daha da sarmalayacaktı.
"Sevgilim olmanı istiyorum." dedi çabucak.
Ufak bir rüzgar çıkmış, ikisini de rahatlatmıştı. Esen rüzgar sanki ikisinin de üzerindeki tozları yok ediyor gibiydi.
Baekhyun kollarını diğerine dolarken mırıldandı. "Ben de istiyorum. Ayrıca suratsız olduğun kadar romantik de değilsin."
Bu Chanyeol'u güldürmüştü. Kendisine laf yetiştirmeyi asla bırakmayacak bu küçük şeytana karşı attığı adım doğru muydu bilmiyordu ama artık sorgulamak istemiyordu.
"Yine de bu seni sevmeme engel değil." dedi Baekhyun ve diğerinin çenesini öptü.
"Senin hırsız olman bir engel değilse benim suratsızlığım da engel olmasın." Chanyeol'un yapmacık öfkeli konuşmasından sonra Baekhyun kollarını ayırdı. "Bunu bana söyleyemezsin! Artık hiçbir şey çalmadığımı biliyorsun."
Chanyeol'un suratı eski ciddiyetine dönmüştü. "Tanrım, hiç şakadan anlamaz mısın sen? Haydi gidelim."
"Bana bira ısmarlarsan seni affedebilirim." dedi Baekhyun cilveli cilveli.
"Sen tamamen iyileştikten sonra olabilir. Şimdi kendine dikkat etmen gerek."
"Haydi ama, biraz içip oynaşmanın kimseye zararı olmaz."
Chanyeol onaylamaz biçimde kafasını sallasa da sırıtmasını engelleyemiyordu. "Hastayken düşündüğün şeylere bak!"
Rüzgar ikisinin de saçlarını kibarca savururken el ele yürümeye devam ettiler.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
armageddon pony//chanbaek
Fanfiction"Bana bak bücür." dedi Chanyeol parmağını tehditkar bir şekilde sallayarak, "Senin gibi ortalığı karıştıran veletlere ne denir biliyor musun?" "Ne denir?" Chanyeol'un aksine Baekhyun alaycıydı. "Mahşer midillisi denir."