Ve Yokluğunla Ben Baş Başayız Nihayet

981 91 42
                                    

Ali duyduklarının karşısında inanmaz gözlerle Caner'e bakıyordu. Gerçekten büyük bir şaşkınlık yaşamıştı Ali, böyle bir teklifi Caner'den hiç beklemiyordu ve Caner aniden söyleyince de Ali ne diyeceğini bilememişti. Caner kaşlarını kaldırıp ona merakla baktı. 

"Sen ne düşünüyorsun bu konuda?" 

Ali derin bir nefes alarak ne diyeceğini düşünmeye çalıştı. 

"Hocam, ben... Ben ne diyeceğimi bilemiyorum şu an." 

"Anlıyorum, değerlendirmen, kafanda tartman gereken bir teklif bu Ali ama ne kadar büyük bir şans olduğunun farkındasın değil mi? Bak, ben sende gerçekten harika bir cerrah görüyorum, çok iyi olacağına eminim tam da bu yüzden kendini en iyi şekilde geliştirmen gerektiğini düşünüyorum. Boston'daki hastanede dünyanın en iyi hocalarından öğrenebileceklerin, edinebileceğin tecrübe, kendi asistanlarına açtıkları inanılmaz kaynakları okuyarak geliştirebileceğin muazzam bir bilgi hazinesi var önünde Ali. Sen bunu yapabilecek birisin. Ben senin kendini orada geliştirmeni çok isterim. Ama tabii ki senin kararın." Dedi Caner Ali'ye bakarak. 

Ali'nin aklında binbir türlü düşünce kol geziyordu. Caner anlayışlı bir şekilde baktı öğrencisine. 

"Ali şimdi sen bunu iyice bir sindir ve düşün, ve lütfen bunun senin için ne kadar büyük bir fırsat olduğunu unutma. Sana kampüste çok rahat ve kendine ait bir ev veriyorlar, hatta masraflarını karşılıyorlar, gayet rahat edeceksin hastanede yani. Bunları bir düşün, sonra gel bana anlat kararını. Ha şu prosedür meselesini de bir yarım saat sonra ofisime gel halledelim tamam?" Dedi Caner ve ona sıkı bir tebessüm ederek odasına yöneldi. 

Ali bir süre koridorun ortasında kaldı. Ne hissedeceğini bilmiyordu, bir yandan içinde bir gurur dalgası yükseliyordu, sonunda kendini bir cerrah olarak kanıtlamayı başarmıştı galiba, ve bu gelen teklif gerçekten bir asistan için çok onure edici bir şeydi, otizmli olmasını umursamadan bir hocası ona böyle bir fırsat sunmuştu. Hem de bu hocası ne çocukluğundan beri ona babalık yapmış olan Adil Hoca'sıydı, ne abisi gibi gördüğü Ferman Hoca'sıydı... Ali gerçekten böyle düşününce çok seviniyordu. 

Ama dört ay... Ali dört ay Amerika'da yaşayabilir miydi? Evet Ali'ye tüm imkanları sağlayacaktı hastane ama bu büyük bir adımdı... Ne yapacaktı? Ne yapması gerekiyordu onu bilmiyordu Ali. 

Derin düşüncelerle Ferman'ı bıraktığı koridora gitti. Ferman oradaki sandalyelerden birine oturmuş, eline oradaki tıp dergilerinden biri almış ve gergin bir biçimde göz gezdiriyordu. Ali nefes aldı ve boğazını temizledi. 

"Ferman Hocam?" 

Ferman başını kaldırdı ama Ali yüzündeki gerginliği çok net okuyabiliyordu. Ferman çok kolay duygularını sızdıran bir insan değildi ama Ali Ferman'ın enigmasını çözmüştü bir bakıma, gözlerine baktığında ne hissettiğini bir nebze de olsa anlayabiliyordu Ali. Bir kitap okurken onun ruhunu anlayıp bir sonraki cümlenin varlığını sezmesi gibi Ferman'ın düşündüklerini de sezebiliyordu.

"Ali? Ne oldu Caner Hoca ne diyormuş?" Dedi Ferman Ali'ye. 

Ali bir an Ferman'a durumu anlatmak için kelime bulamadı. Ferman dergiyi bırakarak hafifçe kaşlarını çattı. 

"Neyin var senin Ali? Rengin bir beyaz olmuş." 

Ali derin bir nefes aldı. 

"Ferman Hocam Caner Hoca beni... Yani şey dedi bana..." Dedi Ali toparlayarak. 

"Ne dedi?"

Ferman şaşkındı, ama Ali de öyleydi. Ali ona baktığında gözlerinde milyon tane duygu uçuşuyordu. 

Sana Ulaşmak İçinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin