Kaç saattir odanın tavanına baktığımı bilmiyordum. Kulaklığımdan klasik müzik sesleri yükseliyordu. Geneli piyano ağırlıklıydı ve belki de bunları dinlemem tamamen algıda seçicilikti. Ömer ilgimi çekiyordu ve yaptığı, söylediği ve düşündüğü her şeyiyle beni biraz daha merak etmeye itiyordu. Daha önce de insanları merak ettiğim olmuştu. Hatta bu merakı gözümde büyütmüş, doğal olarak karşıdaki insana fazlasıyla değer vermiştim.
Ömer'de de aynısını yaşayacak mıydım? Bu fikrin yanlış olduğunu içimden bir ses söylüyordu. Ama hep aynı şekilde ilerlerdi bu gelişmeler: ilk başta güvenin verdiği rahatlıkla böyle bir şey olmayacağına inanırdım. Sonrasında yavaş yavaş kanıtları keşfeder ve ipucunu yakalardım. Gerisi sadece şüphenin tükettiği benliğime kalırdı. En sonunda bu kadar şüphe etmenin boşa çıkmayacağını bilirdim. Şüphelerim doğru değilse bile, boş yere böyle bir harekette bulunan benliğimin uzaklaşması gerekirdi. Doğru ve yanlış bir şeyi değiştirmiyordu. Yaşanan her şey, benim gösterdiğim tepkiler boyunca şekilleniyordu.
Herhangi bir şeyi aramak zorunda değildim. Ama harekete geçtiğimde bir şeyler bulacağımı biliyordum. Sadece nerden başlamalıydım, onu bilmiyordum. En büyük sorun karar vermekti. Kararsızlık terazinin bir yanına ağır basardı ve dengelemediğin sürece ağırlığı gittikçe artardı.
Kulaklığımda çalan şarkıyı rastgele değiştirdiğimde başlayan müzik tanıdıklık hissiyatı verdi. Biraz düşününce, bunun Ömer'in çaldığı şarkı olduğunu hatırladım. Yavaş, hüzünlü ama dinlendirici bir melodiydi. Yine de kulağa Ömer'in çaldığı gibi gelmiyordu. Belki de ben fazla anlam yüklüyordum. Ömer'i ne zaman bu kadar çok düşünmeye başlamıştım? Uzun zamandır arkadaş edinmemenin zorluklarından birini yaşıyordum.
Arkadaş olmak için pek tercih edilen biri değildim. Bu yüzden küçüklüğümden beri bu kriterlerimi oldukça düşürmüştüm. Benimle konuşan herkesle arkadaş olmaya çalıştığım zamanlar olmuştu. Başarılı olamayınca daha da içime kapanmıştım. Türlü deneyimler sayesinde, yeterince tanışmadan edineceğim bir arkadaşım olsun istemiyordum. Fakat Ömer ile de doğru düzgün tanışmamıştık. Bana birkaç mantıklı cümle kurduğu için mi şimdi böyle oturup kendi iç hesaplaşmamı yapıyordum? Ama merakımı fazlasıyla tetikliyordu. Birkaç gündür okulda onu görmemiş olmam bu merağın azalmasına hiç katkı sağlamıyordu. Ona soracağım bir sürü soru vardı ve bu soruları sormak yerine sadece onu görmek istiyordum.
"Umut, bir arkadaşın gelmiş, seni soruyor!" annemin bu beklenmedik seslenişiyle kulaklıklarımı çıkararak hızlıca ayağa kalktım. Nedense aklıma direkt Ömer gelmişti. Evime mi gelmişti? İçimdeki merak beni gittikçe sıkıştırmaya başlarken odamdan hızlı adımlarla ayrılıp kapının önüne çıktım.
Annem, Ömür'ü oturma odasına almış, içecek bir şeyler ikram ediyordu. Beklentinin karşılık bulamamasının yarattığı kırıklıkla duraksadım, hemen ardından bana dönen gözlerle yoluma devam edip oturma odasına girdim.
"Ömür? Neden buradasın?" evimde oturan Ömür'ün birkaç gün önce benimle tartışan Ömür'le hiç alakası yoktu. Yoksa yine bir çelişki içinde miydi? Bunu anlamanın kısa bir yolu olsaydı keşke.
"Umut o nasıl soru? Misafire neden geldiği sorulur mu?" annem elindeki tepsiyle yanımdan geçerken bana ters bir bakış attı. Evimize pek kimse uğramadığı için birileri geldiğinde annem epey seviniyordu. Zaten benim arkadaş edinmem konusunda da ayrı bir mutluluğu vardı.
"Hoş geldin, Ömür." oturduğu tekli koltuğun yanındaki koltuğa yerleştim. Yan yana oturuyorduk ama odağımın kapı olmasına dikkat ettiğim için böylesini seçmiştim. Annemin bizi herhangi bir şekilde dinlemesini istemiyordum. Ömür de tam olarak benden başkasının duymaması gereken şeyleri söylemek için gelmiş gibiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gözlerini Aç
Teen FictionAçılan sayısız kapılar, kitaplar ve hayatlar vardı. Her birinin köşesinden içine girmek ve her birini deneyimlemek nasıl olurdu? Dikkatli düşünüldüğünde bunun gibi bir isteğin mantık dışı olduğu ve kişiye kötülükten başka bir şey getirmeyeceği açıkt...