Henüz hiçbir şey yiyemediğim kahvaltı tabağından gözlerimi ayırmadan annemi beklemeye devam ettim. İştahım yoktu ve aramızı hala düzeltemediğim için büyük bir huzursuzluk yaşıyordum. Aslında hiçbir zaman bu kadar uzatmazdık dargınlıkları, yoksa ben farklı bir şey mi yapmıştım? Çoğu zaman babamı görmek için evde bulunmaz, kaçardım. Buna rağmen ne olmuştu da sinirlenmişti?
"Yemeğini ye, birazdan servisin gelecek." sesi mesafeliydi. Bu halini görünce onunla aramızı düzeltmek için çabalamak zorlaşıyordu. Her seferinde geri adım atıyordum.
"Ayrılmak istiyorum." dedim, onu ne kadar kızdıracağımı bilsem de. Başımı kaldırıp ona baktım ve beni ciddiye almadan tabağındakileri yemesini izledim. "Servisten ayrılmak istiyorum. Kış ayında yürümek iyi geliyor, servistekiler başımı ağrıtıyor." beni bir kez daha görmezden geldiğinde hem sinirlenmiş hem de kırılmıştım.
"Beni görmezden geldiğinde ne kazanıyorsun? Akıllandığımı mı düşünüyorsun? Henüz o kadar zeki değilim. Hiç iletişim kurmadan seni anlayamıyorum!"
"Seni ben doğurdum, ne kadar zeki olduğunu biliyorum. Yani anlayacağın, zeki olabilmek için de çaba gerekiyor. Zorlanmadan bir şey olamazsın. Servis konusunda da bugünlük istediğin gibi gidebilirsin. Gerisini sonra konuşuruz."
Şaşkın bir şekilde ona baktım. İletişim kurabileceğimi sanmıyordum ancak hiç beklemediğim şekilde konuşmuştu. Bu kadar kolay kabul edeceğini düşünmüyordum. Belki de düşündüğümden farklı yorumluyordum birçok şeyi.
"Ben..." çekingen bir şekilde boğazımı temizledim. "Üzgünüm, yani özür dilerim. Seni kıracak bir şey yapmak istemedim." gülümseyerek ayağa kalktı ve tabağını alıp tezgâhın üzerine koydu. Özür dilemek benim için gittikçe zorlaşıyordu ve suçluluk duyduğum anlarda bu zorluk aşamayacağım bir hale bürünebiliyordu. Bunu en iyi annem biliyordu ve kendimi böyle zorlamam hoşuna gidiyordu.
"Buraları topla lütfen, bunu yaparken de neden okuldan yalan söyleyerek ayrıldığını anlat." tabağımı tezgâha taşıdım ve masaya yaslanmış şekilde beni izleyen anneme döndüm. Dün yaptıklarımdan sonra yalanımın ortaya çıkacağını biliyordum. Ama bunu gizleyemeyeceğimi bildiğim için üzerinde düşünmemiştim. Annemden bir şey gizlememeye çalışıyordum, bunu yaptığım zamanlar aklıma geldiğinde en iyisinin bu olduğunu anlamıştım.
"Ömer'i görmeye gittim, tabii Ali Hoca'ya yakalanmasaydım sen de bunu öğrenmeyecektin."
"Ali Hocan söylemedi, arkadaşlarından biriydi. Sanırım adı Ömür'dü, geçen gelen çocuğun sesiyle aynıydı ama o Ömer değil miydi? Her neyse, Ömür söyleyince ben de hocanı aradım ve doğruladı." şaşkın bir şekilde önüme döndüm. Ali Hoca'nın benden haz etmediğini biliyordum. Elinde azar işitmem için bir fırsat varken bunu kullanmamış mıydı? Üstelik bunu yapmış olsaydı, kişisel duygularından yola çıkmadığını da gösterebilirdi. Sonuçta görevlerinden biri öğrencileri denetlemekti.
"Ömür ve Ömer farklı kişiler anne." diyerek asıl konudan uzaklaşmak için çabaladım ama her şeyi kendi elimle berbat ediyordum. Çabamı fark ettiğini görebiliyordum ve bunu kullanarak daha fazla üzerime geleceğini de kestirebiliyordum.
"Anlıyorum, sen birine giderken diğeri bunu ispiyonlayacak kadar farklı. Ama söyler misin, onun yanına gidip ne yaptın ya da ne için gittin?" hiçbir şeyi açık söylemese de ima ederek konuşması daha fazla utandırıyordu. Utancım arttıkça kendimi daha fazla sorguya çekiliyormuşum gibi hissediyordum.
"Birkaç gündür okula gelmiyordu. Ali Hoca ona ulaştırmam gereken bir kağıt olduğunu söyledi. Bunun için gittim."
"Ondan hoşlanıyorsun. Sen sevdiklerine ve sevdiklerin hakkında yalan söyleyemezsin. Neyse ki, bunu benden başkası fark edemiyor." mutfaktan çıkmak için yeltendiğimde elimden yakaladı ve beni durdurdu. Gülüyordu, oysa ki daha sert bir tepki bekliyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gözlerini Aç
Teen FictionAçılan sayısız kapılar, kitaplar ve hayatlar vardı. Her birinin köşesinden içine girmek ve her birini deneyimlemek nasıl olurdu? Dikkatli düşünüldüğünde bunun gibi bir isteğin mantık dışı olduğu ve kişiye kötülükten başka bir şey getirmeyeceği açıkt...