Ruhumun Bir Parçası

871 76 27
                                    

"Ferman ben de geleyim."

"Beliz çok teşekkür ederim canım, ama ben yalnız gitsem daha iyi olur." 

"Ferman yalnız kaldığında o evde içim rahat değil..."

"Canım... Lütfen. Ben kendimdeyim, merak etme."

Beliz en sonunda ikna olunca ona sarılmış, öpmüş ve güvende olmasını söyleyerek çıkmıştı arabadan. Ferman da arkasından baktı önce, sonra arabayı çalıştırdı ve tanıdık bir evin önüne gelene kadar da arabayı sürdü. 

Bir buçuk ay önce gelmişti bu eve en son, Ali'nin... Ali'nin cenazesinden önce... Gerçi o gün Nazlı sinir krizi geçirip evdeki her şeyi dağıtmıştı, Ferman da ağlamamak için kendini o kadar zor tutmuştu ki o gün hakkında çok şey hatırlamıyordu. Adil Hoca'nın ağlamasını, Selvi'nin onun yanında gözyaşlarıyla destek olmaya çalışmasını, Beliz'in onun hep yanında olmasını, Ferman'ın Beliz'e dayanmasını hatırlıyordu ama insan canının çok acıdığı şeyleri unutmaya çalışıyordu işte. 

Bu da Ferman'ın canını çok, çok acıtıyordu. 

Cesaretini topladı ve arabadan çıktı Ferman, apartmandan içeri girdi ve Ali'nin evinin kapısına geldi. İlginç bir şekilde içeriden sesler geliyordu, muhtemelen Ezo buradaydı. Kapıyı birkaç kez tıklattı. Kapı açıldığında Ezo oradaydı, saçları dağınık ve gözleri yaşlı gözüküyordu. 

"Ferman Hocam." dedi Ezo kuru bir sesle. 

"Benim Ezo, şey... Ben eve bakayım dedim, acaba..."

"Tabii, ben... Ben de bakayım demiştim, arada gelip bakıyorum, eşyaları toplayacaktım ama... İçim gitmedi." dedi Ezo, gözleri dolu bir şekilde. Ferman gözlerinin yandığını hissediyordu ama kendini toparladı. Ağlamayacaksın Ferman, dedi kendine içinden. 

"Teşekkür ederim." 

Ferman içeri adımını attı ve oturma odasına geçti... Neredeyse her yer eskisi gibiydi odada... Sanki Ali içeriden çıkıp gelecek gibiydi. 

"Şey ben... Ben sizi yalnız  bırakayım hocam." dedi Ezo ve ona bakmadan çıktı kapıdan. 

İlginçti, sanki Ali... Ali gerçekten buradaymış gibi demişti o cümleyi. 

Ferman derin bir nefes alarak oradaki koltuklardan birine oturdu, etrafa baktı, gerçekten de Ali orada gibiydi... Yaşıyor gibi. Tuhaftı, Ali'nin varlığını hissetmeye devam etmişti Ferman hep, Ali öld...

O kelimeyi söyleyemezsin Ferman, yapma....

Ferman'ın gözü masadaki çerçevelerden birine takılınca oraya baktı. Resimde iki çocuk vardı, birinin saçları kıvırcıktı, gözleri, bakışları tanıdıktı diğer çocuk ise daha büyüktü ondan, eli diğer çocuğun omzundaydı... Ferman içi yanarak bunun Ali ve abisinin bir fotoğrafı olduğunu anladı. 

Uzanıp fotoğrafı eline aldı Ferman, gözleri yanmaya başlamıştı. Ali abisiyle çok mutlu gözüküyordu... Ahmet Vefa, hatırlamıştı Ferman, buydu adı. Ali anlatmıştı ona ama yine de Ahmet'ten çok bahsetmemişti ona... Ferman acı bir şekilde gülümsedi. Ali'yi aylarca itmişti Ferman kendinden çünkü ona karşı yumuşayıp abilik duygusunu yeniden yaşamaktan korkmuştu, hem de çok korkmuştu... Tam Ali'yle yeniden, bu sefer gerçekten abi kardeş olmaya başlamışlardı ki...

Ferman gözlerini yumdu, gözyaşları yanaklarına süzülüyordu. Kalbinde Ali'nin olduğunu bile bilmediği bir yer vardı ve şimdi o yerde kimse yoktu... 

Şu abi meselesi neymiş?

İşte seven bir abisi varmış, o da çocukken vefat etmiş. O yüzden doktor olmuş biliyor musunuz? Hani böyle birilerini kurtarmaya çalışıyor ya sanırım hâlâ abisini kurtarmaya çalışıyor.

Sana Ulaşmak İçinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin